Soçi Zirvesi’nin Ardından: Barışa Giden Yol mu Dondurulan Sorun mu?

Paylaş

This post is also available in: English Русский

Güney Kafkasya jeopolitiğinde Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli sorunu olan Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı ve buna bağlı olarak gerçekleşen “Karabağ ve 7 reyonun” işgali, 2020 yılının Eylül ayında başlayan ve 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı’yla yeni bir hal almıştır. Bu yeni hal, Ermenistan tarafından işgal edilen Azerbaycan topraklarının bir kısmının azatlığını da beraberinde getirmiş ve bölge jeopolitiğini yeni bir statükoya kavuşturmuştur.

Bilindiği üzere 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan çatışmalar, 44 gün süren bir savaşın başlangıcı olmuş ve savaş boyunca bir yandan Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri büyük bir kahramanlık ve başarıya imza atmış; diğer taraftan da Bakü yönetimi, başarılı bir diplomatik performans ortaya koymuştur. Böylece 10 Kasım 2020 tarihinde ateşkes imzalandığında Azerbaycan, hem yaklaşık 30 yıl boyunca işgal altında kalan topraklarının önemli kısmına azatlık kazandırmış hem de gerek bölge devletleri gerekse de bölge dışı aktörler nezdinde bölge jeopolitiğinin ve bölgesel barışın çekim merkezi halini almıştır.

Ateşkesin ardından Bakü yönetimi Erivan’ı da içine alan bir barış projeksiyonunun hayata geçirilmesi noktasında samimi ve ısrarlı bir irade ortaya koymuştur. Lakin gerek küresel gerekse bölgesel denklemler ve gelişmeler göstermiştir ki; söz konusu barışın tesisi için sadece Azerbaycan tarafının iradesinin tek başına yeterli olmadığı görülmektedir.

Savaş sonrası dönemlerde barışın inşası noktasında belirtilmesi gereken ilk husus, tarafların barış tesisi noktasında irade göstermelerinin zaruriyetidir. Eğer savaşan taraflardan herhangi biri barıştan kaçınırsa, herhangi bir girişimin sonuç vermesi mümkün değildir. Bir diğer husus ise tarafların barışın koşulları ve barış sonrası düzene ilişkin beklentilerinde mutabakat sağlanmasıdır. Çünkü bir tarafın barış için ortaya koyacağı şartlar ve sonrasında tesis edilecek düzene dair önermeleri, diğer aktör tarafından çıkarlarına aykırı bir durum olarak algılanırsa, sürecin başarılı olması ihtimal dahilinde değildir. Son husus ise savaşan tarafları barış masasında bir araya getirmek için ya uluslararası örgütler nezdinde girişimler ya küresel bir siyasi irade oluşması ya da arabulucu rolünü oynayacak etkili bir aktörün devreye girmesi gerekir.

Ermenistan-Azerbaycan normalleşme çabalarında Güney Kafkasya’da bölgesel bir barışın tesisi için tarafların irade ortaya koydukları gözlemlenirken; barışın koşulları ve barışın geleceği noktasında bazı ciddi farklılıkların bulunduğu da aşikardır. İşte tam da bu noktada üçüncü aktörlerin rolü önem kazanmaktadır. Ancak burada önemli bir soruya cevap verilmesi gerekmektedir: Savaşan tarafları bir araya getiren üçüncü aktör barışı istemekte midir? Bu nedenle de 31 Ekim 2022 tarihinde Rusya’nın Soçi kentinde gerçekleştirilen zirve oldukça mühimdir.

Öncelikle Soçi Zirvesi’nden sonra Kremlin tarafından yayımlanan bildiriye göz atmakta fayda vardır. Söz konusu bildiride şu ifadeler yer almaktadır:[1]

“Üç liderin 2020 ve 2021 senesinde kabul edilen bildirilerin uygulanması sürecini görüştüğü, tarafların, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin kapsamlı şekilde normalleştirilmesi, Güney Kafkasya’nın barış, istikrar, güvenlik ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmasının sağlanması amacıyla tüm bu anlaşmalara sıkı sıkıya bağlı kalma taahhütlerini yinelediği, sorunları Birleşmiş Milletler (BM) Tüzüğü ile 1991 tarihli Almatı deklarasyonuna uygun olarak egemenlik, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığının karşılıklı tanınması temelinde çözme konusunda anlaşmaya varıldığı ve bölgede sürdürülebilir ve uzun vadeli barışın sağlanması için Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasına yönelik aktif hazırlığın öneminin vurgulandığı bir toplantı gerçekleşmiştir.”

Rus Barış Gücü’nün, bölgesel güvenliğin sağlanmasına olan katkısının ve bölgedeki durumu istikrara kavuşturma çabalarının öneminin vurgulandığı bildirinin satır aralarından bir değerlendirme yapılması gerekirse, Moskova’nın açık ve net bir şekilde arka bahçesi olarak ele aldığı ve “Primakov Doktrini” çerçevesinde yakın çevresi şeklinde tanımladığı coğrafyanın şekillenmesinde kendisinin dışında bir aktörün varlığına tahammül etmeyeceği söylenebilir.

Ukrayna Savaşı’ndan ötürü uluslararası politikada yalnızlaşan ve bölgesel alt sistemlerdeki üstünlüğü farklı aktörlere kaptırma riskiyle yüzleşen Rusya, Soçi Zirvesi’yle bir yandan bölge jeopolitiğini dizayn ederken; diğer taraftan da herhangi bir güç boşluğuna izin vermeyerek diğer aktörlerin kendisine alan bulmasını engellemeye çalışmaktadır.

Barışın tesisi noktasında Moskova’nın küresel stratejisinin bölgesel ayağındaki bu tercihinin yanı sıra bölgesel barışı ne kadar istediğini görmek açsısından da Soçi Zirvesi önem arz etmektedir. Zirvenin ardından yayımlanan bildiride, BM Kurucu Anlaşması’na ve 1991 tarihli Almatı Deklarasyonu’na atıfta bulunulsa da bunun gerçekleştirilmesi noktasında taraflara ve Moskova’ya düşen sorumluluklar, atılması gereken adımlar ve işlevsellik kazandırılması gereken mekanizmalar hakkında herhangi somut bir ifadenin olmaması göz ardı edilmemesi gereken bir detaydır.

Netice itibarıyla Azerbaycan tarafının samimi ve ısrarlı bir şekilde gündeme getirdiği bölgesel barışın tesisi, sadece Güney Kafkasya jeopolitiğinde yer alan devletlerin iradeleri sonucunda gerçekleşmeyecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira Putin yönetimi, bölgeyi arka bahçesi olarak görmekte ve kimseye kaptırmak istememektedir. Ayrıca barış için ciddi bir adım atmayan Moskova’nın amacının barıştan ziyade; sorunun dondurulması suretiyle potansiyel risklerin varlıklarının muhafaza edilmesi olduğu iddia edilebilir. Böylece bölge devletlerinin hem Moskova’yla iyi ilişki kurmalarının hem de söz konusu devletlerin farklı seçeneklere yönelmeleri halinde cezalandırılmalarının hedeflendiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Dolayısıyla Güney Kafkasya’da gerçek bir bölgesel barışın kısa bir sürede gerçekleşmesi çok olası görünmemektedir.  


[1] “Putin, Aliyev, Pashinyan Agree on Joint Statement”, TASS, https://tass.com/politics/1530493, (Erişim Tarihi: 01.11.2022).

Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
ANKASAM International Relations Advisor Dr. Kadir Ertaç ÇELİK completed his bachelor's degree at Uludağ University, Department of International Relations, and his master's and PhD degrees at Gazi University, Institute of Social Sciences, Department of International Relations. Currently a faculty member at Ankara Hacı Bayram Veli University, Department of International Relations, Çelik's main research interests are theories of international relations, American foreign policy, the Turkic world, security and strategy.

Benzer İçerikler