Siz buna; “Türkiye-Rusya İlişkilerinde ‘ABD Takozu’ ya da Ortak Mekanizma Takozu” da diyebilirsiniz. Hatta bir adım daha ileri gidip, “Türkiye-Rusya İlişkilerinde Sil Baştan mı” sorusunu da sorabilirsiniz. Açıkçası her ikisi de mevcut konjonktüre fazlasıyla uygun olduğu için bu sualler çerçevesinde yazıya başlık atılmasında hiçbir beis görmüyorum.
Zira daha önceki yazılarımızda da altını çizdiğimiz üzere, mevzu Türkiye olduğunda hasımlar bir anda, farklı mecralarda bulunsalar bile, eylem ve söylem birliği yapmakta tereddüt etmiyorlar. Son gelişme de bunun tipik bir örneği…
Sanırım ne demeye çalıştığımı anladınız. Evet, mevzu “Türkiye-Rusya-İran” arasında bir kez daha gündeme gelmeye başlayan “Suriye” ve “Esad” krizi. Özellikle Suriye ve Esad’ı burada birlikte yazdım. Zira Türkiye açısından her ikisi farklı şeyler ifade ediyor ve zaten Türkiye-Rusya arasında kendisini hissettirmeye başlayan, İran’ın biraz daha arka planda durma gayreti içerisinde yer aldığı krizin temelinde de bu yatıyor.
Bu bağlamda Afrin’e yönlendirilen Rusya-İran-Suriye “müttefik terör gücü” ile Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, “Türkiye’nin Suriye’deki haklı güvenlik çıkarlarının, Şam yönetimiyle doğrudan diyalogla tamamen korunabileceğine inanıyorum” açıklaması aynı kapıya çıkıyor.
Suriye ve İran Türkiye’nin bölgede artan etkisini sınırlamak isterken; Rusya, Esad üzerinden Türkiye’yi dış politikasında kendi etkisinin daha da artmasına yol açabilecek radikal bir değişikliğe zorluyor; Esad ile Suriye’yi bir tutmasını ve bu bağlamda düne kadar ortaya koyduğu tezden ve duruştan vazgeçmesini istiyor.
Afrin üzerinden Esad’ı muhatap göstererek, bir emrivaki ile onu Ankara nezdinde meşrulaştırmaya, muhatap kılmaya ve böylece Suriye krizli merkezde belirleyici rolünü Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışıyor. Aksi takdirde Afrin konusu, dolayısıyla da Türkiye’nin güvenlik arayışları sorunu çözülmez mesajını veriyor; hem de Lavrov üzerinden…
Lavrov, Rusya’nın Gizli Ajandasını Deşifre mi Etti?
Türkiye’nin birtakım haklı güvenlik endişelerinin bulunduğuna işaret ederek konuşmasına başlayan Lavrov’un açıklamaları dikkatlice okunduğunda, içindeki “çelişkiler” ve dolayısıyla da, Rusya’nın Türkiye’ye karşı duruşunun ve taleplerinin aslında ABD’den çok da farklı olmadığı görülüyor.
Lavrov aynen şu cümleyi kullanıyor: “Türkiye’nin kaygılarını ve Kürtlerin arzusunu kabul ediyoruz. Kabul etmediğimiz ve karşı çıktığımız husus, yabancı güçlerin Kürt halkının meşru çıkarlarıyla hiçbir alakası olmayan gündemlerini Suriye’de öne çıkarmak için bu arzular üzerinde spekülasyon yapma girişimleridir.”
Şimdi burada Lavrov’a sormak lazım: “Türkiye’nin kaygıları” ile ona zemin hazırlayan “arzuları” ve “meşru çıkarları” nasıl yan yana koyabiliyorsunuz? Yoksa Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin Suriye versiyonunu ancak biz mi kurabiliriz demek istiyorsunuz? (Bu arada İran acaba ne düşünüyor?)
Biz cevaplayalım. Türkiye’nin Afrin’i kuşatma sürecine girdiği ve istikameti Menbiç sonrası Fırat’ın Doğusu olarak belirlediği bir dönemde Rusya, bu çıkışıyla Kuzey Suriye merkezli bir krizde tarafını da net bir şekilde ortaya koymuş oluyor. “Kürt Kartı”ndan ve bu bağlamda kazanımlarından kolay kolay vazgeçmeyeceği mesajını veriyor. Aynen İran ve ABD gibi…
Bir Kez Daha Kuzey Suriye Kartı!
Rusya ve Suriye/Esad ikilisi bir kez daha PYD-YPG/PKK terör örgütü üzerinden Türkiye’yi “hizaya getirmeye” çalışıyor. Bununla ilgili ilk somut girişimin 2012’de olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi cezalandırmak isteyen Rusya-Esad ikilisi, Suriye’nin kuzeyini bu terör örgütüne bırakarak sistematik bir şekilde Türkiye’yi zor duruma düşürmek istemişti. Şimdi de yine aynı bölge ve terör yapılanması üzerinden Türkiye’yi zora sokmak istiyorlar; hem de fazlasıyla kritik bir süreçte.
Rusya, anlaşılan o ki, Türkiye-ABD arasındaki normalleşme arayışından ve bu kapsamda kurulmasına karar verilen “ortak mekanizma”dan fazlasıyla rahatsız. Lavrov’un son açıklaması üzerinden Ankara’ya şu mesaj veriliyor: “Ya ABD ile başlattığın ortak mekanizmaya son verirsin, ya da bizi karşına alırsın. Bizimle de hareket edeceksen o zaman Esad’ı bir aktör olarak kabul edeceksin ve aynı masada oturacaksın.”
Astana’ya referans verilerek yapılan bu “dostça” çıkış; aslında sadece Astana’yı değil, Soçi’deki mutabakatları da boşa çıkartıyor!
Moskova şunu unutmamalı: Türkiye, Rusya ile normalleşme sürecini ABD’nin tek taraflı dayatmaları ve yaptığı yanlış bir tercihin sonucunda başlatmıştı. Şimdilerde aynı hataya kendisi düşmek üzere!
Ve yine anlaşılan o ki, Rusya Türkiye’nin dış siyasetinde denge-istikrar arayışından ve manevra alanını genişletmeye yönelik politikasından rahatsız. O zaman bir kez daha hatırlatalım: Türkiye’yi keskin tercihlere zorlayanlar ve ona yanlış yapanlar kaybeder. Zira Türkiye her ne pahasına olursa olsun dengeye dayalı çok yönlü bir dış politika izlemekte kararlı!
Rusya Ne Yaptığının Farkında mı?
Daha da önemlisi, Rusya; ABD’nin “karadaki müttefiki” olan terör örgütüyle birlikte hareket eden Esad rejimini Türkiye ile aynı masaya oturtmak suretiyle, bu terör örgütünü Ankara nezdinde dolaylı da olsa meşrulaştırma yönünde bir çağrı yaptığının, bunun bu şekilde anlaşılacağının farkında değil mi?
Eğer farkında değiller ise, o zaman bu yazıyı okusunlar ve düşünmeye başlasınlar. Farkındalar ise, o zaman Türkiye’yi yeni bir yol haritası çizmeye mecbur kılmamalarını buradan hararetle tavsiye ederim!
Anlaşılan o ki, mevcut gelişmeler Türkiye-Rusya-İran arasındaki Astana sürecini ve bu bağlamda söz konusu üçlü arasında Nisan ayında İstanbul’da gerçekleştirilmesi planlanan görüşmeleri daha kritik bir hale getiriyor; pek tabi ki o güne kadar bir takım olağanüstü gelişmeler yaşanmaz ve taraflar bu toplantıyı yapmaktan vazgeçmezler ise…