Türkiyesiz NATO?

Paylaş

Ya da, “NATO’suz bir Türkiye” de diyebilirsiniz. Sonuçta her ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Aynı şekilde böylesi bir durumun “olası” maliyetleri de! Özellikle de dünyanın yeni bir Soğuk Savaş ortamına girmeye başladığı bir dönemde, Batı dünyası için en büyük kabus Türkiye’nin NATO’dan ayrılması olacaktır. Bunu sadece ben söylemiyorum. ABD’de Türkiye konusunda derin isimlerden biri olarak kabul edilen Philip Gordon’un Türkçe’ye de kazandırılmış olan “Türkiye’yi Kazanmak” adlı çalışmasında Türk-Batı ilişkileri açısından iki temel sacayağından biri olarak NATO’dan bahsedilir.

Bir diğer ayak ise, son yıllarda topal ördekten farksız olan AB tam üyelik sürecidir. Gordon’un bu çalışması, Türkiye’nin Batı’ya “canın cehenneme” dediği ve bu kapsamda köprüleri yıktığı bir senaryoya dayanır. Bu köprüler, hiç kuşkusuz, NATO ve AB’dir. Dolayısıyla, böylesi bir olasılık, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı’nın gündeminde yer almaya başlamış bulunmaktadır.

Türkiye-AB ilişkileri bu bağlamda önemli bir test alanıdır. Süreçteki kırılganlık, ABD açısından büyük bir önem arz etmektedir. ABD’nin zaman zaman ortaya çıkan müdahalelerinin arka planında da daha çok AB’nin sınırları zorlayan tavrı yer almaktadır. Bu tür durumlarda ABD’nin göstermelik de olsa AB’nin “kulaklarını çekmesi” bir çoğunuzun dikkatinden kaçmamıştır.

Türk kamuoyunda yükselişe geçen ABD ve AB karşıtlığı, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne “göz kırpmalar” ve daha bağımsız bir Türkiye arayışı, hiç kuşkusuz Batı’nın dikkatlerinden kaçmamaktadır. Özellikle de ABD’nin farkında olduğu bir diğer husus, Batı’nın Türkiye üzerindeki mevcut politikasının bu haliyle daha fazla sürdürülemeyeceğidir.

ABD, Türk-Batı ilişkilerinde uzatmaların oynandığının farkındadır. Bir takım operasyonlar ile bu kaçınılmaz sonu geciktirmeye çalışmaktadır. 1959’da verilen ilk ciddi sinyal, halen Batı’nın tarihsel hafızasındaki yerini korumaya devam etmektedir.

Türkiye, uzun bir süredir NATO ile ilişkilerin kendisine olan maliyetini sorgulamaktadır. Vardığı en önemli sonuç, NATO’nun Türkiye’nin gerçek anlamda bağımsız ve güçlü bir aktör olarak davranmasının önünde en büyük engeli oluşturması gerçeğidir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde, Rusya Devlet Başkanı Putin’e; “Bizi Şanghay’a alın” demesinin arka planında yatan neden, sanıldığının aksine AB sürecinden olan bıkkınlık değil, AB üzerinden NATO ile ilişkilerin geleceğine yönelik güçlü bir mesajdır. AB, burada zayıf bir halka olarak yerini almaktadır.

Türkiye’nin bağımsız silah sistemleri geliştirmesine ve bu bağlamda işbirliği arayışlarına NATO’nun ABD üzerinden ortaya koyduğu tepki ortadadır. Aynı şekilde, NATO’da “müttefikimiz” olan ülkelerin bizi dinlemesi ve verdikleri yanlış istihbaratların sonucu da bir bir ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 4-5 Eylül tarihlerinde Galler’de düzenlenecek NATO Zirvesi’ndeki önemli gündem maddelerinden biri de bu husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhtemelen NATO’ya “hedef ülke”nin ne olduğu sorulacaktır.

NATO’nun bugüne kadar Türkiye’ye, yaptığı “en büyük katkı”, sahip olmasını istemediği “Füze Kalkanı” sistemidir. Bir diğer katkı ise, Türkiye’nin kendi milli çıkarları çerçevesinde hiç bir şekilde kullanmasına müsaade etmediği ordu ve silahlardır. Diğer taraftan Türkiye’nin NATO üyeliği; başta Rusya ve Çin olmak üzere, Türkiye’nin çok kutupluluğu savunan diğer ülkeler ve hatta bazı komşularıyla olan ilişkilerinde bir “güven sorunu” olarak varlığını devam ettirmektedir.

Türkiye, bundan dolayı Yeni Yalta sürecinde rahatlıkla hareket edememekte, her girişimi bir karşı operasyonla engellenmeye çalışılmaktadır. İslam NATO’sunun kurulamamasının önündeki en büyük engel de budur!

Deutsche Welle Türkçe’den Klaus Jansen’a göre, NATO yeniden asli görevine dönüyor. Bu asli görev, Rusya tehdidine karşı üye ülkeleri korumak. Aynen Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği’ne karşı üye ülkelerin korunması gibi. Dolayısıyla, geleceğin NATO’su aslında eskiye göre şekillendirilmeye çalışılıyor; tam da ABD’nin istediği formatta!

Türkiye açısından NATO’nun Soğuk Savaş konseptine dönme kararı aldığı bu süreçte sorulması gereken en temel soru “Kuzeydeki Komşu”nun halen bir tehdit olup olmadığıdır. Bu soruya verilecek cevap, Türk-Batı ilişkileri kadar, Türkiye-Rusya ve diğerleri ile olan ilişkilerin geleceği açısından da büyük bir önem arz etmektedir.

Mevcut konjonktür, aslında Türkiye’nin eline çok büyük bir koz vermektedir. Burada Rusya’nın attığı adımlar, 1945’in tam tersine Türkiye’yi Batı’dan daha bağımsız hareket edebilme imkanı sunmaktadır. Tehdit yön değiştirmiştir ve tabi fırsat da! Önemli olan bunu görebilmek ve değerlendirebilmek. “Yeni Türkiye” ancak böyle inşa edilebilir!

Для чтения публикации на русскам языке нажмите суда

*Milli Gazete‘de Yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler