ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, 12 Temmuz 2019 tarihinde Kanal B Güncel programında dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirdi.
Başkan Erol, S-400’lerin Türkiye’ye gelişini “Karşılıklı meydan okumaların olduğu bir ortamda Türkiye kararını çok net bir şekilde ortaya koydu ve S-400’lerin Ankara’ya gelişiyle sistemde farklı bir boyut kazanıldı.” Sözleriyle açıkladı. S-400’lerin bir silah sistemi olmadığını ifade eden Erol, S-400’lere sadece hava savunma sistemi olarak bakılamayacağını söyleyerek Türkiye’nin tehdit algılarına yönelik olarak temin etmek zorunda kaldığı ve bu anlamda gerekirse yeni ittifak sistemlerine de açık olduğu yeni sürecin ilk aşaması olarak gördüğünü ifade etti. Amerika Birleşik Devletleri’nin ise bu süreçteki tavrına devam etmesi durumunda Türkiye’nin endişelerindeki haklılığın doğrulanacağını söyleyen Erol, “S-400’leri alırken güney ağırlıklı olarak batıdan, ABD’den ve özellikle İsrail’den gelecek tehditlere yönelik olarak caydırıcılık pozisyonunu geliştirmek amacıyla böyle bir yola gidilmiştir.” dedi.
Başkan Erol, “Türkiye açısından S-400’lere bakıldığında ilk olarak mevcut çıkarlarını koruma, ikinci olarak, bu kapsamda gelişebilecek ya da bekasını tehdit edecek gelişmelere yönelik olarak caydırıcılık kapasitesini arttırma ve gerektiğinde yeni eksenler inşa etme özellikleri taşımaktadır.” diyerek şu an caydırıcılığın üst seviyelere çıkarıldığını Amerikan’ın farklı birtakım adımlar atması durumunda Türkiye’nin de buna karşılık olarak radikal anlamda ABD’nin sahadaki projelerini büyük ölçüde aksatacağını ve Amerika’nın maliyetlerini arttıracak uygulamaya geçmekten tereddüt etmeyeceğini öne sürdü.
Başkan Erol, Geçtiğimiz aylarda ABD Ulusal İstihbarat Direktörünün “Ankara, bizim açımızda en büyük engel.” şeklindeki açıklamasını hatırlatarak bugün bakıldığında S-400’lerle birlikte Türkiye’nin yeni bir eksen inşa sürecini ve bunun sadece bir başlangıç olduğunun altını çizdi. Dolayısıyla, Türkiye’nin ve Rusya’nın bu noktada örtüşen çıkarlarının olduğunu ifade eden Erol, “Türkiye ve Rusya’yı sadece Karadeniz bağlamında düşünmek doğru değil Akdeniz ve Ortadoğu’dan hareketle yeniden şekillenen Dünyada birlikteler; şu an Türk-Rus ilişkilerinde resmen ortaya konulmuş bir işbirliğinin olmasa da De Facto olarak böyle bir hususun varlığından söz edilebilir.” diyerek konuşmasını noktaladı.