Tarih:

Paylaş:

Balkanların ‘Batı Hayali’nin Çöküşü ve Yeni Eksen Arayışları

Benzer İçerikler

İkinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa ülkelerinin teker teker Sovyet etki alanına girmesi Batı’nın güvenlik temelinde ABD’nin de desteğini alarak NATO, ekonomik temelde ise AB eksenine kenetlenmesine yol açmıştı. Bu bağlamda Balkanlar, stratejik konumu sebebiyle Avrupa için güvenliğin ve bütünleşmenin sağlanması adına elzem olarak görülmüş ve bu ülkeler ile stratejik işbirliğinin geliştirilmesine azami özen ve çaba gösterilmiştir. Fakat Balkan ülkelerinin çok etnikli yapısı ve bundan ziyade sosyolojik temelde yanlış kenetlenmiş olmalarının getirdiği baskı; Soğuk Savaş sonrası düzende etnik temelde çatışma ortamının doğmasına yol açmış, Balkanlardaki artan istikrarsızlıklar ile krizler ise giderek Avrupa’nın güvenliğini daha fazla sarsmaya başlamıştır. Balkan ülkelerinin güvenlik ve ekonomik temelde NATO’yu ve AB’yi önceleyen bir konuma getirmesine karşılık, Batı Avrupa ülkeleri Balkanları özellikle 2011 Arap Baharı sonrası doğudan gelen mülteci dalgasını önleyici bir set olarak kullanmıştır. Batı Avrupa, 1990’lı yıllardaki Balkanların baskılanmış toplumsal dinamiklerinin bir çatışma ortamıyla rahatlığa kavuşmasının sevincini çok uzun süre yaşayamamış, 2003 Irak’ın işgali ve 2011 Arap Baharıyla birlikte gelen mülteci krizleri,  bir türlü isteneni yakalayamayan Avrupa ekonomik pazarını, öngörülen risk ve tehditler sebebiyle giderek daha fazla zora sokmaya başlamıştır. Mülteci krizi, ekonomik kriz, ABD merkezli yaşanan küresel gelişmeler ve Avrupa’da artan milliyetçi dalga, Balkan ülkelerinin Batı’yı önceleyen tavrını Batı’yı öteleyen tavrına dönüştürebilir. Bir diğer ifadeyle Batı Avrupa, Balkanlara ne verdiğine değil Balkanlardan ne aldığına baktığı sürece Balkanların yeni eksenlere kaymasına göz yummak zorunda kalacaktır.

Küresel gelişmeler, dünyadaki belirli havzalardaki güç dengelerini de sarsmakta ve yeni ittifakların doğmasına yol açmaktadır. Rusya, NATO’nun Doğu Avrupa ve Balkanlara olan ilerlemesinden uzunca bir süredir rahatsızlık duymaktadır. Bu bağlamda Rusya’nın özellikle Balkanlardaki paramiliter gruplara olan desteği farklı bir anlam kazanmaktadır. Rusya desteğinde Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da faaliyet gösteren[1] bu silahlı gruplar, Rusya’nın Balkanlar için güvenlik temelinde kurguladığı uzun vadeli bir planın habercisi olabilir. Rusya’nın bölgede bulundurduğu bu hazır kıtalar, aynı zamanda bölgenin önemli bir güç mücadelesine sahne olacağının göstergesidir. Avrupa’da yükselen milliyetçi dalga Balkan toplumlarının dinamiklerini yeniden harekete geçirebilecek kapasitededir. Balkan ülkeleri hala AB ve NATO eksenine güvenmek zorunda. Fakat Balkanların toplumsal fay hatlarında gerçekleşecek olası bir kırılma ve çatışma sonrası oluşturulacak düzende belirleyici güç; kullanabileceği paramiliter gruplar sebebiyle Rusya olabilir. Rusya bunun hazırlık ve projeksiyonunu çok önceden ortaya koymuş ve yatırımını yapmış durumdadır. Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu kadar Balkan ülkelerinde de Rusya tehdidi önemli bir boyutta fakat Balkan ülkelerinin Batı’dan ne aldığını sorguladığı bir döneme giriyoruz. Mülteci dalgasına önemli bir set vazifesi görerek Batı Avrupa’nın güvenliğini sağlamasının yanı sıra Balkan ülkeleri, AB’nin ekonomik yükünü giderek daha fazla çekmeye başladı. Uzun vadede bakıldığında Balkanların bir noktadan sonra AB’ye söyleyeceği: ‘Yolumuz uzun, yükümüz ağır.’ olabilir. Bu noktadan sonra ise Balkanların yeni bir ittifak ve işbirliği arayışına gireceğini öngörebiliriz.

Her ne kadar ekonomik, kültürel ve sosyal etkileşim yoluyla gerçekleştirilen yumuşak gücün kapasitesi ikili ilişkileri sağlamlaştıracak nitelikte olsa da bu ülkeleri tamamen kendi eksenine dâhil etmesi ya da ikili ilişkileri stratejik ortaklığa giden bir sürece dönüştürmesi ancak ülkelerdeki toplumsal kırılma[2] sonucu ortaya çıkan siyasi boşluğun yeniden konumlandırılması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda Balkanların toplumsal kırılma potansiyeli oldukça yüksektir. Eğer bu kırılma gerçekleşirse Balkanların ‘Avrupalı’ kimliğinden kurtulup ‘Balkanlı’ kimliğiyle yeni bir entegrasyona gitmesi oldukça zordur. Geriye ise bölgesel bir güce ya da yeni bir ittifak girişimine eklemlenmek kalıyor. Balkan ülkelerinde şu ana kadar yapılan yumuşak güç faaliyetlerinin meyvelerinin alınacağı bir döneme giriliyor. Fakat çatışma, ayrışma ve siyasal olarak yeniden konumlandırma noktasında yumuşak gücün etkisi sınırlı kalabilir. Sert güç açısından Rusya’nın Balkanlardaki paramiliter gruplara olan desteği bu manada anlam kazanmaktadır. Diğer taraftan Balkan ülkelerinin (bir bölgesel güç olarak) Türkiye ile entegrasyona gitmesi ve bu sayede oluşturulacak ittifak girişiminde ekonomik ve güvenlik sektörleri dâhil olmak üzere yeni bir stratejik işbirliği ve ortaklık geliştirmesi önemli bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Küresel gelişmeler Balkanların dinamiklerini sarsmakta ve onları yeniden konumlandırmak adına bölgesel ve küresel güçlere önemli fırsatlar sunmaktadır. Türkiye, eğer merkez güç olarak Batı’yı ve Doğu’yu kendi ekseninde toplamak ve kendine eklemlemek istiyorsa konjonktürel değişimlerin meydana getirdiği bu fırsatları kaçırmamak zorundadır. İttifaklık ilişkisi bağlamında kendisini yeniden konumlandırmaya çalışan Türkiye’nin Balkanlardaki gelişmeleri daha dikkatli analiz etmesi ve gelecek vizyonunda Balkanlara önemli bir yer ayırması kaçınılmaz bir gerekliliktir.


[1] İnternet: Rusya, Balkan çeteciliğini hortlattı. (Aralık, 2016). Web: http://qha.com.ua/tr/analiz-haber/rusya-balkan-ceteciligini-hortlatti/151033/ 4 Ocak 2017’de alınmıştır.

[2]  Sert gücün araçsallaştırıldığı toplumsal çatışma.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.