Türkiye-İran İlişkilerinde Rusya Faktörü

Paylaş

Türkiye ve Rusya, Ortadoğu’da ve özellikle Suriye Krizi’nin çözüm sürecinde rol oynayabilecek iki önemli aktördür. Son dönemde Rusya; Türkiye ve İran arasındaki gerginleşen ilişkilerde arabulucu görevi üstlenmiş, buzların çözülebilmesi adına önemli adımlar atmıştır.

Bu vesileyle 3 Temmuz 2017 tarihinde Tarabya Huber Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Suriye meselesini görüşmek üzere bir araya gelmiştir. Bu toplantıda Türkiye, Rusya ve İran arasındaki işbirliğinin artmasına yönelik faaliyetler, Suriye’deki durum, Astana görüşmeleri ve Suriye’deki gerilimi azaltma gibi başlıca konular ele alınmış ve iki ülkenin bu konuda yakın işbirliği yapacağı vurgulanıp, yakın gelecekte yeni kararlar alınması ile ilgili beklentiler dile getirilmiştir. Bu toplantıda ayrıca Rusya’nın, Türkiye ve İran arasındaki işbirliğini geliştirecek yönde sarf edeceği çabalar da vurgulanmıştır. Bu bağlamda, Rusya’nın Suriye Krizi’nde izlediği politikaların, taraflar arasında diyalog ve işbirliğine açık olduğu anlaşılmaktadır.

Köklü bir devlet geleneğine sahip olan İran; siyasi, politik, stratejik ve jeopolitik anlamda Ortadoğu’nun önde gelen ülkesi olma yönünde eğilimler göstermektedir. Türkiye de İran gibi jeopolitik öneme sahip bir ülkedir. Özellikle Avrasya jeopolitiğinde stratejik mevki bakımından kara ve denizden birçok ülkeyle komşu olması ve boğazların hakimiyetini elinde bulundurması sebebiyle bölgesel bir güç olmaktan çok uluslararası bir güç niteliğindedir. İki ülkenin bölgesel politikalarda Suriye meselesi de dahil çözüm odaklı stratejiler geliştirmesi bölge ülkelerinin güvenliği ve geleceği konusunda belirleyici olmuştur.

Türkiye-İran ilişkileri incelenirken üzerinde durulması gereken temel faktör, iki ülkenin dış politikalarının ortak parametrelere dayanmasıdır. İki ülkenin dış politikaları genel anlamda güvenlik ekseninde şekillenmektedir. Bir diğer ortak parametre ülkelerin bulundukları bölgede bölgesel bir güç olma yolundaki istekleridir.

İran doğalgaz rezervleriyle dünya sıralamasında Rusya’dan sonra gelen ikinci ülke konumundadır. Ekonomisi petrole dayalı olduğundan İran ekonomik anlamda diğer ülkelere bağlıdır. Bu durumun getirisi olarak İran, diğer ülkelerle iyi geçinmek durumundadır. Türkiye için ise güvenli ve sürekli enerji kaynakları stratejik ve yaşamsal önem arz etmektedir.

İran’ın uluslararası alanda başta ABD ve Batı Ülkeleri’yle yaşadığı gerilim, bir yandan komşularıyla ilişkilerini geliştirmeye ve bölgesel etkinliğini arttırmaya yönelen, diğer yandan da Batı’nın önemli bir müttefiki olmaya çabalayan Türkiye’yi ikilemde bırakmıştır. Dolayısıyla, Türkiye için küresel ve bölgesel denge politikası uygulamak başlıca hedef haline gelmiştir.

2011 yılının mart ayında Arap Baharı’nın hemen akabinde Suriye’de başlayan ayaklanma Türkiye-İran ilişkileri bağlamında gerginliğe yol açan nedenlerden biri olmuştur. Türkiye, Suriye’ye müdahaleden yana olan Batı bloğunda yer alırken; İran, Şam yönetimini destekleyen Rusya ve Çin ile ortak tavır almıştır. Taraflar 2013 yılının ikinci yarısına kadar saflarını keskin çizgilerle belirlemiştir. Türkiye muhalifleri destekleme hamlesiyle, İran ise yardımda bulunduğu Şii militan örgüt Hizbullah yoluyla Suriye’deki iç savaşa müdahil olmuştur. Ancak artan mezhepsel çatışmalar ve buna bağlı olarak çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesi Suriye’deki duruma acil bir çözüm bulunması adına işbirliğini zorunlu hale getirmiştir. Rusya ve ABD, 2013 yılının sonbaharında Suriye’deki kimyasal silahların imha edilmesini öngören anlaşmayı birlikte imza etmişlerdir. Esad yönetimi anlaşmaya uyacağını açıklamasına rağmen sonradaki gelişmelerden anlaşıldığı üzere sözünü yerine getirmemiştir.

2013 yılında İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın görev süresinin sona ermesiyle birlikte İran-Türkiye ilişkilerinde farklı bir dönem başlamıştır. İran’ın nükleer programı da bu vesileyle yeni bir boyut kazanmış ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani göreve gelir gelmez bu yönde adımlar atmıştır. İran Dışişleri Bakanı bundan kısa bir süre önce Sünni-Şii çatışmasını körüklemekle suçlanan Türkiye ile 2013 yılının kasım ayında İstanbul’da müzakerelerde bulunmuş ve bölgedeki mezhepsel gerilimleri azaltmak için ortak hareket etme sözü vermiştir.

Ancak zaman zaman gerginliği arttıran gelişmeler de vuku bulmuştur. Örneğin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Körfez turunda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Münih Güvelik Konferansı’nda İran’a yönelik sert açıklamalar yapması İran Hükümeti’nin tepkisini çekmiş ve bu durum Türkiye Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) öncülüğünde 25 Şubat 2017’de Tahran’da düzenlenecek Türk-İran İş Forumu’nun iptal edilmesine neden olmuştur. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiği bir dönemde bu gelişme ticarete adeta ket vurmuştur.

İki ülke arasındaki tansiyon bu şekilde yükselmiş olsa da Suriye Krizi’nde yaşanan gelişmelerden de görüldüğü üzere İran, Rusya ve Türkiye özellikle Astana sürecinde gösterilen ortak eylem planı ve ittifak doğrultusunda önemli kararların alınmasını sağlamış ve bölgesel işbirliğini geliştirmişlerdir.

Filistin sorunu, PKK meselesi, Azerbaycan ve Hazar Havzası sorunları İran ve Türkiye arasındaki temel sorunlar olmakla beraber, özellikle Rusya’nın bölgede İran etkisini talep etmesi ve bu bağlamda Türkiye ile düzelen ilişkileri neticesinde Türkiye’nin de sürece dahil olması, Rusya’nın İran ile Türkiye ilişkilerinde önemli bir payı olduğunu göstermektedir.

Suriye konusunda; Türkiye, İran ve Rusya arasında üçlü diplomasi bağlamında birçok konuda ortak eylem geliştirilmesi bölge güvenliği için son derece önemlidir. Türkiye, İran ve Rusya; Suriye’nin toprak bütünlüğünün kaybolması, parçalanması ve bağımsızlığını yitirmesi ile oluşacak yeni bir Suriye haritasına endişeyle bakmaktadır. Bundan dolayı diplomatik müzakerelerde İran ve Rusya Türkiye’nin sınır kapılarının Muhaliflere kapatılması ile birlikte silah ve insani desteğin sağlanmamasını talep etmişlerdir. Türkiye her ne kadar bölgede vicdani bir politikayla hareket etse de bölge ülkeleri tarafından hak etmediği bir biçimde eleştirilmiştir. Rusya bölgede Türkiye-İran ilişkilerinde daha önce denge belirleyici ve ürkütücü bir bölgesel aktör iken, yeni oluşan konjonktürde işbirliği imkânları sunan pozitif bir aktör konumunda faaliyet göstermekte ve Türkiye ile İran’ın arasını düzeltmek için çabalamaktadır. İran ve Rusya Suriye’de Esad iktidarının sürdürülmesini desteklemektedir. Türkiye ise tam tersine yeni bir yol haritasının belirlenmesi ile hükümetin değişmesini ve PKK-PYD koridorunun Türkiye-Suriye sınırından Akdeniz’e uzanmasına engel olunmasını talep etmektedir. Türkiye ilişkilerde ekonomik bağımlılık ve güvenlik bağlamında denge siyaseti gütmektedir. Her ne kadar üçlü ilişkilerde çıkarlar farklı gelişse de çözüme gitmek adına işbirliği kaçınılmazdır.

Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN
Prof. Dr. Giray Saynur Derman halen Marmara Üniversites, İletişim Fakültesi Halka İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Kişilerarası İletişim Anabilim Dalında görev yapmaktadır. 1991 yılında Lisans, 1995 yılında, Yüksek Lisans, 2003 yılında doktora eğitimini Marmara Üniversitesi’nde Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde tamamlamıştır. 1992-2003 Yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi, 2004-2011 yılları arasında Sakarya Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. ve 2011-2016 yılları arasında Doç. Dr. Akademik ünvanıyla aynı üniversitenin uluslararası ilişkiler bölümünde çalışmıştır. Uzmanlık alanı Türk Dış Politikası, Siyasi Tarih, Uluslararası ilişkiler üzerinedir. Başlıca ilgi alanları Türkiye- Rusya, ABD, AB İlişkileri, Ukrayna-Kırım, Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar, Orta Doğu ve Karadeniz Bölgesi'nin dış ve güvenlik politikaları olup, etnik çatışma alanları, ve dış politika analizi de ilgi alanları arasındadır. “Siyasi Tarih”, “Türk Dış Politikası”, “Türk Dünyasında Siyasi Gelişmeler”, “Kafkasya’da Siyasi Gelişmeler”, “Dış Politika Analizi”, “Diplomatik Yazışmalar” lisans dersleri, “Rus Dış Politikası”, “Rusya Tarihi”, “Rusya-AB ilişkileri”, “AB’nin Orta Asya ve Kafkasya Ülkeleri ile İlişkileri” yüksek lisans dersleri ve “Global Politikalarda Karadeniz”, “Bölgesel ve Küresel Güçlerin Orta Asya-Kafkasya Politikaları” doktora derslerini vermektedir. Çok sayıda ulusal ve uluslararası bildiri, makale ve kitapları bulunmaktadır.1905-1907 Yılları Rusya Müslümanlarının Siyasi Kimlik Arayışı, (İst. Doğu Kütüphanesi Yayınları 2008), Blue Black Sea: New Dimensions of History, Security, Strategy, Energy and Economy, (İngiltere,Cambridge Scholars Publishing 2013), Ukranian Foreign Policy and the Internal Determinants, (Almanya, Berlin Lambert Academic Publishing 2015), Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, (Ankara SRT Yayınları, 2016) kitaplarının yazarıdır. En son çalışması The Struggle for Power in Central Asia and the Caucasus: Geopolitics and the Great Game After the Cold War, (İngiltere Tauris 2017)’dır. Amerika Birleşik Devletleri University of Texas/UTD, St. Petersburg Devlet Üniversitesi ve Kırım Devlet Sanayi ve Pedagoji Enstitüsü’nde misafir akademisyen olarak görev yapmıştır. İngilizce, Rusça ve Kırım Tatarcası bilmektedir.

Benzer İçerikler