Türkiye’nin Gönül Coğrafyasına Dönüşü ve Balkan Türkleri

Paylaş

Türkiye’nin yumuşak gücü, Avrupa ve Balkanlar’ın yumuşak karnına dönüşmektedir. Avrupa’da yükselen ırkçı-faşist dalganın etkileri Balkanlar’a yayılmaya başlamaktadır. Bulgaristan’da 26 Mart tarihinde gerçekleştirilecek genel seçimler öncesi, ülkenin en büyük etnik azınlık grubunu oluşturan Türklere yönelik baskılar artmış durumdadır. Bulgaristan’daki Türklerin en güçlü temsilcisi konumundaki Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Partisi, 2014 seçimlerinde yüzde 14.8’lik oy oranıyla önemli bir başarı elde ederek üçüncü parti olmayı başarmıştı. 2016 yılında kurulan ve Türklerin en önemli ve tek temsilcisi olduğunu iddia eden DOST Partisi ise 26 Mart tarihinki seçimlere HÖH’ten kopan Hürriyet ve Şeref Halk Partisi ile ittifak yaparak Dost Birliği adı altında girecektir. Türkiye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu 3 Mart tarihinde yaptığı açıklamada, “Oradaki dinamiklerin Türkiye dinamikleriyle paralel yürüyebilmesi için Dost Birliği organizasyonu kuruldu. Güçlü yarınları birlikte şekillendireceğiz.”[1] sözlerini sarf etmiştir. Bulgaristan hükümeti ise, bu sözleri iç işlerine doğrudan müdahale olarak görerek Ankara Büyükelçisi’ni geri çekme kararı almıştır.[2]

Son günlerde ise Bulgaristan’daki bazı siyasi parti yetkilileri, Türkiye’de yaşayan çifte vatandaşlık sahibi bireylerin Bulgaristan’a giderek oy kullanmalarını engellemek için yolları kesmeye başlamıştır.[3] Türkiye’nin buna cevabı ise yine tarihi atıflarla dolu olmuştur. Önce “Biz Hollanda’yı ve Hollandalıları Srebrenitsa katliamından tanırız.”[4] cevabını veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı himayesinde düzenlenen Rumeli-Balkan Buluşması’nda, “80 milyon vatandaşımızla birlikte Rumeli’deki, Balkanlar’daki ve coğrafyamızın diğer bölgelerindeki kardeşlerimizin her biriyle ortak kader ve tarih birlikteliğimiz bulunuyor. 2023 hedeflerimiz, kendimizle beraber tüm kardeşlerimizin de huzuru, güvenliği, refahı, istikbali içindir. 2053 ve 2071 vizyonlarımızı, coğrafyamızın her köşesindeki kardeşlerimizle ortak hayallerimiz üzerine inşa ediyoruz.”[5] demiştir.

Türkiye, Avrupa’ya karşı Balkanlar’da Türk kartını devreye sokmaktadır. Osmanlı’nın mirasını devralan halef Türkiye, uzun yıllar ihmal edilen eski gönül coğrafyasına geri dönmektedir. Türkiye’nin yumuşak güç bağlamında Balkan Türkleri üzerinden kazanç elde etme çabası, kayda değer ve önemli bir gelişmedir. Fakat Balkanlar’ın kazanılması kısa vade mümkün gözükmemektedir. AB’nin “çok vitesli” modeline uyum sağlayamayacağını düşünen Balkanlar ise yeni ittifak ve işbirliği arayışındadır. Yine de Türkiye bu fırsatı değerlendirme konusunda pek de geç kalmış durumda değildir. Balkanlar’ın, yeni Türkiye liderliğinde geliştirilecek ve ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında geniş çaplı bir entegrasyonu öngören ittifaka katılması ancak uzun vadede mümkün olabilir. Türkiye 2023, 2053 ve 2071 vizyonları doğrultusunda Balkanlar’ı kazanabilmesi için kamu diplomasisini daha etkin bir şekilde kullanmalı ve dış politikasına yeni değerler dizisi eklemelidir. Buna göre;

  • Türkiye, Balkanlar’da yumuşak güç bağlamında etkili bir şekilde kullanabileceği unsurları belirlemeli ve dış politikasına bu unsurları dahil etmelidir.
  • Bir milyonu aşkın nüfusuyla Balkan Türkleri, bu doğrultuda Türkiye’nin kullanabileceği en etkili unsuru oluşturmaktadır. Türkiye, Balkan Türkleri’ne yönelik etkili iletişim kanalları oluşturmalı, çeşitli dernek ve sivil toplum kuruluşlarının kurulmasına öncülük etmelidir.
  • Türk kültürünün korunması, tanıtılması ve farklı coğrafyalara ulaştırılması adına Türkçe eğitim kursları başta olmak üzere öğrenci ve misafir araştırmacı değişim programları düzenlenmelidir.
  • Türkiye, çok sayıda Türk nüfusun yaşadığı özellikle Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelerde Türklerin mümkün olduğunca tek çatı altında seçime girmelerini sağlamalı ve bu yönde çaba sarf etmelidir.
  • Türkiye, Balkanlar’da Bektaşilerin mezhep bağlamında İran’la etkileşim içerisine girmesi konusunda tetikte olmalıdır. Buna yönelik önleyici ve daha sonra üzerinde etkinlik kurabileceği stratejiler geliştirmelidir.
  • İran’ın uzun yıllardır Balkanlar’da Bektaşiler üzerinden gerçekleştirdiği yumuşak güç politikasını, Türkiye, Balkanlar’daki Türk nüfusu üzerinden gerçekleştirmelidir. Türkiye aynı zamanda Bektaşilerin İran’a eklemlenmesine de engel olmalıdır.
  • Türkiye eğer Balkanlar’ı kazanmak istiyorsa, Türklerin yanında diğer bütün etnik gruplarla da etkileşim içerisine girmelidir.

Türkiye’nin Balkan Türklerine olan desteği, onları diğer etnik kesimlerden üstün gören ve toplumdan farklı konumlandıran bir anlayışa dayanmamalıdır. Aksine Türkler, diğer Balkan toplumlarıyla etkili iletişim kurabilmek adına önemli bir diyalog aracı olarak görülmeli ve desteklenmelidir. Türkiye’nin gönül coğrafyasına dönüşü ve Balkanlar’ı kazanabilmesi ancak Osmanlı’nın hoşgörü ve adalet anlayışını benimsemesiyle ve bunu dış politika ilkelerine dahil etmesiyle mümkün olabilir. Fakat hoşgörü, adalet, tevazu ve iyi niyet; çatışma ve kanla dolu yeni dünya düzenine ait kavramlar değildir. Bu sebeple yapıcı etkileşimi içeren yumuşak güce dayalı dış politika argümanları kısa vadede mutlak kazanç elde etmek için  yetersiz olmakla beraber, ırkçı ve radikal antagonizmanın[6] dünyaya hakim olduğu bir çağda elverişsiz bir değerler dizisini ifade etmektedir. Türkiye’nin tezatlıktan beslenmeyen, hoşgörü ve adalete dayalı dış politika anlayışı, uzun vadede Balkanlar’da toplumsal oydaşmanın[7] sağlanması adına büyük önem arz etmektedir.

Son dönemde Türkiye’nin Avrupa’ya karşı “göçmen kartını” da devreye sokması beklenmektedir. Fakat bu durum, Balkan halklarının küstürülmesi anlamına gelebilir. Türkiye İran’ın Ortadoğu coğrafyasında düştüğü hataya Balkanlar’da düşmemelidir. Türkiye Avrupa’ya karşı göçmen kartını kullanması halinde; ırkçı-faşist dalganın Balkanlar’a yayılmasına, Türklere yönelik baskıların artmasına ve olası bir şiddet hareketinin yükselmesine neden olabilir. Türkiye, Ortadoğu’da yükselen İran karşıtlığından ders alarak Balkanlar’da Türk karşıtlığının yükselmesine engel olmalıdır. Bundan yüz yıl öncesine atıf yapan “Araplar bizi arkamızdan vurdu” tabirinin aksine, Osmanlı’nın eski nüfuz alanında Türkiye’ye olan gönül bağı hala hissedilmektedir. Bu sebeple Türkiye; daha çok yumuşak güç bağlamında geliştirdiği toplumsal değerleri gözeten, bütün kesimleri kucaklayan ve tarihi motiflerle dolu yeni değerler dizisini (2023, 2053 ve 2071 vizyonlarını)  gönül coğrafyasını oluşturan Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da etkin bir şekilde devreye sokmalıdır. Balkan Türkleri bu bağlamda yeni Türkiye’nin Avrupa’ya uzanan etkileşim ağının önemli bir ayağını oluşturacaktır.

Türkiye liderliğindeki geliştirilecek ve siyasi, ekonomik ve güvenlik temellerinde yükselecek yeni entegrasyon sürecinde Balkanlar önemli bir rol üstlenecektir. Buna göre;

  • AB’nin “çok vitesli” modele geçiş süreci, Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu kadar Balkanlar’da da ciddi endişe ve tepkilere yol açmaktadır.[8] Bu sebeple Türkiye, Balkanlar ile ekonomik entegrasyon sürecini başlatacak yeni uluslararası platformlar oluşturmalıdır.
  • NATO’nun maliyetlerinin yaklaşık dörtte üçünü karşılayan ABD, Avrupa ülkelerinin NATO’da kabul edildiği şekilde yıllık milli gelirlerinin yüzde ikisini savunma harcamalarına ayırmasını istemektedir.[9] 2024 yılına kadar hayata geçirilmesi öngörülen bu kural, Balkan ülkelerine ekonomik açıdan büyük bir yük getirmektedir. Bu sebeple, NATO’nun çatısı altında Balkanlar’a yönelik yeni güvenlik konseptleri geliştirilmeli ve Türkiye buna öncülük etmelidir.
  • Türkiye Balkan ülkelerinin NATO içerisinde Avrasyacı kanadın geliştirdiği ve AB’nin güvenlik mekanizması haline dönüşmeyi amaçlayan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) yerine, kendi liderliğinde geliştirilen güvenlik yapılanmasına entegre olmalarını sağlamalıdır. Böylelikle Türkiye, yeni Bosna ya da Kosova krizlerinin yaşanmasına engel olacak güvenlik paradigmasını inşa etmiş olacaktır.
  • Türkiye’nin siyasi olarak Balkan ülkeleriyle bütünleşmesi ancak uzun vadede Türkiye liderliğinde kurulacak muhtemel Balkan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üzerinden gerçekleşebilir. Bu amaç doğrultusunda Balkan ülkeleri arasındaki sorunların çözümü konusunda Türkiye arabuluculuk ve mekik diplomasisini devreye sokmalıdır.

Türkiye, yeni yüzyılın inşa sürecinde birden fazla küresel güç merkezinin çekim alanına girmekte güvenlik ekseninde NATO-ŞİO ve siyasal bağlamda Avrupa-Avrasya çekişmesinin merkezinde yer almaktadır. Türkiye jeostratejik konumu itibariyle dünya küresel havzalarının keşisim noktalasında yer almaktadır ve yeni bir güç merkezini oluşturmak için yeterli tarihi ve sosyolojik derinliğe sahiptir. Yeni Türkiye, bunu gerçekleştirecek stratejik vizyonlara ve güçlü siyasi iradeye sahiptir. Gelecek yüzyılın inşası, yeni güç merkezlerinin doğuşunu da beraberinde getirecektir. Bu kapsamda dünya ülkeleri; yeni, güçlü ve büyük Türkiye’nin doğuşuna tanıklık edecektir.


[1] İnternet: Bulgaristan: Türkiye’nin seçimimizi etkilememesi için önlem alıyoruz. (2017). Web: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39309529 adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[2] İnternet:  “Bulgaristan, Ankara Büyükelçisi’ni geri çağırdı”.(2017). Web: http://www.aljazeera.com.tr/haber/bulgaristan-ankara-buyukelcisini-geri-cagirdi adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[3] İnternet: Bulgarlar, ‘Türkler Gelmesin’ Diye Yolu Kestiler. (2017). Web: http://timebalkan.com/bulgarlar-turkler-gelmesin-diye-yolu-kestiler/ adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[4] İnternet: Erdoğan: “Biz Hollanda’yı ve Hollandalıları Srebrenitsa katliamından tanırız”. (2017). Web: http://timebalkan.com/erdogan-biz-hollandayi-ve-hollandalilari-srebrenitsa-katliamindan-taniriz/ adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[5] İnternet: Erdoğan Rumeli ve Balkan Dernekleri Evlad-ı Fatihanla Külliye’de buluştu. (2017). Web: http://www.balkantime.net/index.php/component/content/article/34-manset/2018-erdoan-rumeli-ve-balkan-dernekleri-evlad–fatihanla-kuelliyede-bulutu adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[6] Daha fazla bilgi için bkz. Yeşiltaş. M. (2015). Apokaliptik Jeopolitik, Radikal Antagonizma ve IŞİD. Ortadoğu Analiz. 7(71).

[7] Düşünce birliği içerisinde olma. TDK.

[8] İnternet: “Büyükler”den yeni AB modeli baskısı. (2017). Web: http://www.sabah.com.tr/dunya/2017/03/24/buyuklerden-yeni-ab-modeli-baskisi adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

[9] İnternet: NATO’da ‘bütçe çatlağı’. (2017). Web: http://aa.com.tr/tr/dunya/natoda-butce-catlagi/776875 adresinden 24 Mart 2017 tarihinde alınmıştır.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler