Analiz

Yeni Nesil Plütokratlar: Trumpizm’den Musk’ın Yükselişine

Musk’ın söylemleri ve eylemleri, ulusların egemenliği ile küresel aktörlerin artan gücü arasındaki dengenin sorgulanmasına yol açmaktadır.
Elon Musk’ın siyasi arenadaki yükselişi, her iki figürün de geleneksel siyasi normlara meydan okuyan yıkıcı, plütokratik güçleri temsil etmesi nedeniyle Donald Trump ile karşılaştırılmasına yol açmıştır.
Geleneksel siyasi aktörlerin aksine Musk, küresel ve yerel meseleleri etkilemek için servetini ve teknolojik imparatorluğunu kullanmaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), zengin elitlerin siyaset ve politikalar üzerinde orantısız bir etkiye sahip olduğu plütokratik eğilimleri nedeniyle uzun süredir mercek altında tutulmaktadır. Para ve gücün iç içe geçmesi lobicilikte, kampanya finansmanında ve Elon Musk gibi milyarderlerin kişisel nüfuzunda açıkça görülmektedir. Servetin hem iç hem de uluslararası politikaları şekillendirmedeki rolüne ilişkin artan endişelerle birlikte ABD, siyasi evriminde kritik bir dönemeçte bulunmaktadır.

Varlıklı kesimin ABD siyaseti üzerindeki etkisi yeni değildir. Tarihsel olarak, Andrew Carnegie ve John D. Rockefeller gibi sanayiciler ülkenin gidişatını şekillendirmede önemli roller oynamışlardır. Modern çağda milyarderler, kampanya bağışları, politika savunuculuğu ve hatta kamu görevlerinde bulunarak etkilerini göstermektedir. Bu durum, ABD’nin giderek oligarşik bir yapıya büründüğü ve politikaların genellikle sıradan vatandaşlardan ziyade şirket çıkarlarını kayırdığı yönünde eleştirilere yol açmıştır. Örneğin, kurumlar vergisindeki boşluklar milyarderlerin daha da büyük servetler biriktirmesine olanak tanımaktadır. Buna ek olarak teknoloji ve finans gibi sektörlerdeki deregülasyon çabaları genellikle menfaat sahibi kişiler tarafından desteklenmekte ve plütokratik gücü daha da sağlamlaştırmaktadır.

Tesla, SpaceX’in CEO’su ve X’in sahibi Elon Musk hem iş dünyasında hem de siyasette önemli bir figür olarak ön plana çıkmaktadır. Geleneksel siyasi aktörlerin aksine Musk, küresel ve yerel meseleleri etkilemek için servetini ve teknolojik imparatorluğunu kullanmaktadır. Geçtiğimiz altı ay boyunca Musk’ın eylemleri, siyaseti kendi vizyonuna uygun olarak yeniden şekillendirme konusunda giderek artan bir iradeye işaret etmiştir.

Elon Musk’ın Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer gibi liderleri alenen eleştirirken Almanya’nın AfD ve İtalya’nın Georgia Meloni gibi aşırı sağcı popülist partilerini desteklemesi, uluslararası ilişkilerde özel şahısların rolü konusunda ciddi sorular ortaya koymaktadır. Özel sektörün ve bireysel milyarderlerin böylesine kritik konulara dahil olması, geleneksel devlet merkezli uluslararası sistemin dönüşümünü hızlandırabilir.

Musk’ın söylemleri ve eylemleri, ulusların egemenliği ile küresel aktörlerin artan gücü arasındaki dengenin sorgulanmasına yol açmaktadır. Starlink gibi altyapı projeleriyle kriz bölgelerinde etkili olan Musk, bu konumunu siyasi müdahalelerde bir kaldıraç olarak kullanmaktadır. Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki Starlink erişimini sınırlama kararı, bir bireyin, uluslararası bir çatışmanın seyrini değiştirebilme potansiyelini göstermiştir. Bu durum liberal kuramın öne sürdüğü devlet-dışı aktörlerin yükselişine dair savları doğrular niteliktedir. Ancak devletlerin çıkarlarını aşırı bireysel tercihlere bağlı kılmak, uluslararası düzeni daha kırılgan hale getirebilir. Musk gibi bireylerin ekonomik ve teknolojik gücü, yalnızca diplomatik süreçleri değil, küresel güvenliği de etkileyebilecek düzeydedir.

Elon Musk’ın siyasi arenadaki yükselişi, her iki figürün de geleneksel siyasi normlara meydan okuyan yıkıcı, plütokratik güçleri temsil etmesi nedeniyle Donald Trump’lakarşılaştırılmasına yol açmıştır. Popülist söylemleri ve polarize etme yetenekleri açısından benzerlik gösterseler de Musk’ın yaklaşımı önemli ölçüde farklılık göstermekte ve şu soruyu gündeme getirmektedir: Elon Musk gerçekten yeni Donald Trump olarak kabul edilebilir mi?

Trump’ın “Önce Amerika” doktrini küreselleşmenin geride bıraktığını düşünen seçmenler arasında yankı bulurken, Musk’ın “ifade özgürlüğünü” savunması ve hükümetin aşırı erişimini eleştirmesi onu özgürlükçü ve aşırı sağcı çevrelerde bir kahraman haline getirmiştir.Trump’ın başkanlığına sosyal medyadaki, özellikle de Twitter’daki ustalığı damgasını vurmuştur.  Musk bu stratejiyi yeni bir seviyeye taşımış ve X platformunu sadece siyasi yorumlar için değil aynı zamanda liderlere ve hükümetlere doğrudan hedef almak için de kullanmıştır.

Trump kendisini siyasi elitlere meydan okuyan bir aykırı olarak konumlandırmış; Musk da merkezci siyasetçileri, uluslararası kurumları ve ana akım medyayı eleştirerek bu söylemi benimsemiştir. Her ikisinin de düzen karşıtı mesajları, geleneksel siyasetten hayal kırıklığına uğramış kişilerde yankı bulmaktadır. Her iki isim de -Trump siyasi liderliği, Musk ise ekonomik imparatorluğu aracılığıyla- önemli bir küresel etkiye sahiptir. Eylemleri ABD sınırlarının çok ötesinde yankı bulmakta, uluslararası politikaları ve ittifakları şekillendirmektedir. Trump temelde pragmatiktir ve “Önce Amerika” gündemiyle uyumlu herkesle anlaşma yapmaya açıktır. Musk ise daha ideolojik bir tutum sergileyerek nüfuzunu aşırı sağcı hareketleri desteklemek ve küresel ölçekte merkezci politikalara meydan okumak için kullanmaktadır. Müdahaleleri sadece işlem odaklı değil, çoğu zaman kişisel inançlara dayanmaktadır.

Trump’ın aksine Musk’ın gücü siyasetin ötesinde teknolojiye de uzanmaktadır. Tesla, SpaceX, Starlink ve X üzerindeki kontrolü ona kamuoyunu ve hükümet politikalarını etkilemek için benzersiz araçlar sağlamaktadır. Örneğin Starlink’i jeopolitik çatışmalarda kullanması, yarı-devlet gücüne sahip özel bir kuruluş olarak hareket etme kapasitesini göstermektedir. Trump’ın odak noktası büyük ölçüde ABD siyaseti ve yakın müttefikleri iken, Musk’ın müdahaleleri daha geniş kapsamlı olup Avrupa, Latin Amerika ve ötesindeki ülkeleri hedef almaktadır. Arjantinli Javier Milei gibi popülist liderleri desteklemesi ve Avrupa yönetişimine yönelik eleştirileri, küresel siyaseti yeniden şekillendirmeye yönelik daha geniş bir hedefi olduğunu göstermektedir.

Markası geleneksel iş dünyasına ve realite programlarına bağlı olan Trump’ın aksine Musk’ın yenilikçi kimliği, tipik siyasi sınırları aşmasına ve daha genç, teknoloji meraklısı bir kitleyi cezbetmesine olanak tanımaktadır. İngiltere ve Almanya’da yapılan anketler Musk’ın siyasi müdahalelerinin yaygın bir şekilde onaylanmadığını ortaya koymaktadır. Sadık destekçilerden oluşan sağlam bir tabana sahip olan Trump’ın aksine Musk’ın popülaritesi daha kutuplaştırıcı ve daha az istikrarlıdır. 

Elon Musk yeni Donald Trump olmayabilir ancak Trumpizm’in bir evrimini temsil ettiği görmezden gelinmemelidir. Bu yeni temsil daha teknoloji meraklısı, ideolojik olarak yönlendirilmiş bir plütokratik etki biçimidir. Trump başkanlığıyla siyasi normları altüst ederken, Musk ekonomik imparatorluğu ve sosyal medya hakimiyetiyle küresel siyaseti yeniden şekillendirmektedir. Musk’ın siyaset arenasındaki rolü henüz daha yeni başlamaktadır ve gidişat bu rolün uzun soluklu olacağı izlenimini uyandırmaktadır. Onun etkisi arttıkça aşırı zenginlerin dünya düzenini şekillendirmedeki gücünü kontrol altına alma zorluğu da artacaktır.

Ayşe Azra GILAVCI
Ayşe Azra GILAVCI
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler