Rusya’nın Belarus’a Taktik Nükleer Silah Yerleştirme Planı ve Avrupa Güvenlik Mimarisi

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 26 Mart 2023 tarihinde Belarus’a taktik nükleer silah konuşlandırma planını açıklayarak[1] Amerika Birleşik Devletleri (ABD)/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile Rusya arasında yeniden başlayan nükleer rekabette önemli bir safhanın daha başladığını ilan etmiştir. Böylece 2002 yılında ABD’nin Füze Savunma Sistemi Anlaşması’ndan (ABD) çekilmesiyle başlayan “Yeni Soğuk Savaş” her geçen gün sessiz ve derinden; ancak çok daha tehlikeli bir boyutta devam etmekte ve Soğuk Savaş döneminden çok daha tehlikeli bir hal almaktadır.

Putin’in söz konusu kararı da bu tehlikeli süreçte önemli bir aşamaya gelindiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamda 1987 tarihli Orta Menzilli Nükleer Silahların Sınırlandırılması Sözleşmesi’nin (INF) yürürlükten kalkmasıyla birlikte her iki devletin de yakın dönemde Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesine taktik nükleer silah konuşlandırmaya başlayacaklarına dair öngörü,[2] Belarus’la başlamış olup; bu sürecin devam etmesi artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa’nın ve dolayısıyla dünyanın güvenlik mimarisi çok hızlı bir değişim göstermektedir. Yani Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan yeni güvenlik ortamı, maalesef beklenildiği gibi uzun sürmemiştir. Soğuk Savaş’ın ilk günlerinde ABD ile Rusya arasında kitle imha silahlarının yayılımının önlenmesine yönelik yürütülen yakın işbirliği, o zamana kadar yasal bir sürece bağlı olmayan taktik nükleer silahlara ilişkin düzenlemeler ve nihayetinde stratejik nükleer silahlara ilişkin sözleşmelerin imzalanması, daha barışçıl bir dünya umudunu arttırmış ve dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın 2009 yılındaki Prag Zirvesi’nde nükleer silahsız bir dünya vizyonunu açıklamasına bile zemin hazırlamıştır. Ancak bu göreceli barış ortamı, çok dikkat çekmese de tehlikeli girişimlere de sahne olmuştur.

Nitekim 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarından sonra 2002 yılında ABD’nin tek taraflı olarak 1972 tarihli ABM Sözleşmesi’nden çekilmesi ve ardından da ABD topraklarını nükleer saldırılardan koruyacak şekilde Ulusal Füze Savunma Projesi’ne ağırlık vermesi, mevcut durumda yaşanan tehlikeli sürecin temellerini oluşturmuştur.

Füze savunma sistemlerinin geliştirilmesine ağırlık veren ABD, aynı zamanda “Küresel Ani Vuruş” gibi hipersonik füze çalışmaları konusunda da önemli aşamalar kaydetmiştir. Diğer taraftan İran’ın nükleer silah ve füze geliştirme tehdidini öne sürerek Avrupa’da NATO çerçevesinde kapsamlı bir füze savunma mimarisi de teşkil etmiştir.

Uluslararası kamuoyunun gündeminde hak ettiği yeri almayan bu gelişmeleri, NATO’nun genişlemesiyle birlikte büyük bir tehdit olarak algılayan Moskova yönetimi ise hem füze savunma sistemlerine hem de nükleer taarruz silah sistemlerine ilişkin önemli projeler başlatmıştır. Ancak bu dönemde nükleer rekabet diğer konuların gölgesinde kalmıştır. Öyle ki; özellikle de NATO-Rusya ilişkilerinin zirveye çıktığı dönemlerde ABD’nin taktik nükleer silahlarına Avrupa’da ev sahipliği yapan Almanya, Hollanda ve Belçika’da hem kamuoyu hem de yetkililer, bu silahları Soğuk Savaş’ın kalıntıları olarak nitelendirerek ülkelerinden çekilmesini talep etmişlerdir.

Mevzubahis dönemde taktik nükleer silahların rolü ve önemi sorgulanmaya başlamış ve askeri anlamda bir önemi olmadığı dile getirilmiştir. ABD ve Rusya derinden silahlanırken; nükleer silahsız bir dünya umudu tartışılmıştır.

Tüm beklentilere rağmen bu barış atmosferi fazla uzun sürmemiştir. Çok uzun zamandır NATO’nun genişlemesini ulusal güvenliğine yönelik tehdit ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliğini “kırmızı çizgi” olarak tanımlayan Rusya’nın 2013 yılında Ukrayna’da yaşanan olaylar üzerine Kırım’ı ilhak etmesi, Avrupa’nın güvenlik kaygılarını değiştirmiştir. NATO’nun 2014 Galler Zirvesi ve müteakiben alınan kararlarla ittifakın bir anlamda yeniden şekillenmesi hızlanmış ve böylece nükleer rekabet de gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Nitekim önceki ABD Başkanı Donald Trump, 20 Ekim 2018 tarihinde Rusya’nın ihlallerini gerekçe göstererek 1987 tarihli INF’den tek taraflı olarak çekilmiş ve sözleşme yürürlükten kalkmıştır. Böylece her iki devletin de Avrupa başta olmak üzere dünyanın her yerinde orta menzilli nükleer silahlar (500-5500 km arası menzile sahip) konuşlandırmasının önünde bir engel kalmamıştır. 

Avrupalı devletlerin Avrupa’daki Amerikan taktik nükleer silahlarının geri çekilmesini talep ettiğini konuştuğumuz zamanlardan yaklaşık 10 yıl sonra, Avrupa’da bambaşka bir güvenlik mimarisi ortaya çıkmıştır. Rusya’nın 2022 yılının Şubat ayında Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan tehlikeli süreç, çok uzun zamandır sessiz ve derinden ilerleyen nükleer tehlikeyi belirginleştirmiştir. Savaştan üç yıl önce yeni stratejik nükleer silahlarını dünyaya tanıtan Rusya, Ukrayna Krizi’ne müdahil olmaları durumunda Batılı devletlere karşı nükleer silah kullanacağı yönünde tehditte bulunurken; ABD’yle arasında yürürlükte kalan son sözleşme olan New Start Sözleşmesi’ni 2023 yılı başında askıya alarak nükleer silahlanma yarışının önündeki son engelin de ortadan kalkmasını sağlamıştır.

Anlaşılacağı üzere Rusya’nın Belarus’a İskender füzeleri başta olmak üzere taktik nükleer silahlar yerleştirme kararı, bu sürecin bir devamıdır. Finlandiya’nın NATO üyeliği ve NATO-Rusya sınırının genişlemesiyle eşzamanlı olarak yaşanan bu gelişmeler, Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden şekillenmesine ve Soğuk Savaş’tan daha tehlikeli bir nükleer yapılanmaya yol açmaktadır. Birçok kişi tarafından sembolik önemine vurgu yapılan stratejik olmayan nükleer silahların ya da diğer adıyla taktik nükleer silahların Avrupa’nın birçok noktasına daha konuşlandırılması, Avrupa’yı daha güvenli yapmayacaktır. Bu süreçte NATO’nun Finlandiya’ya taktik nükleer silah konuşlandırması sürpriz olmayacak; bunun karşılığında ise Rusya’nın daha çok silah sistemi konuşlandırması gündeme gelecektir. Aynı gelişmelerin Asya-Pasifik coğrafyasında da yaşanması ihtimal dahilindedir. Neticede tehlike, her geçen gün artmakta ve bunu azaltmak için kayda değer bir çaba bulunmamaktadır.


[1] David Ljunggren, “Putin Says Moscow to Place Nuclear Weapons in Belarus, US Reacts Cautiously”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/putin-says-moscow-has-deal-with-belarus-station-nuclear-weapons-there-tass-2023-03-25/, (Erişim Tarihi: 11.04.2023).

[2] Mehmet Seyfettin Erol-Şafak Oğuz, “End of the INF Treaty: Are We Entering a New Cold War Era?”, Gazi Akademik Bakış, 14(28), 2021, s. 1-20.

Prof. Dr. Şafak OĞUZ
Prof. Dr. Şafak OĞUZ
2019 yılında Doçentlik unvanını alan Şafak OĞUZ, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) 23 yıllık hizmetinden sonra 2021 yılında emekli olmuştur. Görevi esnasında Birleşmiş Milletler (BM) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) bünyesinde de çalışan OĞUZ, Kitle İmha Silahları, Terörizm, Uluslararası Güvenlik, Uluslararası Örgütler ve Barış ve Çatışma Çalışmaları konularında çalışmalar yapmaktadır. OĞUZ, halen Kapadokya Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. İyi derece İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Benzer İçerikler