Sri Lanka Darbesi: Hint-Pasifik’in Değişen Jeopolitiğinde Bölge Devletlerinin Geleceği

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Toplumsal hareketler, protestolar ve isyanlar sonucunda gerçekleşen yönetim değişiklikleri genellikle “renkli devrimler” şeklinde adlandırılmaktadır. Sri Lanka’daki halk hakaretinin yönetim değişikliğiyle sonuçlanması, yabancı aktörlerin ve küresel rekabetin etkileri de göz önünde bulundurulduğunda, “darbe” şeklinde nitelendirilebilir. Burada kastedilen esasında jeopolitik kırılmalara yol açabilecek bir darbe-kriz durumudur. Bu renkli devrimlerin-darbelerin yakın geçmişte Rusya’nın eski nüfuz alanında görüldüğü bilinmektedir. Günümüzde ise Çin’in Kuşak-Yol Projesi’nin geçtiği coğrafyalarda ve özellikle de Hint-Pasifik bölgesinde hızla yayılan “renkli devrimler-darbeler” zincirinden bahsetmek mümkündür.

Bu bağlamda Çin, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Hindistan, Rusya, Japonya ve diğer Batılı güçler arasındaki jeopolitik güç mücadelesine tanıklık eden Hint-Pasifik’teki en kritik geçiş rotalarından biri de Sri Lanka’dır. Bu ülke, Çin’den yola çıkan ve Malakka Boğazı’ndan geçerek Batı’ya uzanan Mavi Ekonomi Koridoru’nda “stratejik hub (merkez üs)” vazifesi görmektedir. Söz konusu jeostratejik önemine ek olarak ülkede yaşanan siyasi-ekonomik çalkantılar, küresel güç mücadelesini derinleştirmektedir.

2022 yılının Haziran ayında Sri Lanka Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa, ulusal ekonominin “tamamen çöktüğünü” resmen ilan etmiş, Başbakan Mahinda Rajapaksa’nın yerine geçici olarak Ranil Wickremasinghe’yi atamış ve borçlarını kapatabilmek için Hindistan ve Çin başta olmak üzere uluslararası finans kuruluşlarından destek almayı beklemişti. Ülkedeki ekonomik krizin etkisiyle ve siyasi yolsuzlukların ortaya çıkmasıyla tetiklenen kitlesel protestolar sonucunda hem devlet başkanı hem başbakan görevi bırakacağını açıklamıştır.

Sri Lanka’da ortaya çıkan ve halk darbesiyle sonuçlanan bu kriz, kısa süre önce Myanmar ve Pakistan örneklerinde de görüldüğü gibi, Hint-Pasifik jeopolitiğinde domino etkisi yaratacak gelişmelere işaret etmektedir. Bir diğer ifadeyle Sri Lanka’daki darbe, Hint-Pasifik jeopolitiğinde ortaya çıkan ve peşi sıra tetiklenen yeni krizlerin habercisi olabilir.

Sri Lanka’daki darbe, her şeyden önce ABD-Çin rekabetinin bir yansıması olarak görülmektedir.[1] Çin’in Kuşak-Yol Projesi bağlamında ciddi bir borç yükünün altına soktuğu Sri Lanka’da son 5 yıl içerisinde hem ekonomik hem de siyasi anlamda etkinlik kurmayı başardığını söylemek mümkündür. Borcu karşılığında ülkenin en kritik limanları Kolombo ve Hambontata’nın kontrolünü 99 yıllığına devralan Çin’in aynı zamanda bu projeler üzerinden Rajapaksa yönetimiyle simbiyotik bağlar geliştirdiği ve Sri Lanka’yı kendisine bağımlı kıldığı değerlendirilmektedir. Bu bağımlılığın oluşmasında pek tabi Çin’in borç tuzağı diplomasisinin etkili olduğu belirtilmektedir. Zira Batı’nın sıkça dile getirdiği iddiaya göre Çin, Sri Lanka yönetimini borçlandırmak suretiyle siyasi kazançlar veya ekonomik rant elde etmeye çalışmıştır.[2]

Ülkede protestolara yol açan temel faktör, Çin’in Rajapaksa ailesiyle olan yakın ilişkileri olmuştur. Buna göre, Çin kredilerinin ve komisyonlarının bir kısmı Rajapaksa ailesi üyelerine gitmekteydi.[3] Kitlesel protestolar sonucunda Gotabaya Rajapaksa’nın ülkeden kaçması ve istifa etmesiyle birlikte Çin yanlısı Rajapaksa ailesi tamamen ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla bu darbe, Çin’in Sri Lanka’daki ekonomik-siyasi çıkarlarına da zarar vermiştir.  

Diğer taraftan Başbakan Mahinda Rajapaksa’nın yerine getirilen ve ABD’yle ilişkilere sıcak bakan bir isim olarak bilinen Ranil Wickremasinghe, protestolar esnasında evinin basılarak ateşe verilmesi üzerine istifa çağrılarına daha fazla direnememiş ve tüm partilerden oluşan geçici bir hükümet kurulur kurulmaz istifa edeceğini belirtmiştir. Wickremasinghe’nin istifa edecek olması ise Çin’in çıkarlarına uygun düşebilir. Zira Wickremasinghe, dış borçları ödeyebilmek için Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve diğer borç verenlerle müzakere sözü vermişti. Söz konusu durum, Çin açısından bir başka endişe kaynağı olmuştu. Çünkü bu kurumların gerektirdiği şeffaflık, Çin kredilerinin ve komisyonlarının nerelere aktarıldığını da ortaya çıkarabilirdi. Wickremesinghe’nin istifasıyla birlikte Çin açısından bu tehlike de ortadan kalkacaktır.

Sri Lanka’daki darbenin temel sebebi, ülkenin dış borçlarını ödeyemez hale gelmesidir ve bunda Çin’in de rolü vardır. Dolayısıyla Hint-Pasifik’te Çin’in Kuşak-Yol Projesi’nin de etkilediği bir kriz ve rekabet ortamından bahsedilebilir. Daha kötüsü de bu krizlerin doğal bir yayılma ve birbirini tetikleme özelliği göstermesidir. Zira Çin’in ekonomik projelerinin yayıldığı, ayrıca küresel rekabetin de etkisiyle ekonomik, güvenlik ve siyasi krizlerin yoğun olarak görüldüğü Hint-Pasifik jeopolitiği bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Myanmar’da 2021 yılında yaşanan askeri darbe, Afganistan’da Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi, Pakistan’da İmran Han yönetiminin güvensizlik oylamasıyla devrilmesi ve son olarak da Sri Lanka’daki halk darbesi, Hint-Pasifik’ten Batı’ya doğru uzanan coğrafyada peşi sıra meydana gelen jeopolitik depremlerle eşdeğerdir. Bölgesel güvenlik mimarisinin bozulmasında ABD ve Çin’in karşılıklı olarak yaptıkları askeri-güvenlik-ekonomik hamlelerinin payı büyüktür.   

“Özgür ve açık Hint-Pasifik” sloganıyla yola çıkan Washington yönetimi, bölgede Çin’i dengelemek ve ona karşı bir eksen oluşturabilmek adına Hindistan, Japonya, Avustralya ve diğer müttefikleriyle birlikte hareket etmektedir. Bunu yaparken de Çin’in içerisinde yer almadığı Hint-Pasifik kavramını kullanmaktadır. Bu, ABD’nin jeopolitik anlamda Çin’e yönelik bir meydan okuması olarak yorumlanmaktadır. Asya-Pasifik kavramı ise hala akıllarda Rusya ve Çin’in yer aldığı bir jeopolitik düşünceyi çağrıştırmaktadır. Kısacası Hint-Pasifik, temelde ABD-Çin rekabetine dayanan bir jeopolitik kavramsallaştırmayı ifade etmektedir. Asya-Pasifik’ten Hint-Pasifik’e evrilen bu jeopolitik rekabette, dışarıdan tetiklenen siyasi-ekonomik-güvenlik krizlerinin yoğun olarak görüldüğü, ayrıca gayri nizami savaşların, dördüncü nesil harp tekniklerinin ve hibrit savaş yöntemlerinin sıkça kullanıldığı söylenebilir. Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe’ye yapılan suikast de bunun son örneği olmuştur. Bu suikastın dini-mezhepsel gerekçelerle yapıldığı ileri sürülse de yaşanan hadisenin pek tabi politik-stratejik hedefleri olabilir. Yani suikastın arkasında Japonya’nın aktif-saldırgan bir dış politika izlemesini isteyen bölge dışı aktörler yer alıyor olabilir. Devletleri ve halkları provoke edebilecek bu tür gayri nizami yöntemlere sıklıkla başvurulması, Hint-Pasifik’teki güç mücadelesinin daha da tırmanacağına işaret etmektedir.  

Hint-Pasifik’teki krizlerin ve jeopolitik depremlerin artacağına dair emareler bunlarla sınırlı değildir. Hatırlanacağı gibi, 2021 senesinin Haziran ayında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “savaş dışı” askeri operasyonlara izin veren bir yönerge imzalamıştır.[4]Mevzubahis karar, aynı Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı gibi, Çin’in de gelecekte Tayvan’a karşı “özel askeri operasyon” adı altında bir müdahale gerçekleştirebileceği yönünde endişelere sebebiyet vermiştir. Çin’in yakın çevresinde askeri-güvenlik hamleleri yapmaya başladığına dair iddialar, 2021 yılının Şubat ayında Myanmar’daki askeri darbe sonrası daha güçlü bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır.[5] Çin, dış politikada geleneksel olarak başka ülkelerin iç meselelerine karışmama ve egemenliklerine saygı duyma ilkesini benimsemektedir. Ancak Çin’in son yıllarda Kuşak-Yol Projesi ve borç tuzağı diplomasisi üzerinden elde ettiği dünyadaki siyasi ve ekonomik etkinliğini askeri boyutlarla desteklemek istediği söylenebilir. Bu anlamda Pekin’in ilk uygulama sahası ise yakın çevresi olan Hint-Pasifik coğrafyası olabilir.


[1] “Will China Subdue the United States without a Fight to Dominate the Indian Ocean?”, Harvard Univ., https://hir.harvard.edu/president-xis-art-of-war-in-sri-lanka/, (Erişim Tarihi: 15.07.2022). 

[2] Aynı yer.

[3] Aynı yer.

[4] “Chinese Leader Xi Jinping Signs New Rules Governing ‘Non-War’ Military Operations”, RFA, https://www.rfa.org/english/news/china/military-rules-06132022153121.html, (Erişim Tarihi: 15.07.2022). 

[5] “Uzmanlara Göre ABD-Çin Rekabeti Myanmar’daki Darbeyi Tetikledi”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlara-gore-abd-cin-rekabeti-myanmardaki-darbeyi-tetikledi-/2130854, (Erişim Tarihi: 15.07.2022). 

[6] “Afghanistan: the Next Frontier for China’s Private-Security Companies?”, IISS, https://www.iiss.org/blogs/analysis/2021/10/afghanistan-the-next-frontier-for-chinas-private-security-companies, (Erişim Tarihi: 15.07.2022).

[7] “India Keeps Close Watch as Wang Yi Visits Myanmar”, Economic Times, https://economictimes.indiatimes.com/news/defence/india-keeps-close-watch-as-wang-yi-visits-myanmar/articleshow/92624044.cms, (Erişim Tarihi: 15.07.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler