Türkiye’ye yönelik tehdit iki kuzeyden her geçen gün kendisini hissettiriyor. Özellikle Türkiye-Suriye sınırında kendisini gösteren gelişmeler fazlasıyla dikkat çekici. Bu gelişmeyi, Kuzey Irak merkezli “25 Eylül Referandum Krizi/Provokasyonu”ndan çok da bağımsız düşünmemek gerekir. Zira, Barzani’nin açıklamaları, daha doğrusu tehditleri sadece Irak’ta değil, bölgedeki diğer üç ülkeyi de içine alan çok geniş bir coğrafyada topyekûn bir savaşa işaret etmekte.
Bu yeni aşamada bölgedeki terör örgütleri arasındaki işbirliği de artık dolaylı olmaktan çıkmaya başlamış durumda. Burada özellikle PKK/PYD-YPG/SDG/PJAK ve DAEŞ/IŞİD arasındaki ilişki oldukça dikkat çekici. Şöyle ki… El Kaide’den bu yana vekaleten-hibrit savaş yöntemlerinin vazgeçilmez bir parçası olarak ön plana çıkan terör örgütlerinin şu üç temel işlevi üstlendikleri görülmektedir: “Meşrulaştırma”, “alan açma” ve “cezalandırma”.
Bu üç işlevi, yukarıda zikredilen terör örgütlerinin ilk olarak Irak ve Suriye’de etkin bir şekilde “efendileri” adına yerine getirdikleri, Türkiye ve İran’da da etkili olmaya çalıştıkları bilinmektedir. Burada asıl dikkat çekici olan husus ise; birinin diğeri adına sağladığı fayda ve bu bağlamda aralarındaki iş bölümüdür.
Örneğin, Suriye’deki PYD-YPG unsurlarının çok uzun bir süre niçin DAEŞ’e karşı savaşmadığı şimdilerde daha net anlaşılmaktadır. Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de DAEŞ bölgede kurulması hedeflenen “BOP Kürdistanı” (İkinci İsrail) için etnik/demografik bir temizlik yapmış, boşalan yerlere farklı bir nüfusun yerleşmesine zemin hazırlamıştır. Bu da, güya PYD-YPG/SDG güçlerine yenilme sonrası olmuştur.
DAEŞ’in burada üstlendiği en önemli rol, bölgede estirdiği terör ile “BOP Kürdistanı”na olan ihtiyacı, bunun alt yapısını ve “hikayesinin” yazılmasını sağlamak olmuştur. Bu bağlamda DAEŞ, bölgedeki terörü meşrulaştırmanın ötesinde onu bir “devlet” statüsüne taşıma rolünü üstlenmiş ve bir terör örgütünü Batı’nın yeni müttefiki konumuna sokmuştur. Şu an bölgedeki çıkmaz/zorluğun temelinde de bu yatmaktadır.
Çünkü bu terör yapılanmasına yönelik olası bir müdahale terörle mücadeleye darbe vurmanın ötesinde, onun müttefiki konumunda olan ABD ve diğer Batılı güçler ile bir çatışma/savaş riskini de artık gündeme taşımıştır. Bu risk, kıyamet savaşı ile eşdeğerdir.
Güney Sınırında Savaş Tamtamları…
Bu tamtamlar dün de vardı ama Ankara’dan bu denli yoğun duyulmuyor, hissedilmiyordu. Fakat gelinen aşama itibarıyla “Terör Koridoru”nda PKK-DAEŞ arasındaki işbirliği artık doğrudan doğruya Türkiye’yi sınırlarında tehdit eder hale gelmiştir.
Tehdidin sadece sınırlar ile kalmadığı da ülke içinde yürütülen DAEŞ ve PKK operasyonlarından anlaşılmaktadır. Artan tehdit algısı, Türkiye’yi kendi içindeki operasyonları daha da hızlandırmaya itmektedir. Zira Türkiye PKK ve DAEŞ üzerinden etnik-mezhepsel temelli bir iç savaşın içerisine eş zamanlı çekilmek istenilmektedir.
Artık şu husus netlik kazanmıştır: Hedef, BOP kapsamında kurulması hedeflenen iki devletin inşasının önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul edilen Türkiye’nin direncinin kırılması, bunların Türkiye’ye kabul ettirilmesi, hatta daha da ötesi hamilik rolünü üstlenmesi ve Türkiye’nin Batı ekseninde her ne pahasına olursa olsun tutulmasıdır.
PKK/PYD-YPG ve DAEŞ’in Türkiye Misyonu…
Her iki terör örgütü burada Türkiye’ye karşı yukarıda zikredilen üç görevde işbirliğine başlamış görünmektedir: “Türkiye’yi cezalandırma”, “Türkiye’ye yönelik olası bir müdahalenin meşruiyet zeminini oluşturma” ve “’BOP Kürdistanı’ için alan açma, toprak kazandırma.”
Görünen o ki, Türkiye’nin önüne yeni bir tezgâh açılmış. Buna göre bölgede yeni devlet oluşumları ve onların çağrıları üzerinden tekrar Türkiye’nin işgalci bir güç olarak gösterilmesi hedeflenirken, diğer taraftan burada yürüteceği mücadele de sivillere yönelikmiş gibi gösterilmek suretiyle her hâlükârda Türkiye’ye yönelik bir uluslararası müdahalenin önü açılmak isteniliyor.
Fakat unuttukları bir şey var. Düne kadar Türkiye Irak ve Suriye’de işgalci bir güç olarak gösterilmek istenilirken, Rusya ve İran ile geliştirilen ilişkiler ve buna Irak ve Suriye’nin de doğrudan/dolaylı bir şekilde dahil edilmesiyle bu oyun bozulmuş durumda.
Acil Müdahale Şart olmuştur!
Lafı uzatmaya çok gerek yok. Oyun bellidir. Irak ve Suriye merkezli savaşın cephesi Türkiye ve İran ile genişletilmeye çalışılmakta ve burada 25 Eylül referandumu önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Eğer Barzani ve arkasındaki güçler geri adım atmaz ise, Büyük Oyun’da ve BOP’ta dananın kuyruğu kopacak gibi görünmektedir.
Dolayısıyla Türkiye-İran-Rusya üçlüsü liderliğinde BOP karşıtı bölgesel ittifak bu yeni oluşuma karşı net bir tavır almak zorundadır. Bu kapsamda PKK ve türevlerinin de birer terör örgütü olduğu ve DAEŞ ile örtülü bir “terör ittifakı” içerisinde BOP’a hizmet ettiklerinin deklare edilmesi ve buna yönelik olarak yeni bir mücadele konseptinin çok hızlı bir şekilde uygulamaya konulması gerekmektedir. Bu arada, bölgedeki savaşın sadece Ortadoğu ile sınırlı kalmayacağı ve yine bu savaşın sadece Türkler, Araplar ve Farslar arasında olmayacağı da açıkça belirtilmelidir.