Analiz

Trump’ın İkinci Başkanlığı Çin İçin Ne Anlama Geliyor?

Trump’ın küreselleşme karşıtı ve izolasyonist dış politikası, ABD’nin müttefikleriyle bağlarını zayıflatma potansiyeline sahiptir.
Trump’ın öngörülemezliği ve sert ekonomik politikaları, Çin’in ekonomik büyümesini tehdit ederek iki ülke arasındaki ticaret savaşını yeniden alevlendirebilir.
Trump’ın barışçıl bir başkan olarak kendini konumlandırma çabaları, Çin’le sınırlı alanlarda işbirliği imkânı yaratabilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 5 Kasım 2024 tarihinde yapılan seçim sonucunda Donald Trump yeniden başkanlık görevine seçilmiştir. Seçim, ağırlıklı olarak Amerikan ekonomisi ve sınır güvenliği gibi iç politika meselelerine odaklanmış olsa da sonuçların etkisi küresel düzeyde önem taşımaktadır. Özellikle ABD ile Çin arasındaki rekabet, Asya-Pasifik bölgesindeki jeopolitik ve güvenlik dengeleri üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Çin’in bölgedeki etkisine karşı ABD’nin müttefikleriyle geliştirdiği ilişkiler, bölgesel güvenlik açısından kritik bir rol oynamaktadır.

Çin açısından Beyaz Saray’da hangi partinin iktidarda olduğunun önemli bir fark yaratmadığı söylenebilir. Çünkü Çin, Cumhuriyetçiler ya da Demokratlar iktidarda olsa da ABD’yle arasındaki stratejik rekabetin süreceğinin farkındadır. Bu nedenle ABD’deki iç siyasi değişimlerin Çin-ABD ilişkilerine uzun vadeli bir etki yaratmayacağını öngörmektedir. Ek olarak Trump’ın üç kez başkanlık seçimlerine katılmış olması, Çin halkının ona duyduğu ilgiyi azaltmış ve Çin hükümetinin de Trump’ın politika ve liderlik tarzını yakından tanımasına yol açmıştır. Bu sebeple Çin medyasında ABD seçimlerine özel bir ilgi gösterilmemiş, seçimle ilgili yoğun haberler yalnızca seçim gününe kısa bir süre kala yapılmaya başlanmıştır. Nitekim Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning de Pekin’de düzenlenen basın toplantısında Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün ABD-Çin ilişkilerini nasıl etkileyeceği sorulduğunda, “ABD’ye yönelik politikamız tutarlıdır” diyerek bu yaklaşımın sürdürüleceğini vurgulamıştır.[1]

Çin açısından Trump’la ilgili en büyük zorluk, davranışlarındaki belirsizlik ve politikalarının öngörülemezliğidir. Bu durum, Çin’in ABD’yle ilişkilerinde istikrar sağlamayı zorlaştırmakta ve Trump’ın attığı adımların gelecekteki etkilerini değerlendirmeyi güçleştirmektedir. Bu nedenle Çin’in Trump göreve geldiğinde kendisine yönelik belirlenmiş bir stratejisi olduğunu söylemek zordur.  Ayrıca Trump’ın Çin’e yönelik tutumu çelişkili bir görünüm sergilemektedir. Bir yandan Devlet Başkanı Şi Cinping’i övüp onunla “çok güçlü ilişkiler” kurduğunu ifade ederken,[2] diğer yandan Çin’i “kötü niyetli” olmakla suçlamaktadır. Bu tutarsız yaklaşım, Çin politikası konusundaki duruşunu belirsiz hale getirmektedir.

Pekin’in bir “kuşatma” olarak nitelendirdiği pek çok politika Trump yönetimi döneminde başlamış ve Biden yönetimiyle genişlemiştir. Bu politikalar arasında Çin ithalatına yönelik gümrük tarifeleri, yarı iletkenlere uygulanan ihracat kontrolleri ve Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nun (QUAD) yeniden canlandırılması gibi adımlar yer almaktadır. Ancak iki lider arasındaki en büyük farklılık bu politikaların uygulanışındaki taktiklerde ortaya çıkmaktadır. Biden yönetimi, yükselen Çin’le stratejik rekabet doğrultusunda müttefikleriyle yalnızca ikili işbirliğini güçlendirmekle kalmayıp müttefikler arası ilişkileri de sağlamlaştırmaya özen göstermiştir. Bu doğrultuda Çin politikasında ortak bir yaklaşım geliştirmeye büyük önem atfetmiştir.

Trump’ın dış politika ve güvenlik stratejileri, müttefiklerine karşı şüpheci yaklaşımı nedeniyle izolasyonist, ulusal çıkar odaklı ve realist bir çerçevede değerlendirilmektedir. Güçlü bir merkantilist bakış açısına sahip olan Trump, ticaret açıklarına duyduğu hassasiyet ve maliyetleri azaltmaya yönelik sert önlemleriyle dikkat çekmektedir.[3] Buna ek olarak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeleri ile Japonya ve Güney Kore’den ABD’nin askeri desteği için daha fazla mali katkı talep etmesi, bu müttefiklerin Trump yönetiminden uzaklaşmasına neden olmuştur. Bu politikalarla Trump, yalnızca Çin’i değil, ABD’nin müttefiklerini de tarifelerle hedef almıştır. Aynı şekilde Tayvan’la ilişkilerini bir tür “sigorta satın almak” olarak tanımlayan Trump, seçim öncesinde Tayvan’dan güvenlik garantileri karşılığında mali destek talebinde bulunmuştur.

Bu çerçevede Trump’ın Çin’e yönelik ticaret ve güvenlik politikaları da aynı sert yaklaşımı yansıtmaktadır. Trump, Çin’e karşı ticaret savaşı başlatmak istemediğini belirtmiş olsa da  ekonomik yaptırımlar ve tarifeler yoluyla baskı politikasını sürdürecektir.[4]  Seçim kampanyası süresince Çin mallarına %60’a varan tarifeler uygulama taahhüdünde bulunan Trump’ın bu politikası, Çin’in ekonomik büyüme tahmininde 2,5 puanlık bir düşüşe yol açabilir.[5] Ayrıca Trump, Çin’in Tayvan’a müdahale etmesi durumunda %150 ila %200 arasında vergi uygulayacağını belirtmiştir.[6] Askeri açıdan ise Trump, doğrudan bir savaşa girmeyi istemese de Çin’in bölgedeki etkisini sınırlamak amacıyla Asya-Pasifik bölgesine daha fazla kaynak ayırarak Güney Çin Denizi ve Tayvan gibi kritik alanlarda daha kararlı bir tutum benimsemeyi hedefleyebilir.

Bu ekonomik ve askeri baskı politikalarının yanı sıra Trump’ın Çin ve Rusya arasındaki ilişkileri küresel dengeler açısından bir tehdit olarak görmesi, ABD’nin dış politika önceliklerinde bu iki ülkeyi ayrı tutma çabasını ön plana çıkarabilir. Trump, Çin-Rusya ittifakını küresel dengeler açısından bir tehdit olarak değerlendirmekte ve Biden’ın politikalarının bu ülkeler arasında dayanışmaya yol açtığını öne sürmektedir. Kampanya sürecinde Biden yönetimini Pekin ve Moskova arasındaki bağları güçlendirmekle suçlayan Trump, “Biden, Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore ve diğer ülkeleri bir araya getirdi; bu utanç verici” ifadelerini kullanmış ve “ben onları ayıracağım” şeklinde bir vaatte bulunmuştur. Bu söylemler, Trump’ın Çin ve Rusya’nın ortak hareket etmesini önlemeye yönelik daha proaktif bir dış politika stratejisi benimseyebileceğinin sinyallerini vermektedir.

Öte yandan Trump’ın zaferi, Çin açısından bazı stratejik avantajlar da sunabilir. Trump’ın küreselleşme ve çok taraflılık karşıtı dış politikası, ABD’nin müttefikleriyle olan bağlarını zayıflatabilir ve böylece ABD ile müttefiklerinin Çin’e karşı bir denge oluşturmak adına ortak hareket etme çabalarını zorlaştırabilir. Bu durum ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde Çin’in etkisini engelleme çabalarını da zayıflatabilir. Ayrıca uluslararası anlaşmalardan ve taahhütlerden uzaklaşan bir ikinci Trump yönetimi, Çin’e Küresel Güney, Avrupa ve Kuzeydoğu Asya ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirme fırsatı sunabilir.

Seçim kampanyası süresince Trump, hem Rusya-Ukrayna Savaşı’nı 24 saat içinde sona erdirme yeteneğine sahip olduğunu iddia etmiş hem de Orta Doğu’daki İsrail-Filistin çatışmasını bitirmeyi vaat etmiştir.[7] “Barışçıl bir başkan” olma vaadini gerçekleştirmek isteyen Trump, bu alanlarda Çin’le işbirliğini güçlendirmeyi hedefleyebilir. Hatırlatmak gerekirse Trump, daha önce de Kuzey Kore’nin nükleer sorunu konusunda Çin’den yardım istemişti ve 2016 yılı sonunda Çin, Birleşmiş Milletler’de (BM) Kuzey Kore’ye yaptırımları destekleyerek bölgesel meselelerdeki önemli etkisini göstermişti. Kuzey Kore’nin Ukrayna Savaşı’nda Rusya’ya verdiği destek dikkate alındığında, ABD’nin Kuzey Kore’yi yeniden müzakere sürecine dahil etme çabalarında Çin’in desteği kritik bir rol oynayabilir. Nitekim Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Rusya-Ukrayna Savaşı’nda yapıcı bir rol oynamaya kararlı olduklarını ifade etmiştir.[8]

Sonuç olarak Trump’ın yeniden seçilmesi, ABD-Çin ilişkilerinde yeni bir denge arayışını zorunlu kılmaktadır. Çin açısından bu dönem hem fırsatlar hem de zorluklar içermektedir. Trump’ın küreselleşme karşıtı ve izolasyonist dış politikası, ABD’nin müttefikleriyle bağlarını zayıflatma potansiyeline sahipken; bu durum, Çin’e küresel ve bölgesel işbirliklerini derinleştirme fırsatı sunabilir. Öte yandan Trump’ın öngörülemezliği ve sert ekonomik politikaları, Çin’in ekonomik büyümesini tehdit ederek, iki ülke arasındaki ticaret savaşını yeniden alevlendirebilir. Trump’ın barışçıl bir başkan olarak kendini konumlandırma çabaları ise Çin’le sınırlı alanlarda işbirliği imkânı yaratabilir.Ancak ABD’nin stratejik rekabeti daha da yoğunlaştırma eğilimi, Asya-Pasifik’teki jeopolitik dengeleri sarsmaya devam edecektir. Bu bağlamda Trump’ın dış politikası, ABD-Çin ilişkilerinde yeni gerilimlere yol açabilir. Önümüzdeki süreçte, her iki ülkenin de pragmatik çıkarlarını göz önünde bulundurarak işbirliği fırsatlarını değerlendirmesi gerekecektir.


[1] “China will work with US, government says, but more rivalry expected under Trump”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/taiwan-trade-china-braces-more-rivalry-close-us-presidential-race-ends-2024-11-05/ , (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[2] “Trump says China respects him because Xi knows he is ‘crazy’, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/c39l89j10e1o, (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[3] “Harris vs. Trump: If Asia Could Vote in the US Election”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2024/10/harris-vs-trump-if-asia-could-vote-in-the-us-election/, (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[4] “Trump praises Xi, while raising prospect of higher tariffs on Chinese imports”, Politico, https://www.politico.com/news/2024/02/04/trump-xi-chinese-tariff-00139531 ,  (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[5] “China is bracing for fresh tensions with Trump over trade, tech, and Taiwan”, AP Newshttps://apnews.com/article/trump-china-tariffs-taiwan-foreign-policy-7351ce1069654f1c1aefb560b36dcc17 , (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[6] “Trump says he would impose tariffs on China if China went into Taiwan”, Reuters, https://www.reuters.com/world/trump-says-he-would-impose-tariffs-china-if-china-went-into-taiwan-2024-10-18/, (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[7] “What Trump’s win means for Ukraine, Middle East, and China”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/c2dl0e4l7lzo , (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

[8] “At UN, China warns against ‘expansion of the battlefield’ in Russia’s war with Ukraine”, PBS News, https://www.pbs.org/newshour/world/at-un-china-warns-against-expansion-of-the-battlefield-in-russias-war-with-ukraine , (Erişim Tarihi: 08.11.2024).

Ezgi KÖKLEN
Ezgi KÖKLEN
Ezgi Köklen, 2023 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Role of the Belt and Road Initiative in China’s Middle East Policy” bitirme projesiyle yüksek şeref öğrencisi olarak mezun olmuştur. Mezun olmadan önce bir dönem Güney Kore’de Myongji Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Diplomasi Bölümü’nde değişim öğrencisi olarak eğitim almıştır. Mezun olduktan sonra yüksek lisans eğitimini almak için Çin’e gitmiştir. Şu anda Tsinghua Üniversitesi’nde Çin Siyaseti, Dış Politikası ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine devam eden Ezgi’nin ilgi alanlarını Doğu Asya güvenliği, Çin dış politikası ve Kuşak ve Yol Projesi kapsamında bölgesel işbirlikleri oluşturmaktadır. Ezgi, ileri derece İngilizce, orta seviye Korece ve başlangıç seviyesinde Çince bilmektedir.

Benzer İçerikler