ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, 22.01.2019 tarihinde Rus Haber Ajansı RIA Novosti’ye “23 Ocak 2019 Çarşamba günü Moskova’da gerçekleşecek olan Erdoğan-Putin Görüşmesi ve görüşmenin esas konularından olan ABD’nin askeri birliklerini çekme kararı sonrası Suriye’nin geleceği” hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur.
Yazının Rusça’sına ulaşmak için tıklayınız.
RIA Novosti’ye verdiği demeçte Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Çarşamba günü Moskova’da gerçekleştirecekleri görüşmede tartışılacak olan en önemli konu, ABD’nin Suriye’den çekilmesinin ardından oluşacak güç boşluğunu kimin dolduracağıdır.” dedi. Erol’a göre tarafların yaptığı açıklamalar, Türkiye ve Rusya’nın terör örgütü YPG konusunda farklı yaklaşımlara sahip olduğunu gösteriyor.
Suriye’de kalıcı barışın sağlanabilmesi için YPG karşısında ortak bir politika geliştirilmesi gerektiğini belirten Erol, “ABD bölgeden ayrıldıktan sonra Fırat’ın doğusundaki boşluğu kim dolduracak? Görüldüğü kadarıyla Rusya; Türkiye, İran, Suriye ve YPG arasında bir denge kurmaya çalışacak. ABD çekilse bile Beşar Esad’ın tüm ülkeyi ve özellikle de Fırat’ın doğusunu kontrol edemeyeceği anlaşılıyor. Bu nedenle de bölgedeki güvenlik sorunları devam edecek.” açıklamasında bulunarak güç boşluğundan kaynaklanabilecek güvenlik problemlerine işaret etti.
Ayrıca Erol, “Astana Süreci’yle birlikte ABD, Suriye’deki denklemin dışına itildi. Dolayısıyla Suriye merkezli gelişmeler, Türkiye ve Rusya’nın Avrasya’daki birleştirici rolünü gözler önüne seriyor.” dedi. Diğer taraftan ABD’nin geri çekilmesi hakkında uyarılarda da bulunan Erol, “Suriye’deki gerginliğin azalacağı aşikâr; ancak Washington, bölgeye ilişkin beklentilerine ulaşabilmek için bazı adımlar atabilir. Bu yüzden Türkiye ve Rusya’nın dikkatli olması gerekiyor.” sözleriyle Ankara-Moskova yakınlaşmasını provoke edecek davranışlardan uzak durulması gerektiğine dikkat çekti.
Astana Süreci’nin yarattığı deneyime de vurgu yapan Erol, “Suriye Krizi’nin başından bu yana büyük tecrübe kazanıldı. Bu birikimden hareketle aktörlerin ortak bir yol haritası geliştirmeye çalışacakları öngörülebilir. Üstelik Putin’in de dediği gibi, Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği Suriye’yle sınırlı değil; çünkü Türkiye ve Rusya, Avrasya’nın kilit ülkeleri olarak öne çıkıyor. Bu nedenle de tarafların çok kutuplu bir dünya düzeninin tesis edilmesine yönelik arzuları göz önünde bulundurulduğunda, Ankara-Moskova hattındaki yakınlaşmanın önemi daha iyi anlaşılıyor.” dedi.
Son olarak potansiyel kriz bölgelerini de yorumlayan Erol, “Türkiye ve Rusya’nın Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya ve Afganistan gibi birçok kriz alanına yakın olmaları, işbirliği yapmalarını zorunlu kılıyor. Söz konusu ilişkiler iki ülkeyle sınırlı kalmayıp tüm bölge için büyük önem taşıyor.” değerlendirmesinde bulundu.