Analiz

Trump’ın Yeniden Seçilmesi Durumunda Avrupa’nın Geleceği

ABD’nin taahhüt ettiği güvenlik kalkanının ortadan kalkmasıyla Avrupa’nın güvenlik ortamı ve güç dengesi önemli ölçüde değişecektir.
Amerikan sonrası bir Avrupa, ekonomik ve siyasi istikrarın yanı sıra demokratik normların da sınandığı bir arenaya dönüşebilir.
Avrupa’nın gelecekteki güvenlik ve siyasi yapısının şekillenmesinde ABD’nin rolü belirleyici olmaya devam edecektir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

2024 yılı Kasım ayında gerçekleşecek Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimi, yalnızca ülke siyaseti için değil, küresel dengeler ve uluslararası ilişkiler için de kritik bir öneme sahiptir. Bu seçim, mevcut Başkan Joe Biden’ın çekilmesi ve yerine yardımcısı Kamala Harris’in aday olma olasılığıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Bu durum, iki farklı vizyon ve politika yaklaşımının yeniden karşı karşıya gelmesi anlamına gelmektedir: Kamala Harris ve önceki Başkan Donald Trump.

Kamala Harris, Biden yönetiminde başkan yardımcısı olarak görev yaparken, özellikle sosyal adalet, sağlık reformu ve iklim değişikliği gibi konulara odaklanmıştır. Başkanlık kampanyasında Biden’ın politikalarını devam ettireceğini ve Amerika’nın uluslararası sahnede liderliğini sürdürmek için müttefiklerle işbirliğini güçlendirmeye devam edeceğini belirtmektedir. Harris’in dış politikadaki tutumu, Biden’ın diplomasiye öncelik veren yaklaşımını sürdürmeyi ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi uluslararası ittifaklarla ilişkileri daha da güçlendirmek gibi konuları içermektedir.

Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi Isabel Schnabel, bu yılın başlarında bir etkinlik öncesinde yapılan özel bir konuşmada, Harris’i “görünmez” olarak nitelendirmiş ve onun asla kazanamayacağını öngörmüştür. Schnabel, Demokrat Parti’nin seçim sürecinin “bir başarısızlık” olduğunu belirterek “Başlangıçtan itibaren Kamala Harris’e alternatif bir aday inşa etmeleri gerekiyordu.” yorumunda bulunmuştur.[i]

Biden’ın başkanlığı döneminde AB ve ABD arasındaki transatlantik ilişkiler, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından büyük ölçüde sağlamlaşmıştır. Ancak yaşanan yeni gelişmelerle beraber AB yetkilileri, Harris’le bağlantı kurmak için çaba sarf etmek yerine kendi politikalarını belirmeyi daha sağlıklı görmüşlerdir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Harris’le sadece bir kez ikili bir toplantı gerçekleştirmiştir. Yine de Avrupa’daki politikacılar, kamuoyunda olumlu kalmaya devam etmektedir. Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib, Harris’e en iyi dileklerini sunarak onun güçlü bir kadın olduğunu vurgulamıştır. Berlin’deki Dış İlişkiler Komitesi’nde yer alan Roderich Kiesewetter, Harris’i karizmatik, zeki ve esprili bir kadın olarak nitelendirmiştir.[ii]

Birçok AB yetkilisinin aklındaki kritik soru, Harris’in Beyaz Saray’da nasıl bir lider olacağından ziyade Trump’ı yenmek için gereken yeteneklere sahip olup olmadığıdır. Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Başkan Biden’a övgüler yağdırırken, Harris’in olası adaylığı hakkında yorum yapmaktan kaçınmış ve tüm olasılıklara hazırlanmaları gerektiğini belirtmiştir.

Kamala Harris’in adaylığı, Avrupa’daki politikacılar ve yetkililer için önemli bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Harris’in liderlik tarzı ve diplomatik yetenekleri, ABD-Avrupa ilişkilerinin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Harris’in başkanlık yarışındaki performansı, Avrupa’nın ABD’yle olan stratejik ilişkilerini nasıl şekillendireceğini belirleyecek kritik bir faktör olacaktır.

Donald Trump ise “Önce Amerika” politikasıyla bilinen, daha milliyetçi ve izolasyonist bir yaklaşımı benimsemektedir. İlk başkanlık döneminde ticaret savaşları, göç politikaları ve uluslararası anlaşmalardan çekilme gibi adımlarla dikkat çekmiştir. Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda özellikle NATO gibi uluslararası ittifaklar ve ticaret anlaşmaları üzerinde yeniden tartışmalar yaşanabileceği öngörülmektedir.

Donald Trump’ın 2016 yılındaki başkanlık kampanyasında NATO’nun savunma taahhütlerini sorgulaması, Avrupa’da büyük bir endişeye yol açmıştır. Trump’ın “Amerika Önce” politikası, transatlantik ittifakın geleceğini tartışmaya açmıştır. Avrupa ülkeleri, ABD’nin askeri desteğinin garanti olmadığını ve Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin savunma stratejilerini gözden geçirmelerini gerektiğini fark etmiştir.

Trump’ın bazı eski yardımcıları, ikinci bir dönem kazanırsa bunu gerçekten yapabileceğine inanmaktadır. Dolayısıyla bu düşünce yalnızca Trump’a ait değildir. “Önce Amerika” vizyonunun güçlü savunucularından olan ABD Senatörü J.D. Vance, “Avrupa’nın kendi ayakları üzerinde durma zamanı geldi” diye konuşmuştur.[iii] Böylelikle Avrupa’nın kendi savunma yükümlülüklerini artırmasını ve ABD’nin askeri yükünü daha fazla paylaşmasını önermiştir. Avrupa’nın bu değişikliklere hazırlıklı olması, bölgesel güvenlik açısından kritik öneme sahiptir. Trump’ın potansiyel ikinci bir başkanlık dönemi, Avrupa’nın ABD’ye olan güvenini sorgulamasına neden olmuş ve bu durum, NATO’nun yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir.

İyimserler, ABD’nin çekilmesi durumunda güvenliğin sarsılacağını, lakin Avrupa ülkelerinin çok kutuplu bir dünyada yapıcı, bağımsız bir güç olarak hareket etmeye hazır olabileceklerini dile getirmektedir. Bununla birlikte daha muhtemel olan, Amerikan sonrası bir Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditlerle başa çıkmakta zorlanacağı ve hatta sonunda geçmişteki daha karanlık, daha anarşik, daha liberal olmayan kalıplarına geri dönebileceğidir. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2024 yılı Nisan ayı sonlarında “Bugünkü Avrupa’mız ölümlü. Ölebilir.” diye uyarmıştır.[iv]

Kamala Harris’in başkanlık adaylığı, Avrupa için yeni bir belirsizlik kaynağıdır. Harris, Biden’ın NATO’ya olan güçlü desteğini devam ettiriyor gibi görünse de Avrupa’nın Harris’in politikaları ve liderlik tarzı hakkında daha fazla bilgi edinmesi gerekmektedir.[v] Bu belirsizlik, Avrupa’nın NATO ve savunma stratejilerini gözden geçirmesini zorunlu kılmıştır.

ABD’nin taahhüt ettiği güvenlik kalkanının ortadan kalkmasıyla Avrupa’nın güvenlik ortamı ve güç dengesi önemli ölçüde değişecektir. Bu da kıtadaki devletlerin yeniden askeri ve jeopolitik çıkarlarını ön plana almalarına, kendi güç projeksiyonlarını artırmalarına yol açabilir. Kısacası, Amerikan sonrası bir Avrupa, ekonomik ve siyasi istikrarın yanı sıra demokratik normların da sınandığı bir arenaya dönüşebilir. Avrupa’nın gelecekteki güvenlik ve siyasi yapısının şekillenmesinde ABD’nin rolü belirleyici olmaya devam edecektir. Bu nedenle Avrupa’nın kendi ayakları üzerinde durmaya hazır olup olmadığını sorgulamak, yalnızca bölgesel değil küresel istikrar için de önemli bir sorudur.

Sonuç olarak Avrupa’nın savunma yükümlülüklerini artırması, kendi güvenliğini sağlamlaştırmak için daha fazla sorumluluk alması gerektiği vurgulanmaktadır. Avrupa ülkeleri, ABD’nin askeri liderliğine olan bağımlılığı azaltarak kendi savunma kapasitelerini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bu stratejik değişiklikler hem Avrupa’nın hem de NATO’nun gelecekteki güvenlik ihtiyaçlarına yanıt verme konusunda önem taşımaktadır.


[i] Suzanne Lynch & Ben Munster, “Invisible Kamala Harris struggles to win over Europe”, Politico, https://www.politico.eu/article/kamala-harris-europe-us-election-joe-biden-democratic-party/, (Erişim Tarihi: 30.07.2024).

[ii] Aynı yer.

[iii] Hal Brands, “Trump’s Return Would Transform Europe”, Foreign Policy, https://foreignpolicy.com/2024/06/26/europe-security-eu-nato-alliances-liberal-democracy-nationalism-trump-us-election/, (Erişim Tarihi: 30.07.2024).

[iv] Aynı yer.

[v] Danica Kırka, “With uncertainty across the Atlantic, Europe worries about its own security”, AP News, https://apnews.com/article/nato-trump-vance-europe-security-57952c260f8665046dc0928031061e92, (Erişim Tarihi: 31.07.2024).

Sena BİRİNCİ
Sena BİRİNCİ
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler