Analiz

Trump ya da Harris’in ABD-Çin İlişkilerine Etkisi Nasıl Olur?

ABD’deki karar mercileri, Çin’in gelecek on yıllarda Amerikan ulusal çıkarlarına yönelik “en büyük meydan okuma” olduğuna karar vermiştir.
Demokratların aslında Çin’i kuşatma stratejisinde Cumhuriyetçilere kıyasla daha başarılı olacağı tahmin edilebilir.
Trump’ın öngörülemezliği, Çin açısından olumsuz bir faktörken; krizlerle ilgili çözüm odaklı-pragmatik yaklaşımı, olumlu bir faktöre dönüşebilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

1 Ağustos 2024 tarihinde Foreign Affairs dergisinde yayımlanan “Çin, Harris’i mi yoksa Trump’ı mı tercih ediyor?” başlıklı makalede, 2024 yılının Kasım ayındaki başkanlık seçimleri sonrası ABD-Çin ilişkilerinde yaşanacak muhtemel değişimler ele alınmıştır.[i] Buna göre; çoğu Çinli gözlemci, Washington’un Pekin’e yönelik politikasında önemli değişiklikler beklememektedir. Çünkü Amerikan kamuoyunda çoğunlukla Çin’e yönelik bir görüş birliği oluşmaya başlamış ve demokratlar da aynı cumhuriyetçiler gibi orta tabanın beklentilerine uygun bir dış politika izlemiştir.

Trump, 2017 yılında göreve geldiğinde Pekin’le ilişkilerde çok daha çatışmacı bir yaklaşım benimsemiş ve onu giderek uluslararası sistemde “revizyonist bir güç” olarak tanımlamıştı. Bir yandan izolasyonist ve mütekabiliyet esasına dayalı bir paradigma benimseyen Trump iktidarı, diğer yandan Amerika’nın küresel liderlik iddiasını sürdürebilmek için Önce Amerika gibi daraltılmış bir çıkar anlayışı benimsemiş ve ülkenin neoliberal düzen içindeki rolünü sorgulamıştır. Donald Trump, küreselleşmiş çok taraflılığı reddederek bunun yerine fayda-maliyet esasına dayalı iki taraflılığı hayata geçirmiştir. Küreselleşmenin Amerikan vatandaşları üzerindeki ekonomik yükünü azaltmayı hedefleyen bu paradigma, mevcut küresel rejimlerle etkileşime şüpheci yaklaşmıştır. Cumhuriyetçi iktidarla başlayan bu eğilim, farklı tonlarda da olsa 2021 sonrası Biden yönetiminde de devam etmiş ve bilhassa Çin’le ticaret savaşlarının sürdürülmesi, bunun göstergesi olmuştur.

Trump sonrası ABD’deki siyasi iklimin sertleşmesinde; küreselleşmenin getirdiği ekonomik yükler, kamuoyunda yükselen göç karşıtlığı, Avrupa ve Ortadoğu’daki krizlerin tırmanması ve Çin’le mücadele gibi başlıklar önemli yer tutmuştur. Amerikan kamuoyunda büyüyen tartışmalar ve gerilen siyasi ortam, Çin’le çatışmacı politikanın devam etmesinde etkili olmuştur. En nihayetinde Beyaz Saray, Pentagon ve diğer güvenlik kurumlarının raporlarından yola çıkarsak; ABD’deki karar mercileri, Çin’in gelecek on yıllarda Amerikan ulusal çıkarlarına yönelik “en büyük meydan okuma” olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla Trump ya da Harris döneminde ABD’nin Çin’e karşı politikalarında radikal bir değişik yaşanması olası görünmemektedir. Yine de Trump yönetiminin Asya-Pasifik’te daha büyük bir askeri angajman peşinde koşacağı ve Çin’le ticaret savaşlarını yeniden hızlandıracağı tahmin edilmektedir.[ii]

Cumhuriyetçi ve Demokratların hemfikir olduğu husus, Çin’in sürekli gelişen askeri gücüyle ve özellikle donanma alandaki teknolojik yetenekleriyle baş edebilmek adına ABD’nin savunma harcamalarını artırması gerektiği, bilhassa donanmanın hızla modernize edilmesi ve genişletilmesi yönündedir. ABD’nin aynı anda hem Avrupa ve Ortadoğu’daki hem de Asya-Pasifik’teki krizlerle mücadele edebilecek ekonomik ve askeri kapasiteye sahip olması hedeflenmektedir. Bu yüzden yakın denizler dahil olmak üzere dünyaya yayılan Amerikan askeri filolarındaki bazı birimler, önümüzdeki yıllarda Çin’i caydırmak adına Asya-Pasifik doğru kaydırılabilir. Trump’ın güvenlik danışmanları da bu kuvvetlerin Pasifik’e yoğunlaştırılması çağrısı yapmaktadır.[iii]

Çin açısından bakacak olursak; Trump’ın öngörülemezliği karşısında Harris yönetimiyle daha istikrarlı ilişkilerin kurulacağı söylenebilir. Bu bağlamda Harris yönetimi, Pekin’le istikrarlı ilişkilere ve diyaloğa önem verebilir. Fakat yine de vurgulamak gerekirse; 2 Ağustos 2022 tarihinde Tayvan üzerinden bir provokasyon deneyen ve Çin’le savunma bağlarının kopmasına neden olan da Biden yönetimiydi. Bu yüzden Harris yönetiminde de ABD’nin rasyonel kararlar alacağının garantisi yoktur. Bu bakımdan Tayvan ve diğer potansiyel krizlerin körüklenmesi noktasında Trump ya da Harris arasında büyük fark oluşmayacağı söylenebilir.

Hatta Trump’ın “Önce Amerika” stratejisi, bilhassa Tayvan konusunda Çin’e fayda sağlayabilir. Çünkü Trump, diğer birçok aktöre yaptığı gibi, Tayvan’ın da Amerika’ya borcunu ödemesi gerektiğini söylemektedir. Konuyla ilgili Trump, “Ada milleti çiplerimizi çaldı ve bize hiçbir şey vermedi” ifadelerini sarf etmiştir.[iv] Çin de Trump’ın ABD seçimlerini kazanması halinde Tayvan’ı yalnız bırakabileceğini düşünmektedir.[v] Bu meseleyle ilgili olarak Çin’in Tayvan İşleri Ofisi Sözcüsü Chen Binhua, “ABD her zaman ‘önce Amerika’nın peşine düşecek ve bu yüzden Tayvan, he an bir satranç tahtasından atılmış bir satranç taşına dönüşebilir” ifadelerini kullanmıştır.[vi] Bu açıdan bakacak olursak; Tayvan, Cumhuriyetçilerin iktidarında ABD’den yeterli askeri desteği ve tam bir koruma garantisi alamayabilir. Diğer yandan Biden döneminde ABD’nin Tayvan’a yardım etme konusunda Trump dönemine kıyasla daha kararlı olduğu gözlemlenmiştir. Dolayısıyla Harris yönetiminde ABD’nin Tayvan’a desteğinin daha kararlı şekilde devam edeceği ve bunun Çin’in çıkarlarına zarar vereceği ileri sürülebilir.

Tayvan’ın yanı sıra Filipinler, Japonya ve Güney Kore’yle kurulan son askeri işbirlikleri, Trump yönetiminde sekteye uğrayabilir. Çünkü Trump, fayda-maliyet peşinde koşacağı için söz konusu savunma desteği karşısında bu ülkelerden daha fazlasını talep edebilir. Bu bakımdan Demokratların aslında Çin’i kuşatma stratejisinde Cumhuriyetçilere kıyasla daha başarılı olacağı tahmin edilebilir. Trump ise Asya-Pasifik’te daha riskli hamleler yaparak Biden dönemindeki mevcut kazanımları bir anda yok edebilir. Örneğin Filipinler veya Japonya’nın Çin’le denizlerde olan potansiyel anlaşmazlıklarını körükleyerek bunların sıcak bir çatışmaya dönüşmesini isteyebilir.  

Trump’ın öngörülemezliği, Çin açısından olumsuz bir faktörken; krizlerle ilgili çözüm odaklı-pragmatik yaklaşımı, olumlu bir faktöre dönüşebilir. Örneğin Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un’la sınırda yüz yüze görüşen Trump, aynı şekilde Putin’le samimi ve ilginç bir diyaloğa sahiptir ve Ukrayna’daki savaşı bir günde bitirebileceğini sürekli tekrarlamaktadır. Bu yönlerini de dikkate alırsak Trump, Çin’le ilişkilerdeki birçok meseleye pragmatik-çözüm odaklı yaklaşabilir. Genel itibariyle Trump ya da Harris’in Çin’le ilişkilerde Amerikan ulusal çıkarlarını takip edeceği ve politikalarda sadece ufak nüans farklılıkları oluşacağı öngörülebilir.


[i] “Does China Prefer Harris or Trump?”, Foreign Affairs, https://www.foreignaffairs.com/united-states/does-china-prefer-harris-or-trump, (Erişim Tarihi: 10.08.2024).

[ii] “Trump a ‘wild card’ on China as allies push for tougher policy.”, The Hill, https://thehill.com/policy/international/4754467-donald-trump-china-policy-tougher/, (Erişim Tarihi: 12.08.2024).

[iii] Aynı yer.

[iv] “Donald Trump signals he would not defend Taiwan from Chinese invasion”, Telegraph, https://www.telegraph.co.uk/us/politics/2024/07/17/donald-trump-defend-taiwan-china/, (Erişim Tarihi: 12.08.2024).

[v] “China Says Trump Could Abandon Taiwan If He Wins US Election”, Bloomberg, https://www.bloomberg.com/news/articles/2024-01-31/china-says-trump-could-abandon-taiwan-if-he-wins-us-election, (Erişim Tarihi: 12.08.2024).

[vi] Aynı yer.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler