ANKASAM Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, ABD Başkanı Donald Trump’ın 21 Mart 2019 tarihinde İsrail’in Golan Tepeleri üzerinde hakimiyetini tanıdığını ilan etmesi ile ilgili olarak “İsrail’in burada tarihi anlamdaki hedefini gerçekleştirme noktasında bir adım atılıyor ve İsrail’in en büyük hamisi Amerika Birleşik Devletleri tekrar sahneye çıkıyor. Bugünkü Evanjelik yönetimin -ki başında da Trump var- üstlendiği görev bir kez daha teyit ediliyor. Dolayısıyla 1776 yılı itibarıyla baktığımızda ABD’nin kuruluş felsefesi ve buradaki Mesihçi anlayışı daha fazla bir anlam kazanıyor.” dedi. Erol sözlerinin devamında Trump’ın son hamlesiyle beraber 1948’den beri gerçekleştirilmeye çalışılan Büyük İsrail Projesi kapsamında yeni bir hamle daha atmış olduğunu söyleyerek Kudüs’le ilgili açıklamalarının ardından atılan bu adımın sürpriz olmadığını vurguladı. Konuyla alakalı olarak Birleşmiş Milletler’den (BM) bir onay çıkmasının mümkün olmadığını dile getiren Erol, ABD’nin mevcut şartlar altında Rusya’nın ve belki Çin’in vetosu ile karşılaşabileceğini, öte yandan AB ülkeleri arasında Fransa ve Almanya ikilisinin, İsrail’in gerek Kudüs gerek Golan anlamındaki atılımlarını tasvip etmediğinin altını çizdi. Erol, ABD’nin Yahudi lobisi ile ters düşmek istemediğini, Siyonist yapı için ise esas olanın ABD’nin desteğini alabilmek olduğunu, ancak ABD’nin hegemon olma özelliğini yitirdiyse de üstlendiği misyonu tamamlama gayreti içinde olduğunu dile getirdi. Gerçekleşen Netanyahu ziyaretine ilişkin olarak ise Erol, başta siyasi ve askeri olmak üzere her açıdan İsrail’in en büyük destekçisinin ABD olduğunun her iki ülke yetkililerince açıklanmış olduğu düşünüldüğünde bunun sürpriz bir gelişme olmadığını ifade etti.
Başkan Erol, programın devamında Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısına ilişkin açıklamalarda bulunarak İslamofobi kavramının batılı anlamda yorumlanışının şiddete meşruiyet zemini kazandırmak arayışıyla ilintili olduğunu ve dolayısıyla bu kavramı doğru bulmadığını kaydederek, Trump gibi birçok Dünya liderinin olayı terör saldırısı olarak nitelendirmemesinin ise ortaya çıkabilecek bir karşı tepki korkusundan kaçınmasına bağladı. İslamofobi’nin terör olarak adlandırılmasıyla, İslamofobik her türlü oluşum, eylem ve örgütün terör kapsamına girerek ve ABD ve Batılı ülkelerin mücadele etmesi gerekliliğini doğuracağını vurguladı. Erol, karşılaşılan tablonun Batı’nın ötekileştirici tutumunun bir sonucu olduğunu da ekleyerek İslamofobi üzerinden İslam dünyasına yeni bir saldırı başlatılmak istendiğinin altını çizdi.
ANKASAM Başkanı Erol, son olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplanması hususuna değinerek toplantıdan çıkacak sonuçlar kapsamında bir beklentisinin olmadığını, katliamların önünün kesilemediğini söyledi. Tekşilatın, Müslümanların lehinde daha somut ve pratiğe yönelik kararlar almasının gerektiğini de sözlerine ekledi. Avrupa’nın tepkisinin altında yatan sebebin ise Almanya’nın başını çektiği liderlik mücadelesinden kaynaklandığını ve bu noktada İslam dünyasının kazanılmaya çalışıldığını, bunun karşısında ise Avrupa Birliği’nin (AB) dağıtılma tehdidi ile karşı karşıya gelinmesinin de Siyonist-Haçlı İttifakı’nın bir projesi olduğunu belirtti. Erol, bu noktada Türkiye ile birlikte Pakistan başta olmak üzere bazı Körfez ülkelerinin de katılımı ile beraber ilerleyen günlerde daha aktif bir rol izlenebileceğinin de altını çizdi.