Rusya ve Çin’in Orta Asya’daki Ortak Çıkarları ve İşbirliği İlkeleri

Paylaş

Vladimir Putin, Hindistan Benaulim’de 2016 BRICS Zirvesi esnasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı Xi Jinping’le görüşme yapmıştır. Devlet Başkanları Suriye’deki duruma ilişkin fikirlerini paylaşmışlardır. Buna ilave olarak her iki ülkenin liderleri Kore Yarımadası’ndaki durumu ele almış ve nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini dile getirmişlerdir. Genel olarak Çin’in ve Rusya’nın uluslararası meselelerdeki konumları arasındaki benzerlik vurgulanmıştır.

Görüşme esnasında, taraflar özellikle terörizmle mücadelenin gerekliliği konusundaki tutumlarındaki benzerliklere dikkat çekmiş ve Orta Asya’yla ilgili meselelerde dış müdahalenin kabul edilemez olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca uluslararası terörün Orta Asya’ya girmesinin ve buradan dünyanın geri kalanına yayılmasının önlenmesinde işbirliğinin arttırılmasının gerekliliğini vurgulamışlardır.

Çin uzmanı Carnegie Foundation araştırmacısı Aleksandr Gabuev, Rusya’nın Çin’le ilişkisinin son birkaç yıl içerisinde güçlendiğini söylemekte, fakat bağların gittikçe asimetrikleştiği uyarısında bulunmaktadır. Gabuyev’e göre “Moskova’nın Pekin’e olan ihtiyacı, Pekin’in Moskova’ya ihtiyacından daha büyüktür.” Ayrıca, Gabuev Taşkent’teki ŞİÖ zirvesi ve Rus Devlet Başkanı’nın Çin ziyaretinin çok taraflı işbirliğinin güçlendirilmesi ve bölgesel güvenliğin güvence altına alınması ihtiyaçlarının ele alınması açısından iyi fırsatlar olduğunu da söylemiştir. Bu, özellikle bölgenin iki süper gücü, Çin ve Rusya arasındaki etkileşimleri ilgilendirmektedir. Orta Asya’daki muhtemel bir istikrarsızlık, iki ülkenin olumlu neticesi olacak rasyonel bir oyuna girişmeleri açısından bir tür “mükemmel meydan okuma” sunmaktadır. Birkaç nesnel etken, böylesi bir işbirliğini çok olası hale getirmektedir.

Rusya’nın ve Çin’in Bölgedeki Çıkarları

Orta Asya, birbirleriyle iç içe geçmiş sosyoekonomik sorunları ve güvenlik meseleleri olan oldukça karmaşık bir bölgedir. Bunların çoğu doğaları itibarıyla sınırları aşmaktadır ki her iki ülkenin de Orta Asya’ya sınırı olmasından ötürü bu durum Rusya’nın ve Çin’in bakış açısından çok önemlidir. Orta Asya, son derece yüksek güvenlik riskleri taşıyan bölgelerle ve çeşitli ülkelerle tarihsel ve kültürel bağları ve sınırları bulunmaktadır.

Orta Asya’nın Avrasya’nın merkezindeki stratejik konumu ve fosil yakıtlar da dâhil zengin doğal kaynakları, pek çok bölgesel gücün ve dünya gücünün bölgede etkin olmasına yol açmıştır. Orta Asya ülkeleri üzerinde nüfuz kazanmaya yönelik rekabet bölgenin kalkınması üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve sosyal güvenlik riskleri de dâhil olmak üzere mevcut sorunları derinleştirebilir. Her iki ülkenin de büyük oranda benzer ve son derece uyumlu stratejik ve jeopolitik çıkarlarının olması Rusya’nın ve Çin’in işbirliği açısından çok önemlidir.

Her şeyden önce, her iki ülke de geleneksel olmayan güvenlik tehditleriyle mücadele konusuyla ilgilenmektedirler. Bu tehditlerin doğaları itibariyle sınır aşan nitelikte olmaları ve Rusya’nın Kuzey Kafkaslar bölgesindeki durumu olumsuz etkilemeleri, ayrıca göçmen akışının kontrolünü zorlaştırmaları itibariyle bu Rusya açısından özellikle önemlidir. Çin açısından, komşu Orta Asya ülkelerindeki sorunlar özellikle Sincan bölgesinde terörizm, dinsel aşırıcılık ve ayrılıkçılık sorunları doğurabilir. Dolayısıyla Rusya ve Çin, bahse konu istikrarı güvence altına alabilmek adına Orta Asya ülkelerinin sosyoekonomik kalkınması ve siyasal istikrarlarıyla eşit derecede ilgilidir.

İkinci olarak, Rusya ve Çin bölgedeki etkisini arttıran muhasım bir üçüncü tarafın ortaya çıkmasını istememektedir. Stratejik açıdan Pekin, Orta Asya’yı ve Sovyetlerden kalan bütün bölgeyi Asya Pasifik politikalarını uygulaması açısından güvenilir bir destek olarak görmektedir. Moskova, bölge ülkelerini KGAÖ müttefikleri ya da Avrupa sahasındaki NATO’yla güçler dengesindeki tarafsız devletler olarak görmektedir.

Rusya’nın ve Çin’in Orta Asya’yla ekonomik ilişkileri, geleneksel olarak siyasi ve stratejik ilişkilerine oranla daha rekabetçidir. Rusya, Sovyetlerden ayrılan ülkeleri yeni bir ekonomik temele yeniden entegre etmeye çalışmaktadır. Rusya aynı zamanda mevcut ulaşım rotaları ve boru hatları vasıtasıyla bu ülkeler üzerindeki rolünü sürdürmeyi hedeflemektedir. Bu saha içerisinde, Rusya geleneksel olarak önemli bir yere sahiptir, bu da Rus şirketlerine bir rekabet avantajı sağlamaktadır. SSCB’nin yıkılmasından bu yana, Çin Orta Asya’daki kaynaklara erişimde, Orta Asya ülkeleriyle etkili ticaret ve yatırım ilişkileri kurmakla ve transit rotası görevi görecek ve bölgeyi Çin’le bağlayacak güçlü bir ulaşım ve boru hattı altyapısı kurmakla ilgilendiğini göstermiştir. İlk başlarda Pekin çıkarlarını Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ-SCO) ve bu örgütün üstlendiği “serbest ticaret bölgeleri” yaratma projeleri vasıtasıyla hayata geçirmeye çalışmıştır. Sonrasında ise Pekin bu çıkarlarını geniş kapsamlı İpek Yolu Ekonomik Kuşağı (SREB) projesi içerisinde birleştirmiştir.

Orta Asya’da Rusya ve Çin Arasındaki İlişkilerde Rekabet Unsurlarının Üstesinden Gelmek

Ortak stratejik ve askeri çıkarlar ile yakın ikili ilişkiler Moskova’nın ve Pekin’in çıkarlarını etkili bir şekilde uyumlandıracak ve aktif bir siyasal diyalog sürdürecek yollar bulmaya yöneltmektedir. Rusya’nın bölgede kayda değer askeri bir varlığı ve bunun yanı sıra Kazakistan’da, Kırgızistan’da ve Tacikistan’da askeri üs ve tesisler ağı bulunmaktadır. Dolayısıyla da Rusya bölgede istikrarın korunmasında geleneksel olarak önemli bir rol oynamaktadır. Rusya bu ağı KGAÖ içerisinde kurumsallaştırmıştır. Rusya, Özbekistan da dâhil olmak üzere diğer Orta Asya devletleriyle ikili askeri ilişkiler tesis etmiştir. Rus dili, kültürü ve eğitim sistemi geleneksel olarak Orta Asya’nın modernleştirilmesinde önemli bir rol oynamış ve her ne kadar günümüzde zayıflasa da bu rol günümüze kadar önemli bir yumuşak güç sağlamıştır. Buna karşılık Çin’in, ekonomik ve “yumuşak” güçleri hızla büyümektedir. Bu bağlamda hem Rusya’nın hem de Çin’in çıkarlarıyla uyumlu olmaları, hem de Orta Asya devletlerinin ihtiyaçlarıyla uyumlu olabilmeleri için yaklaşımların ve araçların sürekli olarak koordine edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

7 Eylül 2013’de, Kazakistan ziyareti esnasında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı (SREB) projesini ortaya atmıştır. Bu girişim açıkça Çin’in Orta Asya da dâhil olmak üzere Avrasya alanındaki etkisini arttırmayı hedefleyen uzun vadeli planlarını göstermektedir. Buna rağmen Pekin, Rusya ve bölge ülkelerinin çıkarlarını da hesaba katacağını belirtmiş ve Çin’in bu girişiminin Rusya’nın önemli projelerinin temelini boşaltmayı hedeflemediğini vurgulamıştır. Bu önemli projeler arasında da 1 Ocak 2015 tarihinde yaratılan Avrasya Ekonomik Birliği (EEU) da bulunmaktadır. Çin ‘in ve Rusya’nın temel oyuncuları olduğu ŞİÖ ya da KGAÖ, içerisindeki kolektif güvenlik sistemini de hedeflememektedir.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 8 Mayıs 2015 tarihli “Avrasya Ekonomik Birliğinin ve İpek Yolu Ekonomik Kuşağının İnşasına Yönelik İşbirliği” konulu müşterek bildirileri, üç proje (EEU, SCO ve SREB) arasında etkili etkileşimler tesis etmenin yollarını aramaktan bahsetmektedir. Orta Asya söz konusu olduğunda sadece Rusya’nın ve Çin’in çıkarlarını hesaba katmanın yeterli olmayacağı, her şeyden önce Orta Asya ülkelerinin ekonomik kalkınmasının ve siyasi istikrarının da güvence altına alınması gerektiği açıktır. Gerekli olan Orta Asya dışındaki oyuncularla işbirliği de dâhil olmak üzere daha etkili çok taraflı ve ikili işbirliği biçimlerinin bulunmasıdır.

Rusya’nın ve Çin’in Orta Asya’daki Ortaklık İlkeleri

Rusya’nın ve Çin’in Orta Asya politikalarındaki ortaklık ilkeleri ne olabilir? Bunların bazıları 28 Mart 2015’de Çin liderleri tarafından yayınlanan “İpek Yolu Ekonomik Kuşağının Müştereken İnşası ve 21’inci Yüzyıl Deniz İpek Yolu üzerine Vizyon ve Eylemler” dokümanında belirlenmiştir. Burada projenin “uyumlu ve kapsayıcı” olduğu, “medeniyetler arası hoşgörüyü savunduğu” söylenmektedir. “Vizyon” her ülkenin kendi kalkınma modeli ve yolunu seçmesine saygı duyulmasını, medeniyetler arasında diyalogun desteklenmesini, mevcut farkları rafa kaldırırken ortak bir zemin aranmasını, barışçıl müşterek bir varlığın sağlanmasını ve ortak yaratımı ve zenginleşmeyi içermektedir.

Bir yanda güvenlik başlıkları ile siyasi istikrar arasındaki karşılıklı bağımlılığın öte yanda ise sosyo-politik ve kültürel gelişmeye yönelik kapsamlı bir anlayış, işbirliğinin önemli ilkelerinden biridir. “Batık” ya da “kırılgan” devletlerin en büyük sınır ötesi tehdit kaynakları oldukları açıktır ve bunlar özellikle Rusya ve Çin için çok önemlidir. Son kertede Orta Asya’da Moskova ile Pekin arasındaki verimli işbirliği açısından temel kriter, Orta Asya ülkelerinin ekonomik kalkınmalarına ve sosyo-politik istikrarlarına destek olunmasıdır.

Orta Asya süreçlerine bölgesel olmayan oyuncuların müdahalesi ve Orta Asya devletlerinin yürüttükleri siyasetlerin çok yönlü doğası, Rus-Çin ortaklılığının başka bir ilkesini göstermektedir. Bu ilke Orta Asya’nın istikrarlı bir şekilde gelişiminde çıkarı bulunan tüm güçlerin katılımıyla geniş ve verimli bir işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu, Şanghay süreci ve ŞİÖ ilkeleriyle de tamamıyla uyumludur.

Doç. Dr. Kanat YDYRYS
Doç. Dr. Kanat YDYRYS
Lisans eğitimini 2010 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. 2010-2012 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Rusya Federasyonu’nun “Yakın Çevre” Politikası ve Orta Asya Güvenliği Üzerindeki Etkileri” isimli yüksek lisans tezini savunmuştur. 2012 yılından günümüze Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Ulusal Güvenlik ve Enerji Stratejsi Bağlamında Rusya Federasyonu’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ne Yönelik Politikası” isimli doktora çalışmalarını yapmaktadır. Dış politika, enerji politikaları, güvenlik, jeopolitik, Orta Asya siyaseti konularında akademik çalışmalar ve analizler yapmaktadır.

Benzer İçerikler