2011 yılındaki bölünmesinin ardından petrol gelirlerinin önemli bir kısmını kaybeden ve Darfur, Güney Kordofan ve Mavi Nil bölgelerinde devam eden çatışmalardan dolayı bütçesinin yarısından fazlasını güvenlik harcamalarına ayıran Sudan’da zaten kötü olan ekonomi, Kasım ayından itibaren uygulamaya konulan yeni bir kemer sıkma politikasıyla daha büyük bir krize sürüklenmiştir. Petrol fiyatlarındaki değişimlere karşı hassas olan ülkede hükümetin, enflasyonu düşürmek ve Sudan poundunun Amerikan doları karşısındaki düşüşünü kontrol etmek için 3 Kasım 2016 tarihinde petrol, elektrik ve ilaçlar üzerindeki devlet yardımını kaldırmaya karar vermesi birçok malın maliyetini artırmış ve ülke genelinde protestoları tetiklemiştir. Özellikle bu kararın neticesinde ilaç fiyatlarının %300 oranında artması ciddi bir tepkiyi beraberinde getirmiştir. 23 Kasım’da Hartum’daki 200’den fazla eczane hükümetin kararını protesto etmek için açılmama kararı alırken sosyal medya aktivistleri 24 Kasım günü, 27 Kasım’dan başlamak üzere üç günlük bir sivil itaatsizlik çağrısında bulunmuşlardır. Bazı muhalefet partileri ile kuzeydeki isyancı grup SPLM-North’un da dahil olduğu isyancı gruplar da sivil itaatsizliğe desteklerini açıklamışlardır.
Göstericiler, 2013 yılının Eylül ayında yine devlet yardımının kesilmesi üzerine yapılmış olan ülke tarihindeki en büyük gösterilerden biri sırasında polisin gerçek mermi kullanmasıyla 200’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini hatırlayarak geçmişte yaptıkları gibi endişelerini dile getirmek için sokağa çıkmak yerine barışçıl bir tepki olarak sivil itaatsizliğe başvurmayı tercih etmişlerdir. Böylece, insanlar evlerinden çıkmayarak, öğrenciler okullarına, işçiler ve hatta bazı memurlar işlerine gitmeyerek protestoda bulunmuşlardır. Bazı kişilerin ise kötü bir şeylerin olabileceğinden endişe etmelerinden dolayı evlerinden ayrılmamaları ile Hartum sokakları büyük ölçüde boş kalmıştır. Hükümet, IMF tarafından önerilen önlemleri almaktan başka çaresinin olmadığında ısrar etmiş ve sivil itaatsizlik çağrısının önemsiz olduğunu ve destek bulmayacağını öne sürmüşse de çağrının gördüğü yoğun ilgi üzerine 26 Kasım tarihinde, bir basın toplantısı düzenlenerek ilaçlar üzerindeki sübvansiyonu kaldırma kararının iptal edildiği duyurulmuştur. Ancak bu durum protestoların gerçekleşmesini engellememiştir.
Sivil itaatsizliğin ilk gününde başkent sokakları büyük oranda boş kalırken hükümete yakın medya kuruluşları sivil itaatsizlik çağrısının karşılık bulmadığını iddia edip kalabalık Hartum sokaklarının görüntülerini yayınlayarak eylemi sabote etmeye çalışmışlardır. Aktivistler buna karşılık sosyal medyada boş sokak resimlerini paylaşmış ve medyada yayınlanan görüntülerin eski olduğunu açıklamışlardır. Sivil itaatsizliğin ikinci gününde hükümet güçleri El-Tayyar, El-Ceride, El-Ayam ve El- Yevm Et-Tali adlı dört günlük gazeteyi, söz konusu gazetelerin ilk sayfalarında sivil itaatsizlik çağrısının bulunması dolayısıyla toplatmış ve özel bir televizyon kanalı olan Omdurman kanalını kapatmıştır. 29 Kasım’da iki başka gazete daha toplatılmış ve bazı muhalifler tutuklanmıştır. Beşir, “klavye aktivistleri” olarak tanımladığı protestocuların hükümeti deviremeyeceklerini ve cesaretleri varsa evlerinde saklanmayıp sokağa gelmelerini, ama bunu yaparken 2013 yılındaki gösterilerde olanları unutmamalarını söyleyerek güvenlik güçlerinin kuvvet kullanmaktan çekinmeyecekleri tehdidinde bulunmuştur.
Aktivistler 19 Aralık tarihi için yeniden sivil itaatsizlik çağrısında bulunmuş ve bu tarihi “Sivil İtaatsizlik Günü” olarak adlandırmışlardır. Ancak gerek hükümetin ilaçlardaki fiyat artışını iptal etmiş olması, gerekse de belirlenen tarihin öncesinde eylemin etkilerinin azaltılması için önlemlerin alınması, gerçekleştirilen toplu tutuklamalar ve dükkân sahiplerine o gün dükkânlarını açmamaları halinde cezalandırılacaklarının söylenmesi gibi sebepler dolayısıyla ikinci sivil itaatsizlik çağrısına katılım daha az olmuştur.
Sivil itaatsizlik kampanyası, ülkedeki muhalifleri bir araya getirmiş, bir dayanışma doğurmuş ve bu grupların sahip oldukları gücü hissetmelerini sağlaması bakımından önem taşımıştır. Hükümeti geniş güvenlik önlemleri almaya sevk eden ve uluslararası basında da ilgi toplayan sivil itaatsizlik kararlarının arkasında ekonomik sıkıntıların yanı sıra hükümetin baskıcı politikalarına karşı tepki de bulunmaktadır. Aktivistler, Dünya Bankası’na göre halkının neredeyse yarısı yoksulluk sınırının altında yaşayan Sudan’daki ekonomik krizin, hükümetin, devam eden iç savaşlar, yolsuzluklar ve mevcut rejimin güvenliğini sağlamak maksadıyla askerî harcamalarda ısrarcı olması gibi siyasi hataları ile ilişkili olduğu yönünde eleştirilerde bulunmuşlardır. Devlet kaynaklarının kişisel zenginleşme için kullanılması ve petrolden elde edilen gelirin yüksek olduğu dönemlerde bile bu gelirlerin rafineri kapasitesinin iyileştirilmesi için kullanılmamış olması, petrole bağlı ürünlerin dahi ithal edilmesi gibi bir zorunluluğu doğurmuştur. Petrole bağlı ürünler, elektrik ve ilaçlar ile sağlık hizmetlerine erişimin dışında ülkenin birçok bölgesinde temiz suya erişim konusunda da sıkıntılar devam etmektedir. Ayrıca ülke, bazı tarım topraklarının uzun süreli olarak Arap ve Asya ülkelerine kiralanmış olmasından dolayı tarımsal açıdan da yetersiz durumdadır. Dış borcu 50 milyar dolara ulaşmış olan Sudan’ın içinde bulunduğu ekonomik kriz onu, son olarak finansal yardım elde edebilmek amacıyla yıllardır müttefiki olan İran ile ilişkilerini kesip Körfez ülkeleri ve Batılı ülkeler ile yakın ilişkiler kurarak kredi aramaya sevk etmiştir. Diğer yandan, ülke içinde artan şikâyetlere bağlı olarak sivil itaatsizlik kampanyalarının gördüğü ilgi hükümette endişe uyandırmayı başarmışsa da, bu endişe sorunlu alanlara yönelik yatırımların yapılmasının yerine muhalefetin bastırılmasına ve güvenlik harcamalarına daha fazla ağırlık verilmesine yol açmıştır. 25 Aralık 2016 tarihinde kabul edilen 2017 yılı bütçesinde en büyük kaynaklar önceki yıllarda olduğu gibi güvenlik ve savunma harcamalarına ayrılırken eğitim ve sağlık sektörlerine ayrılan bütçe, savunmaya ayrılan bütçenin ancak %3’lük bir kısmına tekabül etmiştir. Bu da temel kaygı hâlâ rejimin güvenliği iken ekonomik ve toplumsal krizlerin sona ermekten henüz çok uzak olduğunun işaretlerini vermektedir.