2024 yılının son haftasında Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Grönland ve Kanada’nın kontrolünü ele alması gerektiği üzerine yaptığı açıklamalar, ABD’nin uluslararası politikalarının sınırlarını yeniden şekillendirme girişimi olarak değerlendirilmektedir. Bu söylemler, ulusal güvenlik ve stratejik çıkarlar açısından önem taşırken, aynı zamanda genişleme politikalarının bir yansıması olarak da ele alınabilir. Trump’ın açıklamalarının uluslararası hukuk, hegemonya, ekonomik çıkarlar ve jeopolitik strateji bağlamında nasıl değerlendirilebileceği, yalnızca ABD’nin değil, küresel düzenin mevcut dinamiklerini anlamak açısından da önemlidir.
Grönland, coğrafi konumu ve sahip olduğu doğal kaynaklar nedeniyle uzun süredir küresel güçlerin ilgisini çekmektedir. ABD’nin Grönland’daki Pituffik Uzay Üssü gibi askeri varlıkları, bölgenin stratejik önemini vurgulamaktadır. Grönland, Atlantik ve Arktik Okyanusları arasında yer alan konumuyla ABD’nin hem Avrupa hem de Asya yönündeki askeri ve ticari faaliyetlerinde kritik bir lojistik noktayı oluşturmaktadır. Ayrıca Grönland’ın yeraltı kaynakları, özellikle nadir toprak elementleri, ABD’nin teknoloji ve savunma sanayisinde dışa bağımlılığını azaltma hedefleri doğrultusunda büyük bir cazibe kaynağı olarak görülmektedir.
Trump’ın Grönland’e ilişkin açıklamaları, ABD’nin jeopolitik hedeflerini gerçekleştirme çabasının bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Trump, 2019 yılında da Grönland’i satın almaya yönelik benzer ifadeler kullanmış, ancak bu teklif Danimarka tarafından “absürt” olarak nitelendirilmiştir.[1] Bu teklifin ardından Trump, Danimarka’ya yapmayı planladığı devlet ziyaretini iptal etmiştir. 2024 yılında ise Grönland üzerindeki söylemlerini daha kapsamlı bir ulusal güvenlik gerekçesiyle yeniden gündeme getirmiştir. Ancak Grönland Başbakanı Múte Egede’nin “satılık değiliz” açıklaması, Trump’ın bu hedefinin uluslararası hukuk çerçevesinde ciddi bir dirençle karşılaşacağını göstermektedir.[2] Trump, Grönland’e ilişkin yaptığı açıklamalara benzer şekilde Kanada için de ulusal güvenlik ve stratejik kontrol arayışını vurgulayan ifadeler kullanmıştır.
Trump’ın Kanada’yı ABD’nin 51’inci eyaleti yapma önerisi, ABD-Kanada ilişkilerinde alışılmadık bir söylem olarak dikkat çekmektedir. Trump’ın bu açıklamaları, ekonomik refah vaatleri ve askeri koruma teklifleriyle desteklenmiş olsa da Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve diğer Kanada liderleri tarafından ciddiye alınmamaktadır. Ancak bu tür söylemler, Trump’ın komşu ülkeler üzerinde hegemonik bir baskı kurma niyetini ve ABD’nin ekonomik çıkarlarını genişletme arzusunu açıkça göstermektedir. Kanada bağlamında bu söylemler, ABD-Kanada ilişkilerindeki hassas dengeyi tehdit etme potansiyeli taşımaktadır. Kanada, ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından biri olup iki ülke arasındaki ekonomik bağlar derin ve kapsamlıdır. Trump’ın bu tür söylemleri, ekonomik ve askeri işbirliğini zorlaştırabilecek siyasi gerilimler yaratabilmektedir. Kanada’nın sınır güvenliğini artırma adımları, Trump’ın söylemlerine dolaylı bir yanıt olarak nitelendirilebilir.
Trump’ın Grönland ve Kanada üzerindeki açıklamaları, yalnızca stratejik çıkarların bir yansıması değil, aynı zamanda bir güç gösterisi ve hegemonya iddiası olarak yorumlanabilir. Trump, “Amerika’yı Yeniden Harika Yap” sloganıyla tanımlanan dış politikası çerçevesinde, ABD’nin küresel sistemdeki üstünlüğünü yeniden tesis etme hedefini ön plana çıkarmaktadır. Bu bağlamda Trump’ın Grönland’ı satın alma ve Kanada’yı bir eyalet yapma söylemleri, ABD’nin gücünü yeniden tanımlama ve uluslararası ilişkilerde öngörülemezlik yaratma stratejisi olarak değerlendirilmektedir.
Bu strateji, Trump’ın “çılgın adam teorisi” olarak adlandırılan yaklaşımına uygun bir şekilde öngörülemezliği ve kaosu bir diplomatik araç olarak kullanma niyetini ortaya koymaktadır. Uluslararası ilişkilerde bu tür bir strateji, diğer devletlerin ABD’nin gerçek niyetleri konusunda kafa karışıklığı yaşamasına neden olabilmekte ve bu durum ABD’ye müzakere masasında avantaj sağlayabilmektedir.
Trump’ın söylemleri, uluslararası hukuk ve egemenlik ilkeleriyle doğrudan çatışmaktadır. Grönland, Danimarka’nın bir parçası olan özerk bir bölgedir ve bu tür bir bölgenin satın alınması ya da kontrol altına alınması, uluslararası toplum tarafından kabul edilemez bir müdahale olarak değerlendirilebilmektedir. Benzer şekilde Kanada’nın egemen bir devlet olarak ABD’ye bağlanması fikri, uluslararası düzenin temel ilkelerine aykırıdır. Bu tür söylemler, ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerini tehlikeye atabilecek ve uzun vadede küresel sistemde istikrarsızlık yaratabilecek bir tehdit olarak değerlendirilmektedir.
Trump’ın bu söylemleri, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ekonomik etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. Grönland’ın doğal kaynakları üzerindeki Amerikan kontrolü, küresel teknoloji ve enerji piyasalarında büyük bir etkiye sahip olabilmektedir. Kanada’ya yönelik söylemler ise Kuzey Amerika’daki ekonomik işbirliğini zedeleme riski taşımaktadır. ABD-Kanada-Meksika Anlaşması (USMCA) gibi ticari düzenlemelerin geleceği, bu tür söylemlerle belirsizlik altına girebilmektedir.
Jeopolitik açıdan Trump’ın söylemleri, ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı pozisyonunu güçlendirme stratejisi olarak da değerlendirilmektedir. Arktik bölgesindeki Çin ve Rusya etkisini dengeleme çabaları, ABD’nin bu bölgede daha aktif bir rol üstlenmesini gerektirirken, Grönland üzerindeki söylemler bu stratejinin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, ABD’nin bölgedeki jeopolitik çıkarlarının önemini daha da artırmaktadır.
Trump’ın Grönland ve Kanada üzerine yaptığı açıklamalar, yalnızca bireysel bir liderin söylemleri değil, aynı zamanda ABD’nin küresel sistemdeki yerini yeniden şekillendirme girişimi olarak yorumlanabilir. Bu söylemler, ulusal güvenlik, ekonomik çıkarlar ve stratejik hegemonya hedefleriyle bağlantılıdır. Ancak bu tür ifadeler, uluslararası hukuk ve istikrar açısından ciddi riskler taşımaktadır. Trump’ın bu söylemleri, aynı zamanda müttefik ülkelerle ilişkilerde gerginlik yaratma potansiyeline sahiptir.
Trump’ın yaklaşımı, uluslararası ilişkilerde öngörülemezlik ve güç kullanımı stratejilerinin bir örneği olarak ele alınabilir. Ancak bu tür söylemlerin uzun vadede ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerini zayıflatma ve küresel sistemde istikrarsızlık yaratma potansiyeli bulunmaktadır. Grönland ve Kanada gibi bölgeler üzerindeki söylemler, yalnızca ABD’nin değil, uluslararası toplumun da bu tür genişleme politikalarına karşı net bir tutum sergilemesini gerektirmektedir. Bu tür ifadeler hem ABD’nin dış politikasını hem de küresel düzenin geleceğini şekillendirebilecek önemli sonuçlar doğurabilir.
[1] “Danish PM Says Idea of Selling Greenland to U.S. Is Absurd”, Euronews, www.euronews.com/2019/08/18/danish-pm-says-idea-of-selling-greenland-to-us-is-absurd, (Erişim Tarihi: 05.01.2025).
[2] Armstrong, Kathryn. “Greenland Again Tells Trump It Is Not for Sale”, BBC News, www.bbc.com/news/articles/c791xy4pllqo, (Erişim Tarihi: 05.01.2025).