Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump tarafından kullanılan pek çok ifade devletin dünya halklarıyla ilişkilerinin daha da kötüye gitmesine neden olmuştur. Bu bağlamda bazı Afrika ülkelerini ve Haiti’yi “pislik” şeklinde nitelendirmesi, uluslararası kamuoyunda rastlanan en şaşırtıcı ve kışkırtıcı açıklamalardan biri olmuştur. Ardından bazı Afrika ülkeleri ABD’yle ilişkilerin koparılması yönünde çağrıda bulunmuştur. Elbette ki bu tür ifadeler, Afrikalıların ikinci vatanları şeklinde gördükleri ABD’ye duyulan sempatiyi etkilemektedir. Bunun yanı sıra geçmişten günümüze kıta üzerinde sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen en önemli ülkelerden biri olarak görülen ABD kapsamındaki görüşleri değiştirebilir.
Diplomatik nitelikte olmayan ifade ve davranışlar, Trump’ın akli dengesinin sorgulanmasına yol açmıştır. Buna karşın Trump, fiziksel ve zihinsel anlamda bir sorunu olmadığını belirterek; bazı tıbbî muayenelerden başarıyla geçtiğini gösteren raporlarla basının karşısına çıkmıştır.
Trump’ın sergilediği tavırlar ABD’nin yıllardır Afrika’ya uyguladığı yumuşak güç politikasını olumsuz etkilemiştir. ABD eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’a duyulan güven nedeniyle Trump’ın olumsuz tavrının telafi edilebileceği düşünülmekteydi. Duyulan güvenle alakalı olarak Tillerson’ın düzenlediği Afrika turu örnek verilebilir. Bu bağlamda Trump’ın Körfez-Katar Krizi’nde verdiği aceleci tepki ABD’nin güvenilirliğini sarsmıştır. Daha sonra ABD Başkanı Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn’in planları doğrultusunda hareket ederek; Katar’ı terörizmi desteklemekle suçlamıştır. Ancak Tillerson’ın müdahalesiyle Kuveyt’in arabuluculuk çabaları desteklenmiş ve durum toparlanmıştır.
Analistler, Tillerson’ın gerçekleştirdiği son Afrika turunu, geç kalınmış bir adım olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda Amerikan diplomasisi, son dönemlerde zedelenen ABD-Afrika ilişkilerini eskiden bulunduğu noktaya getirerek iyileştirmeye çalışmaktadır. Ek olarak Çin’in Afrika ve dünya üzerinde artan nüfuzuyla mücadele etmek maksadıyla Tillerson’ın düzenlediği turun amacının Pekin’e karşı Afro-Amerika Koalisyonu oluşturmak olduğu söylenebilir. Böylelikle ABD’nin Sudan üzerindeki ambargo kararını kaldırması, koalisyonu kurma doğrultusunda atılan bir adım olarak değerlendirilebilir.
Tillerson’ın Afrika turu çerçevesinde açığa vurulmamış hedeflerinden biri, Batı Afrika ülkelerindeki Fransız etkisini engellemektir. Dolayısıyla söz konusu tur çerçevesinde bir ABD Dışişleri Bakanı’nın Fransız nüfuzu altında değerlendirilebilecek olan Çad Cumhuriyeti’ne yaptığı ilk ziyareti bu açıdan ele almak mümkündür. Bahsi geçen ziyaretle birlikte kıta üzerinde vuku bulan Amerikan-Fransız nüfuz çatışmasının açığa çıkarılması ve bu rekabetin kıta ülkelerine politika, ekonomi ve güvenlik alanında yansıması beklenmektedir.
Tüm bunlarla birlikte ABD Afrika’daki politik, ekonomik ve askeri nüfuz alanlarını koruma yönünde çaba gösterirken; özellikle batı kesimlerde çıkarlarını tehdit etmeye başlayan terör örgütleriyle savaşabilir. Örneğin; günümüzde Çad üzerinde var olan ABD askeri varlığının Fransa’yı rahatsız ettiği görülmekte ve kuvvetler arasında yaşanan bu çekişmenin kıtayı etkileyeceği düşünülmektedir.
Sonuç olarak Tillerson’ın Afrika turu da dahil olmak üzere kıtaya düzenlenen son ziyaretler (Türkiye Cumhurbaşkanı, Katar Emiri ve diğer ülkelerin gerçekleştirdiği turlar), Afrika’nın uluslararası camia nezdinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle büyüyen ilgiye müteakip siyaset, ekonomi, sosyal ve güvenlik alanlarında oluşacak büyük tehdit ve etkiler sonucunda uluslararası düzen altüst olabilir ve Ortadoğu’da yaşanan olumsuz durumlar Afrika’ya sıçrayabilir. Ortaya çıkan sonuçlar sadece kıtayı değil; genel anlamda uluslararası konjonktürü etkileyebilir.
NOT: İbrahim NASSİR tarafından kaleme alınan yazı, Arapça şekliyle 13 Mart 2018 tarihinde sitemizde yayımlanmıştır.