Şatolar Yıkılırken İstanbul Kalesini İnşa Etmek!

Paylaş

Türkiye açısından iç ve dış politikada fazlasıyla kritik sayılabilecek bir dönemden geçiyoruz. Bir taraftan yeni dünya ya da Yalta Süreci’nde güçlü bir şekilde yer almaya yönelik olarak diplomatik süreçler ve onun tamamlayıcısı niteliğindeki askeri operasyonlar tüm hızıyla devam ederken; diğer taraftan da yeni anayasa ve başkanlık tartışmalarında artık son dönemece girilmiş görünüyor.
Dolayısıyla, Türkiye açısından tam manasıyla bir kırılma noktası söz konusu. Eğer bu aşılabilirse, Türkiye yeni dünyada Türk-İslam dünyası adına çok daha güçlü bir şekilde yerini alabilecek. Bundan hiç kimsenin en ufak bir tereddüdü olmasın. Yeter ki kendimize güvenelim ve en ufak bir dalgada dağılmayalım.
Biz içeriden meseleyi belki net olarak göremiyoruz ve bundan dolayı da gerçek gücümüzün farkında değiliz. Bu, biraz da atlatamadığımız son iki yüz yıllık trajedinin ve bunun sonucunda ortaya çıkan kompleksin, özgüven sorununun sonucu olarak da değerlendirilebilir. Ama dışarısı bizdeki öze dönüş ve emanete sahiplenme niyetimizin gayet net farkında ve bundan ötürü tüm hatlarıyla saldırıyor.
Beklentileri, daha önce de olduğu gibi bizim sorunu ve çözüm yollarını yine sadece içimizde görmemiz ve kendimizle hesaplaşmamız noktasında. Batının ve bize dost görünenlerin hesabı bu! Dolayısıyla onların bu beklentilerini boşa çıkarmak ve bu anlayış üzerine inşa ettikleri oyunlarını bozmak gerekiyor. Bunun için de, burada bazı şeylerin adını doğru koyabilmek, tanımlamaları ve okumaları yerinde yapabilmek büyük bir önem arz ediyor. Aksi takdirde hatalı teşhis, ölümcül bir tedavi süreci ile eşdeğer olacaktır ki, bunu hiçbirimiz istemeyiz.
Öncelikle, şu an ülke olarak içinde bulunduğumuz kriz her ne kadar konjonktürel gibi görünse de, aslında bunu adı bal gibi de yapısal kriz. Bunu her şeyden önce birer vatandaş ve aydın olarak artık görmemiz gerekiyor. Ve bu krizin temel çıkış noktası da uluslararası sistemdeki belirsizlik, tek taraflı inşa sürecine karşı gösterilen direnç ve bu bağlamda yaşanan güç mücadelesi olarak ifade edilebilir.
Çivisi Çıkmış Dünyada Ezberleri Bozma Zamanı
Bir diğer önemli husus ise, çivisi çıkmış dünyada mevcut tüm dengeler bozulmakta, düne kadar örnek gösterilen ve özü itibarıyla tek bir dünyayı hedefleyen “birlikler” bir bir dağılmakta. Bundan ötürü tüm ülkeler bu süreçten doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilenmektedir.
Krizin en fazla vurduğu yerler ise, bu yeni dünya düzeninde bir şeylere, gelecek adına talip olan ülkeler ve onların yakın çevreleri. Buna, en büyük “talip ülke” de dâhil. Nitekim o da kendi içerisinde bir hesaplaşma dönemine girmiş durumda. Yeni süreçte her bir devlet kendi tarihsel kodlarına uygun bir dönüşün içerisinde. Dolayısıyla yeni bir formülasyon-inşa süreci ile karşı karşıyayız ve bundan ötürü de tüm ezberleri bozma vakti.
En güvenli kalelerin artık yolgeçen hanına dönmeye başlaması, bu yeni dönemin en tipik göstergesi. Örnek mi? Avrupa Birliği Kalesi! Bundan daha iyi, güncel, somut bir örnek olabilir mi? Mülteci akını ile baş edemeyen ve bu bağlamda doğrudan-dolaylı etkileriyle milli güvenlik sorunları yaşamaya başlayan bir Avrupa ile karşı karşıyayız.
Bir taraftan sözde değerleri, diğer taraftan yüzleşmek zorunda kaldığı realiteleri… Ve bunun sonucunda bocalayan, çözüm üretemeyen, çözümü dağılmakta ve ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobia, klasik sömürgecilik gibi hastalıklı genetik kodlarına dönmekte bulan bir Avrupa.
İngiltere niçin ayrılma kararı aldı sanıyorsunuz? Bu kervana Fransa ve diğerlerinin katılmasının ardında sizce hangi gerekçeler yatıyor? Hiç düşündünüz mü? Söyleyeyim: Koskoca bir acziyet! Ekonomik devin aslında koskoca bir cüce olduğu 2008’de, güvenlik olarak bir hiç olduğu 2011’de, siyaseten de etkisiz eleman olduğu ve kendi içerisindeki üyeleri bile içinde tutamaz bir hale geldiği 2016’da anlaşıldı.
Birlik noktasında ortak bir karar çıkartılamaması, alınan kararların hayata geçirilememesi, krizlere bırakın çözüm bulmayı daha da derinleştirmesi, AB’yi her koyunun kendi bacağından asılacağı bir döneme sokmuş durumda. Bir diğer ifadeyle, Avrupa açısından aşamalı bir dağılma ve bunun sonucunda ulus-devletlere dönüş süreci başladı diyebiliriz.
Batı Hikâyesinde Son: Tak Sepeti Koluna, Herkes kendi Yoluna…
Dağılan sadece Avrupa birliği mi? Hayır! Dağılmakta-bölünmekte olan Batı’nın ta kendisi! Nitekim ABD-AB arasındaki ayrışmanın ve bu noktada örtülü operasyonların zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz. ABD-Almanya arasında yaşananları başka türlü izah etmek mümkün değil. Başka izahlar, Mars’ta yaşamak ile eşdeğer olacaktır.
Zira başta Almanya olmak üzere, AB içindeki yeni dinamikler ABD’ye; “artık yeni bir dünya inşa süreci içindeyiz, Soğuk Savaş bitti, dolayısıyla da Soğuk Savaş artığı olan ABD patentli AB’nin (ABD AB’si) raf ömrü doldu. Gerekirse biz kendi birliğimizi kendimiz inşa ederiz” mesajı veriyor. Bunun öz Türkçesi yukarıdaki ara başlıkta ifade edildiği gibi…
Batı dünyasının dağılması bir yandan iyi, diğer yandan ise kötü! Çünkü dağılan her bir güç bir şekilde Türkiye’yi domine etmeye, yanına çekmeye çalışıyor. Bunun için düne kadar yatırım yaptığı, beslediği, devşirdiği elindeki her bir aracı seferber ediyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluğun en büyük nedenlerinden birisi de zaten bu.
Dolayısıyla, içinde yaşadığımız durumu kendi iç dinamiklerimizle izah etmeye kalkmak ve durumu sadece Türkiye’ye özgü bir kriz olarak değerlendirmek çok doğru bir analiz olmaz. O yüzden Türkiye üzerinde yürütülen algı operasyonunu akamete uğratmak ve buna yönelik bir tutum içerisinde olmak kaçınılmaz. Aksi takdirde, Türk-İslam dünyasının en büyük beklentisi olan “Güçlü İstanbul Projesi”ni bir yüz yıl daha ertelememiz gerekir.
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler