ANKASAM Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, İran’da yaşanan saldırının devrimin kırkıncı yıl dönümünde meydana geldiğinin altını çizerek, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) açıklamalarını hatırlattı. Beluç sorununun daha aktif bir şekilde gündeme geleceğini söyleyen Erol, saldırıların Beluçlar ile sınırlı kalmayacağını ifade etti. Öte yandan Erol hem Polonya’da gerçekleştirilen zirvenin hem de bu saldırının İran’ı çok daha farklı bir şekilde etkileyerek Astana Süreci içerisinde Türkiye ile daha yakın bir ilişki sürecine itebileceğine dikkat çekti.
İdlib’le ilgili mevcut durumun bir süre daha devam edeceğini ifade eden Erol, şu an İdlib’de halihazırda bir statüko olduğunu kaydederek Rusya’nın da durumdan rahatsız olduğunu belirtti. Moskova’dan “İdlib’deki zorluğu biliyoruz. Türkiye’yi anlayabiliyoruz. Türkiye’nin yapmaya çalıştığını görüyoruz ve buradaki birtakım şeyleri anlayışla karşılıyoruz.” şeklinde açıklamaların geldiğini hatırlatan Erol, “Rusya, rejim ve İran’ın baskısı noktasında zorlanmaktadır.” dedi. Erol, Türkiye’nin mutabakat kapsamında bir nüfuz alanı oluşturduğunun altını çizerek burada Türkiye’nin Esad rejimi de dahil herhangi bir güce sıcak bakmadığını söyledi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olan bir devletin Fırat’ın doğusu bağlamında Türkiye’ye karşı tutumunun daha farklı olabileceğini dile getirdi. İdlib noktasında ciddi bir Rus baskısı göremediğini vurgulayan Erol, Türkiye’nin bu anlamdaki tehdit algısıyla ilgili olarak daha iyimser bir tablonun söz konusu olduğunu ve dolayısıyla hem Türkiye’den giden heyetin hem de Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Türkiye ziyaretlerinin Soçi’yi rahatlatmaya yönelik olarak Tahran’daki krize benzer şekilde tarafların karşı karşıya gelmemesine yönelik bir çabanın sonucu olarak bu adımların atıldığını dile getirdi. Erol, “Yani Rusya Tahran’daki gibi bir tabloyla karşılaşmak istemiyor. Buradaki en büyük hedefi de Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün devamıdır.” sözlerini kaydetti. Bu bağlamda tarafların kendi aralarındaki sorunlardan ziyade ABD’nin taraflar arasında ekmeye çalıştığı nifak tohumlarına karşı nasıl hareket edebileceklerini görüşeceklerini ifade eden Erol, “ABD, Türkiye’nin güvenli bölgeye temkinli yaklaşımının farkındadır. Bu nedenle süreci esnetmeye yönelik bir yaklaşım izlemektedir. Türkiye’yi de “Tarafını Seç” noktasında zorlamaktadır.” diye konuştu.
Erol, Rusya’nın da Adana Mutabakatı’nı gündeme getirmek suretiyle Türkiye’yi bir seçime zorladığını ve Türkiye’nin temel hedefinin güneyinde bir terör koridoru oluşumunu engellemek olduğunu belirterek İdlib’in buna ne kadar dahil olduğu sorusunu sordu. “İdlib buna girmemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin öncelikleriyle Rusya ve İran’ın öncelikleri farklıdır. Türkiye’nin önceliği Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) veya başka bir şey değildir. Terör örgütleri PYD/YPG/PKK’dır. Bunun için de Türkiye’nin önceliği Münbiç’tir.” diyen Erol, ABD’nin bu bölgeyi Fırat’ın doğusuna karşılık pazarlık unsuru olarak kullanmaya çalıştığını kaydederek bunun Ankara tarafından kabul edilemeyeceğini dile getirdi. Rusya ve İran’ın ve Esad rejiminin İdlib noktasındaki gereksiz ısrarlarını bir tarafa bırakıp Türkiye’ye destek vermesi halinde zaten Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin gerçekleşeceğini ifade eden Erol, ABD’nin şu an izlediği politikanın ise zaman kazanmaya yönelik olduğunu kaydetti ve ABD’nin hedefinin Türkiye ile yeni bir Ortadoğu ve uluslararası sistem inşa etmek ve Türkiye’yi belirlediği çerçevede kullanabilmek olduğunu söyledi.
Son olarak Ankara’nın açıklamalarından hareketle Türkiye ve Suriye’nin düşman olmadığının altını çizen Erol, tarafların güvenlik bürokrasisi ya da mekanizmalarının düşük yoğunluklu da olsa iki devletin bir temas halinde olduğunu belirtti ve Türkiye’nin buradaki en büyük hedefinin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği noktasında bir komşu devletle daha önce kaldığı yerden devam etmek olduğunu sözlerine ekledi.