Avrupa Birliği’nin (AB) ortak güvenlik ve dış politika geliştirme çabaları 21. yüzyılda büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Bunlardan en büyüğü ise Rusya-Ukrayna Savaşı olabilir. Kıta Avrupası’nda Macaristan ve Slovakya’nın Ukrayna’yla ilgili çıkışları en fazla tartışılan konuların başında gelmektedir.
Bu konuda Slovak Başbakan Robert Fico’nun açıklamaları dikkat çekmektedir. 2024 yılının başında yaptığı bir konuşmasında Fico, Ukrayna’nın “Rus işgaline” son vermek için topraklarından vazgeçmesi gerektiğini söylemiştir.[1] Ayrıca Kiev’in NATO’ya katılımına karşı olduğunu vurgulayan Robert Fico, şu ifadeleri kullanmıştır: “Bir çeşit uzlaşma olması gerekiyor. Neyi bekliyorlar? Rusların Kırım’ı, Donbas’ı ve Luhansk’ı terk etmesini mi? Bu gerçekçi değil.”[2]Ukrayna’nın NATO üyeliğinin Üçüncü Dünya Savaşı’na temel oluşturacağını iddia eden Fico, “(Bugün) Ukrayna, bağımsız ve egemen bir ülke değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tamamen etkisi ve kontrolü altında.” yorumunda bulunmuştur.[3]
Ukrayna’daki savaş, Avrupa’da bireyselciliğin ve ulus devlet anlayışının yeniden yükselişine, aşırı sağın ve mikro milletçiliğin güçlenmesine ve Avrupa şüpheciliğinin artmasına katkıda bulunmuştur. Slovakya, Macaristan, Slovenya, Avusturya, Almanya, İtalya ve Hollanda gibi ülkeler artık kendi halklarına, refahlarına ve güvenliklerine daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Avrupa bütünleşmesi projesinin siyasi, savunma-güvenlik ve ekonomik sütunları eş zamanlı bir çöküş sürecine girmiştir. Avrupa Birliği ve NATO, transatlantik bölünmenin temel unsurlarına dönüşmüştür.
Ukrayna’nın hem AB hem NATO’ya giriş sürecinin oldukça sancılı geçeceği ortadadır. Öncelikle Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler, Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına kesin dille karşı çıkarken, bunun Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açabileceği uyarısında bulunmaktadır. Yine Almanya ve ABD, Ukrayna’nın NATO’ya üyelik sürecinin askeri kapasitesine bakılmaksızın salt siyasi gerekçelerle yürütülmesine karşıdır. Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Rusya’nın 5-8 yıl içinde NATO’ya saldırabileceği uyarısını yapmıştır.[4] Böyle bir ortamda NATO ve AB’nin genişlemesi, Üçüncü Dünya Savaşı’na giden süreci yalnızca hızlandırabilir.
Doğu Avrupa ülkeleri, “Rusya kaynaklı” tehdide karşı teyakkuz halindeyken, tüm Avrupa aynı zamanda Ukrayna’ya desteğini sürdürmektedir. Slovakya Başbakanı, Ukrayna’nın egemen olmadığını ve ABD’nin kontrolünde olduğunu iddia ederken, aslında Avrupa’nın güvenliğine de eleştiri getirmektedir. Avrupa’nın güvenliği bizzat ABD’nin elindedir ve bu bağlamda Avrupa’nın geleceğini transatlantik ilişkilerin seyrine bağlıdır.
Avrupa, Ukrayna’ya desteği sürdürmek isterken aynı zamanda ABD’nin de aynı yönde karar almasını beklemektedir. Amerikan yardımı olmadan Avrupa’nın tek başına Ukrayna’yı ayakta tutabilmesi çok zordur. Başka bir ifadeyle ABD’nin askeri-maddi yardımı olmadan AB’nin tek başına Ukrayna’yı desteklemesi bir anlam ifade etmeyebilir. Dolayısıyla transatlantik ilişkiler, Ukrayna meselesi nedeniyle neredeyse bir kırılma-yol ayrımı noktasına gelmiştir. İngiltere, Kıta Avrupa ile ABD arasında bir köprü vazifesi üstlenerek bu desteğin sürmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Ukrayna’ya ekonomik ve askeri finansman sağlamanın yanı sıra AB’ye katılım müzakereleri de bir başka tartışma konusudur. Bugüne kadar Ukrayna’nın Rusya’ya karşı verdiği kararlı mücadele, Batı tarafından takdir edilmiştir. Ancak ABD ve Avrupa, hem milyarlarca dolarlık somut askeri yardım hem de AB ve NATO gibi bloklara katılımı içeren bağlayıcı siyasi taahhütler konusunda eskisinden daha az heveslidir.[5] The Guardian’ın Avrupalı bir diplomata dayandırdığı bir haberinde, Avrupa’da yeni bir grup ülkenin (Slovenya, Slovakya, Avusturya ve İtalya gibi) Ukrayna’ya bakış açısının geçen yıla göre değiştiği iddia edilmiştir.[6] Buna göre, söz konusu ülkeler, kendi ulusal çıkarlarını-refahlarını öncelemekte ve Ukrayna’ya gönderilecek parayı ikinci sıraya atmaktadırlar.
Avrupa’da ulus devlete dönüş emareleri güçlenmektedir. Hollanda’da “Nexit” görüşleriyle bilinen Geert Wilders, ülkenin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını savunmaktadır. Batı Avrupa’da Hollanda, güneyde İtalya ve Doğu Avrupa’da Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler, Avrupa’nın geleceğine dair yeni bir tartışmanın başlamasına zemin hazırlamaktadırlar. Avrupa Ordusu’nun kuruluşu gerçekleşmeden kıtanın NATO’ya ve dolayısıyla ABD’ye bağımlılığı ortadan kalkmayacaktır.
Sonuç olarak Avrupa’da ulus-devlete dönüş fikri, savunma-güvenlik ayaklarıyla desteklenmedikçe mümkün olmayacaktır. Kısacası Avrupa’nın siyasi özerkliği ve genişlemesi, savunma-güvenlik sütunlarından bağımsız düşünülemez. Dolayısıyla günümüzde Ukrayna’nın Avrupa’nın siyasi ve güvenlik sütunlarına dahil olması, yalnız başına Avrupa’nın verebileceği bir karar değildir. Son dönemde Avrupa’da Ukrayna’yla ilgili çıkışlar artmıştır. Buna rağmen Avrupa’nın bu konuda ABD’nin çizgisinden bağımsız hareket etmesi halen mümkün değildir.
[1] “Slovak PM: Ukraine Must Give Up Territory to End Russian Invasion”, Politico, https://www.politico.eu/article/slovakia-prime-minister-robert-fico-ukraine-cede-territory-russia-moscow-invasion-nato-entry/, (Erişim Tarihi: 22.12.2024).
[2] Aynı yer.
[3] Aynı yer.
[4] “Putin could attack NATO in ‘5 to 8 years,’ German defense minister warns”, https://www.politico.eu/article/vladimir-putin-russia-germany-boris-pistorius-nato/, (Erişim Tarihi: 24.12.2024).
[5] “Ukraine’s Zelensky and Hungary’s Orban Reflect A Divided Washington”, Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/2023/12/12/zelensky-orban-hungary-ukraine-aid-eu-funding/, (Erişim Tarihi: 24.12.2024).
[6] “EU Leaders Hope To Face Down Viktor Orbán Over Ukraine Funds Veto”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2023/dec/13/eu-leaders-hope-to-face-down-viktor-orban-ukraine-funds-veto, (Erişim Tarihi: 24.12.2024).