Tarih:

Paylaş:

ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un İbrahim Anlaşması’na Dair Açıklamaları Milli Gazete’de Yayınlandı

Benzer İçerikler

18 Eylül 2020 tarihinde Aydınlık’ta yayınlanan ANKASAM Başkanı Prof.Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un “İbrahim Anlaşması” hususunda yaptığı açıklamalar 16 Ekim 2024 tarihinde Milli Gazete’de tekrar gündeme geldi:

“İbrahim Anlaşması”, aslında tüm projeyi ve süreci ortaya koyuyor. Neo-Conlar tarafından hayata geçirilmeye çalışılan “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP)’nin yıkıcı etkisiyle birlikte “Yeni Ortadoğu” şekillenmesinin hedefi ve nasıl bir boyut alacağı netlik kazanıyor. Netlik kazanan bir diğer husus ise, gündeme getirilen bazı slogan ve kavramların (örneğin “Dinler arası Diyalog”, “İbrahimi Dinler” gibi) bu süreçte ne anlama geldiklerinin görülmesi. Açıkçası, taşlar yerine bir bir oturuyor.

Düne kadar savaş ve şiddet üzerinden tahakküm altına alınmaya çalışılan, “böl-çatıştır-müdahale et-yönet” prensibi çerçevesinde dizayn edilmeye çalışılan Arap-İslam dünyasına yönelik yeni bir stratejinin uygulandığını görüyoruz. 1979 “Camp David Antlaşması/Düzeni” kapsamında Mısır’la başlatılan “barış süreci”ne, 1994’de Ürdün ve sonrasında bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in dahil edilmesiyle ivme kazandırılmış durumda. Bu ivmede Trump’ın başkanlık görevine geldikten sonra ilk yurt dışı ziyaretini niçin Suudi Arabistan’a yaptığı daha net anlaşılıyor. 

Nitekim Trump “normalleşme anlaşmaları”nın imzası vesilesiyle Beyaz Saray’da yaptığı konuşmada bugünün dünyasında Orta Doğu ülkelerinin işbirliğini, çatışmaya tercih ettiğini vurguluyor ve şunu söylüyor: “Bu ülkeler, Araplar, İsrailliler, Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanların uyum ve barış içinde birlikte yaşayabileceği, ibadet edebileceği, yan yana hayal kurabileceği bir geleceği seçiyorlar.”

Bu ifade bizi yaygın olarak Vatikan/Papalık tarafından gündeme getirilen “Dinlerarası Diyalog” projesinin söylemden, kısmen de olsa uygulamaya geçtiğini gösteriyor. Semavi dinleri, “İbrahimî dinler” kavramı-çatısı altında toplamaya çalışan bu görüş, “Tek Tanrı” inancı (bir diğer ifadeyle, Allah’tan başka bir ilahın bulunmadığını ifade eden kelime-i tevhid (kelimetü’t-tevhîd) noktasında tüm inananları (Hz. İbrahim’in çocuklarını) toplamayı ve peygamberler kısmını göz ardı ederek, aralarındaki ihtilafları sona erdirmeyi hedefliyor. Trump ve ABD, bir misyon devleti olarak (ki burada ABD’nin Mesihçi bir anlayış üzerine kurulduğunu unutmamak gerekiyor) burada görevini yerine getiriyor. Trump’ın Mescid-i Aksa vurgusu bu açıdan dikkat çekici. Kutsal yerler noktasında İsrail’i “barışçıl-hoşgörülü” gösterme gayretleri de elbette göz ardı edilmemeli. 

Bu anlaşma, İbrahimi dinler noktasında Yahudi ve Hristiyanlar arasında gelinen aşamayı göstermesi açısından önemli. Kendilerini İbrahimi dinlerin en gerçek temsilcisi olarak gören, savunan ve bu noktada ihtilaflara giren, katliamlar gerçekleştirenler en azından ABD boyutuyla (zira genel anlamda Avrupa ve Rusya’nın böyle bir şeyi şu an için kabul etmesi pek mümkün görünmüyor) aralarında ittifak sağlamış görünüyorlar. “Eski Ahit” üzerinden sağlanan bu ittifaka Müslümanlar da dahil edilmeye çalışılıyor. 

“Yeni Ortadoğu”, eski dünyanın merkezi olarak ABD-İsrail, daha doğrusu evanjelizmin liderliğinde başkenti Kudüs olarak şekilleniyor. Dolayısıyla Kudüs tartışmaları şu an her ne kadar “Yahudi İsrail Devleti”nin başkenti bağlamında gündeme gelse de, aslında klasik ulus-devlet başkenti anlamının dışında bir yere, öneme sahip. Çok açık bir şekilde ifade etmek gerekirse Kudüs, “Yeryüzü Krallığının”, daha somut tabirle “Evanjelik İmparatorluk”un (Büyük İsrail) başkenti olarak hazırlanıyor ve Trump’ın “Yeni Ortadoğu’nun şafağındayız” vurgusu, aslında buna hizmet edecek “İbrahimi Dinler İttifakı”nın inşası ile eşdeğer.

Milli Gazete’de yayınlanan değerlendirmenin devamını okumak için tıklayınız.

Ayrıca Aydınlık’ta yayınlanan röportaja ulaşmak için tıklayınız.