Afganistan’da 1978 yılında Afganistan Demokratik Halk Partisi (ADHP) darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. 1979 yılında ise ADHP’nin çağrısı üzerine SSCB, Afganistan’a müdahalede bulunmuştur. ADHP darbesi ve SSCB müdahalesinden sonra Afganlar, başta İran ve Pakistan olmak üzere komşu ülkelere göç etmiştir. Daha önce İran’a çalışmaya giden Afgan işçilerden dolayı İran toplumu Afganlara aşinaydı ancak yukarıda bahsi geçen olaylardan sonra İran’a “ilk büyük Afgan göçü” yaşanmıştır. 1980-1989 yılları arasında yaklaşık 2,9 milyon Afgan İran’a göç ederek mülteci durumuna düşmüştür. Bu mültecilerin çoğunluğunu Şii Hazaralar ve Tacikler oluşturmuştur. [1]O dönemde İran’daki Afgan mültecilerin bir kısmı mülteci kamplarında; diğer bir kısmı ise kampların dışında, Tahran, Horasan, Meşhed, İsfahan, Kirman, Fars, Yazd, Sistan-Belucistan gibi eyaletlerde hayatlarına devam etmekte idi. Afgan mülteciler inşaat, tarım sektörlerinde ve küçük işletmelerin yanında, İranlıların çalışmak istemediği iş kollarında çok düşük ücretlerle çalışmaktaydı.[2] 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, 1980-1988 yılları arasında yaşanan İran-Irak Savaşı İran’ı olduğu gibi ülkedeki Afgan mültecileri de ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan olumsuz etkilemiştir. Devrimden dolayı oluşan iç karışıklar, İran-Irak Savaşı’nın yıkıcı etkileri, İran’ın uluslararası toplumdan izole olması ve bundan dolayı uluslararası yardımların yetersizliği Afgan mültecileri zorlu şartlarla karşı karşıya bırakmıştır.
El Kaide’nin 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi’ne yaptığı saldırılarda birçok ABD vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Bu saldırılardan sonra ABD, El Kaide’ye yardım ve yataklık yapan Taliban rejimini hedef almıştır. ABD, Birleşik Krallık ve NATO’nun Afganistan’a müdahalesiyle Taliban rejimi sona ermiştir. El Kaide ile Afgan ordusu ve NATO kuvvetleri arasındaki çatışmaların yoğun olmasından dolayı zarar gören Afganlar, başta Pakistan ve İran olmak üzere birçok ülkeye göç etmiştir.[3]
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, İran ve Afganistan arasında Nisan 2002 imzalanan anlaşma ile, Afgan mültecilerin gönüllü olarak yurtlarına dönmesi hedeflenmiştir. Bu tarih itibariyle Afgan mültecilerin gönüllü geri dönüşleri başlamıştır. Ağustos 2015 tarihli UNHRC verilerine göre, 2002 yılından itibaren Pakistan ve İran’dan 5,8 milyon Afgan mülteci yurtlarına dönmüştür. Bahsi geçen sayı Afganistan nüfusunun yüzde 20’sine denk gelmektedir. 950 bini İran’da kayıtlı olmak üzere, toplamda 2,5 milyon Afgan mülteci Pakistan ve İran’da bulunmaktadır.[4] Resmi olmayan rakamlara göre İran’daki Afgan mülteci sayısının 3 milyon olduğu tahmin edilmektedir. İran’daki Afgan mülteciler, mültecilik statülerinden dolayı sosyal ve kültürel haklardan yeteri kadar yararlanamamaktadır. Bu bağlamda Afgan mülteciler; ekonomik durumlarının kötü olması, çalışma izinlerinin bulunmaması, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamamaları, toplumdan dışlanmaları gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Afgan mültecilerin çoğunluğunun anadilinin Farsça olması ve Şii mezhebine mensup olmalarına rağmen, İran toplumuna adapte olamamalarının sebebi İran’ın mültecilere yönelik politikalarından kaynaklanmaktadır.
Afgan mülteciler İran’ı sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir. Ayrıca Afgan mültecilerin suça bulaşma oranlarının yüksek olması güvenlik sorunlarına da yol açmıştır. Bu tür sorunların sürekliliğinden dolayı İran devlet yöneticileri Afgan mültecilere vatandaşlık verilmeyeceğini sürekli vurgulamakta ve mültecilerin yurtlarına dönmelerini istemektedir.[5]
2010 yılında Tunus’ta başlayan rejim karşıtı halk isyanı, dalgalar halinde Ortadoğu’daki diğer ülkelere de yayılmıştır. Bu isyan dalgasından etkilenen ülkelerden biri de, Suriye Arap Cumhuriyeti’dir. Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan rejim karşıtı protestolar giderek şiddetlenmiştir. Suriye rejiminin protestoları şiddet kullanarak bastırması sokak çatışmalarına neden olmuştur. Böylece Suriye’deki protestolar rejimin sert tutumundan dolayı iç savaşa dönüşmüştür. Suriye’de yaşanan iç savaş, başta İran olmak üzere bölgesel ve küresel güçleri tedirgin etmiştir. Suriye’nin etnik ve dini yapısı göz önünde bulundurulduğunda, Esad sonrası dönemin tahmin edilememesi İran’ı Suriye’deki çatışmalara daha temkinli davranmaya sevk etmiştir.[6] İran, Suriye’deki protestoların iç savaşa dönüşmesiyle sürece olumlu yaklaşımlarını terk etmiştir. Bu bağlamda İran, Suriye’deki olayların Suriye’nin kendi iç dinamiklerinden harekete geçmediğini düşünmüş ve bu olayları ‘’direniş ekseni’’ ile düşmanları arasındaki mücadele olarak görmüştür.[7] İran, Suriye’deki mevcut rejimi Beşar Esad’ın gitmesi halinde yerine kurulma olasılığı olan Sünni bir yönetime tercih etmektedir.
Suriye İç Savaşı’nın yaşanmasına bağlı olarak Suriye rejiminin gücü azalmıştır. Suriye rejiminin devamının sağlanması amacıyla İran tarafından Devrim Muhafızları’na bağlı birlikler Suriye’ye gönderilmiştir. Devrim Muhafızları’na bağlı Özel Kudüs Kuvvetleri, Suriye Ordusu ile birlikte DAEŞ ve diğer muhalif gruplara karşı savaşmaktadır. Ayrıca İran, Hizbullah ve Iraklı Şii gruplar (Zülfikâr tugayı, Ömer İbn Yasir tugayı, Ebu Fadıl Abbas tugayı, Kuteyb Seyid Şuheda grubu) aracılığıyla Suriye rejimine destek vermektedir.[8] İran, Suriye’deki Şii türbelerinin DAEŞ saldırılarından koruması ve muhaliflerin saflarında savaşmaları için ülkedeki Afgan mültecilere askeri eğitim verdikten sonra Suriye’ye göndermektedir. İran, Afgan mültecilere Suriye’de savaşmaları halinde kendilerine maaş verileceği ve bunun yanı sıra ailelerine daha iyi bir yaşam sağlanacağı sözü vermektedir. Suriye’de savaşmak istemeyen Afgan mülteciler ise sınır dışı edilmektedir.[9] Suriye’deki paramiliter Afgan savaşçıların net sayısı bilinmemekle birlikte 10 bin olduğu tahmin edilmektedir. Devrim Muhafızları’na bağlı Özel Kudüs Kuvvetleri, Hizbullah, Iraklı Şii gruplar ve Suriye rejimine danışmanlık yapmak için gönderilen üst düzey komutanların yanı sıra paramiliter Afgan savaşçıların da olması, İran’ın Suriye İç Savaşı’na ne denli dahil olduğunu göstermektedir.
İran yaklaşık 40 yıldır Afgan mültecileri barındırmaktadır. Mültecilerin bu kadar uzun süre ülkede kalmasının bazı maliyetlerinin olduğuna yukarıda değindik. İran, Afgan mültecileri yıllardır ülkeden göndermeye çalışmakta ancak mülteciler Afganistan’a dönmek istememektedir. Afgan mültecilerin zorunlu olarak Suriye’de savaşmaları için gönderilmeleri, İran’ın politik çıkarlarına hizmet ettiği gibi ülkedeki mülteci sayısını da azaltmaktadır. Suriye’de savaşmak istemeyen diğer Afgan mülteciler ise İran’ın baskılarından dolayı Avrupa ülkelerine göç etmektedir. [10]
[1] Afghanistan: What Now for Refugees? Web: http://www.refworld.org/pdfid/ 4a9b95512.pdf
[2] IRAN: The Forgotten Afghan Refugee Web: http://www.chris-kutschera.com/A/afghan_refugees.htm
[3] Taliban’ın ortaya çıkışı ve gelişimi Web: http://www.aljazeera.com.tr/dosya/talibaninortaya-cikisi-ve-gelisimi
[4]Solutions Strategy for Afghan Refugees, Web: http://www.unhcr.org/protection/operations/539ab7f79/solutions-strategy-afghan-refugees-islamic-republic-afghanistan-20152016.html? query=Afghan%20Refugees
[5] The Life of Afhgan Refugees in Tehran Web: http://europe.newsweek.com/photos-lifeafghan-refugees-tehran-282794?rm=eu
[6] Umit Koldaş, Nur Köprülü, Arap İntifadası Mı?: Arap Dünyasındaki Toplumsal Hareketlerin İçsel, Bölgesel ve Uluslararası Dinamikleri. Akademik ORTA DOĞU, 2011, 6(1), 36-37.
[7] Iran Envoy Casts Syria As Aart of Wider Conflict Web:
http://www.nytimes.com/2012/08/08/world/middleeast/fighting-grows-more-intense-in-aleppo syria.html?_r=0
[8] http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz/iranin-suriye-savasi
[9] www.amerikaninsesi.com/a/iran-suriye-de-afgan-multecileri-savastiriyor/ 3169863.html