1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması[1] ve 1991 senesinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla[2] Soğuk Savaş sona ermiş ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) önderliğinde Washington’un tek kutup olduğu yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. ABD, küresel hegemonyasıyla ekonomik ve politik değerlerini de uluslararası sisteme hakim hale getirmiştir. Fakat 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin[3] ardından Rusya’nın tekrar güçlenmeye başlaması, Rus dış politikasında Batı hegemonyasıyla rekabet ve çok kutupluluk arayışlarını belirginleştirmiştir.
Nitekim Rusya, revizyonist tutumunun güçlenmeye başlamasıyla birlikte yeniden ABD’yle rekabet etmeye başlamıştır. Söz konusu rekabetin politik, ideolojik, coğrafi, jeopolitik, stratejik ve askeri birçok boyutunun bulunduğu bilinmektedir. Bu rekabetin en önemli sac ayaklarından birinin ekonomi olduğu söylenebilir. Zira ABD, küresel ekonomi bağlamında da bir hegemondur ve Avrupa Birliği (AB) entegrasyon süreci de dahil olmak üzere Batı’nın ekonomik konsolidasyonunda kritik role sahiptir.
Bu noktada Washington’la ekonomik bir mücadele verilebilmesi için Moskova’nın en önemli silahının enerji olduğu söylenebilir. Çünkü Rusya, enerji alanında hegemon olarak adlandırılabilecek kadar büyük bir güçtür. Zira Batı ve özellikle de Avrupa, her ne kadar Rusya karşıtlığında birleşse de Rusya’yla ilişkilerinde enerji bağımlılığı söz konusudur. Bu durumun da Kremlin’in elini güçlendirdiği ifade edilebilir.
Tüm bunlara rağmen 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi,[4] küresel düzeyde enerji krizi yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Zira Batılı aktörler ve özellikle de AB, Rusya’ya söz konusu savaş nedeniyle ciddi yaptırımlar uygulamıştır. Enerji çerçevesinde hayata geçirilen yaptırımlar da bu kararların en önemli sac ayaklarından biridir.
Her ne kadar ilk aşamada enerji üzerinden hayata geçirilen yaptırımlardan Batı’nın Moskova’ya göre daha zararlı çıktığı görülse de ilerleyen süreçte yaptırımların Rusya’nın enerji alanındaki nüfuzunu ve küresel etkisini zayıflattığı görülmüştür. Çünkü gerek analistler ve stratejistler gerekse de kamuoyu tarafından ortaya koyulan tahminlere göre, savaşın sonucundan bağımsız olarak Rusya’nın tekrar bir enerji hegemonyası inşa edebilmesi kolay değildir.
Rusya-Ukrayna Savaşı, birinci yılını doldurmuşken hem Batı yaptırımları hem fosil yakıtların fiyatlarının düşmesi hem de Rusya’nın savaşta istediğini alamaması, ülkenin petrol ve gaz piyasasındaki yerine zarar vermiştir. Bu da Moskova’nın bir “enerji süper gücü” olma durumunu olumsuz etkilemiştir. Bu noktada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bazı yanlış hesaplamalarının olduğu öne sürülebilir. Örneğin fosil yakıtların fiyatlarında meydana gelen düşüşlerin Rus ekonomisini zorlayacağının Putin tarafından sağlıklı bir biçimde analiz edilemediği söylenebilir.
Moskova yönetimi açısından Batı yaptırımlarına karşı Çin ve Hindistan gibi Asya pazarındaki ülkelerin önemi artmışsa da AB pazarının sekteye uğramasının önemli bir kayıp olduğu ortadadır.
Bilindiği üzere Rusya, 2021 yılında AB ülkelerine 155 milyar metreküp doağlgaz ihracatı gerçekleştirmiştir. Bu da AB ülkelerinin toplam doğalgaz ithalatının %45’ini oluşturmaktadır. Dahası Rusya’nın bu miktarı, 230 milyar metreküpe çıkarmayı hedeflediği de bilinmektedir.[5] Dolayısıyla Rusya’nın ülke ekonomisi için en kritik ve önemli pazarlarından birini kaybettiği öne sürülebilir.
Bu bağlamda Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlaması, Avrupa’nın ABD’nin sıvılaştırılmış doğalgazı (LNG) başta olmak üzere alternatif ihracatçı arayışına yönelmesine yol açmıştır. Aynı zamanda Avrupalı devletler, yenilenebilir enerjiye geçiş konularını da geçmişe nazadan çok daha güçlü bir şekilde gündemlerine almaya başlamıştır. Kuşkusuz yenilenebilir enerjiye geçişin doğalgaza ve petrole olan bağımlılığı azaltacak olması sebebiyle bu sürece hız verilmiştir.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda ilerleyen dönemlerde Avrupa Enerji Topluluğu’nun kuruluş sürecine ve yenilenebilir enerjiye geçişe hız verileceği ifade edilebilir. Aynı zamanda füzyon enerjisi konusundaki çalışmaların hızlanacağı da öngörülebilir. Bu yüzden de Ukrayna’daki savaşın ardından Rusya’nın “enerji süper gücü” olmaya devam etmeyeceği ve küresel enerji pazarındaki hegemonyasını yitireceği çıkarımı yapılabilir.
[1] “Berlin Wall”, History, https://www.history.com/topics/cold-war/berlin-wall#:~:text=at%20high%20speeds.-,The%20Berlin%20Wall%3A%20The%20Fall%20of%20the%20Wall,to%20cross%20the%20country’s%20borders., (Erişim Tarihi: 27.03.2023).
[2] “End of the Cold War”, Cold War, https://coldwar.unc.edu/theme/end-of-the-cold-war/#:~:text=In%201989%2C%20Soviet%20forces%20withdrew,end%20of%20the%20Cold%20War., (Erişim Tarihi: 27.03.2023).
[3] “The Great REcession and It’s Aftermath”, Federal Reserve History, https://www.federalreservehistory.org/essays/great-recession-and-its-aftermath, (Erişim Tarihi: 27.03.2023).
[4] “Ukraine in Maps: Tracking the War With Russia”, BBC News, https://www.bbc.com/news/world-europe-60506682, (Erişim Tarihi: 27.03.2023).
[5] “How Europe Can Cut Natural Gas Imports from Russia Significantly Within a Year”, International Energy Agency, https://www.iea.org/news/how-europe-can-cut-natural-gas-imports-from-russia-significantly-within-a-year, (Erişim Tarihi: 27.03.2023).