Rusya-ABD İlişkilerinde Yeni Dönem

Paylaş

18 Nisan 2019 tarihinde Rusya’nın ABD Başkanlık Seçimlerine Donald Trump’ın lehine müdahale ettiğine dair davayı inceleyen Mueller Raporu’nun yayınlanması ve bu olayda Rusya’nın müdahalesinin olmadığı yönünde sonucun açıklanmasıyla birlikte Başkan Trump’ın Rusya ile daha yakın bir ilişki kurabileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda 3 Mayıs 2019 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Donald Trump arasında gerçekleşen ve üç saat devam eden telefon görüşmesi[1] Rusya-ABD arasında yeni bir dönemin başladığının ilk göstergesi olmuştur. Nitekim görüşmeyle ilgili Putin şu açıklamayı yapmıştır:[2]

“ABD Başkanı’nın Rus-Amerikan ilişkilerini düzeltmek ve ortak çıkarlarımız olan sorunları ortaklaşa çözmek için kararlı olduğu izlenimini edindim. Biz de sürekli olarak ilişkileri tam anlamıyla canlandırmak istediğimizi söylemekteydik. Şimdi bunun için gerekli koşulların hazır olduğunu düşünüyorum.”

Putin-Trump telefon görüşmesi akabinde ikili ilişkiler ve uluslararası gelişmelerle ilgili görüş alışverişinde bulunmak üzere 14 Mayıs 2019 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ilk defa Rusya’yı ziyaret etmiş ve meslektaşı Sergey Lavrov ve daha sonra Putin ile de bir araya gelmiştir. İki ülkenin küresel ve bölgesel politikada etkili aktörler olduklarını göz önünde bulundurursak Pompeo’nun Rusya ziyaretini masaya yatırmamız ve gündemdeki maddeleri analiz etmemiz gerekmektedir.

Lavrov-Pompeo görüşmesinin gündeminde Venezuela, Kore Yarımadası, Suriye ve genel olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Ukrayna, Afganistan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) etrafında gelişen olaylar yer almıştır. Toplantının ardından Lavrov görüşmelerin genel olarak açık ve faydalı geçtiğine dikkat çekerek şu açıklamayı yapmıştır:[3]

“ABD ile ilişkilerimizin şu aşamada pek parlak olmadığı açıktır. Karşılıklı fayda sağlayan işbirliği potansiyeli büyük ölçüde yerine getirilmemiştir. ABD’nin şu anki liderliğinin öncekilerden miras kalan Rusya’ya yönelik yaptırım politikası bu konuda olumsuz etki etmektedir. Dünyadaki en büyük iki nükleer güç olan Rusya ile ABD arasındaki gerilim kaçınılmaz olarak dünyadaki genel durumu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle biz M. Pompeo ile birlikte durumu düzeltmek için pratik adımlar atmaya çalışmamız gerektiğine karar verdik. Rusya, diyaloğumuzun normalleşmesinden yanadır. Karşılıklı saygı ve çıkarların gözetilmesi temelinde iş yapmanın oldukça mümkün ve gerçekçi olduğuna inanıyoruz.”

Bu açıklama, her iki tarafın da ilişkileri düzeltme niyetini ortaya koymaktadır. İhtilaflı konularda iki ülke arasında diyaloğun kurulması halinde bu görüş alışverişinin küresel politikaya ve bölgeye olumlu yansıyacağı düşünülmektedir.

İki ülke arasında çıkarların çatıştığı konuların birisi de Venezuela krizidir. Burada Moskova Maduro’yu desteklerken, Washington ise Guaido’yu desteklemektedir. Düzenlenen basın toplantısında ABD’li bir gazetecinin demokratik dünyanın tümünün Guaido’yu yasal olarak tanımasına rağmen, Rusya’nın Maduro konusunda niçin ısrar ettiğini sorması üzerine Lavrov, ülkenin yasal yöneticisini devirerek demokrasiyi getirmenin Irak ve Libya örneklerinde görüldüğü gibi olumlu bir sonuç getirmediğini tecrübe ettiklerinden dolayı mevcut yönetimi desteklediklerini açıklamıştır. Buradan Venezuela krizinin kısa vadede herhangi bir çözüme ulaşamayacağı anlaşılmaktadır.

Taraflar arasında tartışılan ikinci konu ise devam etmekte olan Suriye Krizi’dir. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un açıklamasına göre, burada taraflar ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı çerçevesinde işbirliğine devam edeceklerdir. Özellikle Suriye’nin geleceğini yakından etkileyecek olan Anayasa Komisyonu’nun kurulması için de tarafların birlikte çalışmakta oldukları anlaşılmaktadır. Buradan önümüzdeki dönemde Astana Süreci ile beraber Cenevre’deki görüşmelerin de hız kazanacağını öngörebiliriz.

Gündemde olan İran ve KOEP ile ilgili olaraksa tarafların tutumlarının birbirlerinden farklı olduğu gözlemlenmektedir. Rus tarafı sorunun diplomatik ve siyasi yollardan çözülmesini desteklemektedir:[4]

“İran etrafında gelişen nükleer krize siyasi bir çözüm bulmaya çalışmakla birlikte yaşanmakta olan bu durumun askeri bir senaryoya dönüşmemesini de sağlamaya yardımcı olacağız. Nasıl yapılır, burası artık diplomatların görevidir. Fakat Amerikan tarafının da siyasi bir çözüm bulma havasında olduğunu hissettim.”

Bu son açıklama, Moskova ve Washington’ın İran konusunda ortak bir karara varma olasılığının yüksek olduğuna işaret etmektedir. Konuyla ilgili Pompeo’nun İran konusunda yaptığı açıklama şu şekildedir :[5]

“İran politikamıza gelince, Trump yönetiminin bu politikasının tutarlı olduğu ortadadır. Bir yıl önce KOEP’ten çekilme kararı hedeflerimizin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Onları geçen yılın mayıs ayında açıklamıştık. İran’ın normal bir ülke gibi davranmasını istiyoruz. Bunu başarmak için İran İslam Cumhuriyeti liderliğine baskı uyguladık. Temel olarak İran ile bir savaş istemiyoruz. Fakat, tüm Avrupa’daki suikast kampanyalarını durdurmasını, tüm Ortadoğu’daki çıkarları tehdit eden Hizbullah’ı desteklemeyi bırakmasını ve Rusların ve Amerikalıların seyahat ettiği bölgelere füze gönderen Husilere olan desteklerini durdurmasını İran rejiminden bekliyoruz. Bu füzeler bir Rus veya bir Amerikalıyı kolayca öldürebilir. Onları bazı detaylarıyla ortaya koyduk. Bizim İran konusundaki tutumumuz değişmedi.”

Açıklamadan da anlaşıldığı üzere İran üzerindeki fikir ayrılığı devam etmektedir. Burada Rusya, İran’la son dönemde geliştirdiği ilişkilerini ABD ile pazarlıkta kullanmaya çalışmaktadır. ABD ise Rusya’nın İran’ın arkasındaki desteğini geri çekmesini ve bu konuda tavizler vermesini beklemektedir.

Ukrayna konusunda ise Lavrov, konunun siyasi yolalrdan çözülmesi gerektiğine vurgu yaparken Pompeo, Trump yönetiminin Rusya’nın Kırım’ı ilhak etme teşebbüsünü tanımadığını ve bununla bağlantılı olarak uygulanan yaptırımların devam edeceğini açıklamıştır. Buradan ABD’nin Moskova’nın “siyasi çözüm” söylemini, söz konusu ilhakı meşrulaştırma girişimi olarak yorumladığını görebiliriz. Bununla birlikte taraflar arasındaki diyaloğun devam etmesi, bu konuda pazarlıkların hala sürmekte olduğu yönünde yorumlanabilir.

Kore Yarımadası konusunda her iki tarafın da Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması hususunda konusunda mutabık oldukları gözlemlenmektedir. Bu konu Putin-Trump görüşmesinde de gündeme gelmiş ve Putin, 25 Nisan 2019 tarihinde Kim Jong Un ile görüşmesinin sonucunu Trump ile paylaşmıştır. Burada Rusya’nın görüşü Kuzey Kore’ye garantörlüğün verilmesi yönündedir. Bu garantörlüğün de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından verileceğini düşünürsek, bu şekilde Moskova’nın oyuna dahil olmak istediğini söyleyebiliriz.

Afganistan konusunda Rusya-ABD-Çin üçlüsünün yakın işbirliği geliştirmekte oldukları anlaşılmaktadır. Hatırlanacağı üzere 26 Nisan 2019 tarihinde Moskova’da başlatılan bu işbirliği platformu Afganistan’da Kabil yönetimi ile Taliban’ın uzlaşma sürecini desteklemektedir. Bu platformun önümüzdeki dönemde Pekin’de düzenlenmesi beklenmektedir. Böylece bu üçlü formatın sürekli hale getirilmesi planlanmaktadır.[6] Bu girişimin Moskova tarafından ortaya atıldığı göz önünde bulundurulursa, bu işbirliği sayesinde Rusya’nın Afganistan konusunda inisiyatifi ele almaya çalıştığı söylenebilir.

Lavrov-Pompeo görüşmesinde masada olan diğer bir konu da ABD’nin INF olarak adlandırılan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan çekilmesi olmuştur. Rusya bu konuda işbirliği yapılmasının önemini vurgulayarak yeni bir anlaşmanın yapılması yönünde umutlu olduklarını dile getirmektedir. ABD’nin söz konusu anlaşmadan çekilmesi her ne kadar Rusya tarafından tehdit olarak algılansa da burada Washington’ın temel endişesi Rusya değil, Çin’dir. Nitekim, Pompeo açıklamasında yeni anlaşmaya Çin’in de dahil edilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Ancak, konuyla ilgili olarak 13 Mayıs 2019 tarihinde Rusya’da bulunan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi yeni anlaşmaya katılmayı düşünmediklerini ifade etmiştir.[7] Bu durumda ABD aslında Rusya’dan Çin’i bu konuda ikna etmesini istemektedir. Diğer bir ifadeyle, ABD yükselen Çin’e karşı Rusya’yı yanına çekmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Çin Dışişleri Bakanı’nın Rusya’da yaptığı açıklamaya dikkat çekmekte yarar vardır. Lavrov’la görüşmesi sonrasında yapılan basın toplantısında Wang Yi, Çin-Rus ilişkilerine dair şu açıklamayı yapmıştır:[8]

“Ancak içinde yaşadığımız dünya kaos ve belirsizliklerle doludur. Öfkeli bir şekilde yürütülen tek taraflılık, mevcut uluslararası sistemi ve uluslararası ilişkileri düzenleyen temel normları etkiliyor. Söylentiler ve itibarsızlık, diğer ülkelere saldırmak için bir araç haline geldi ve tekrarlanan yalanların gerçek olacağı görülüyor. Bir ülke ne kadar büyükse, sorumluluklarının da o kadar fazla olması gerektiğine inanıyoruz. Bunun aksine değil. Mevcut değişimler ve kaos altında, iki sorumlu ana ülke olarak Çin ve Rusya’nın, sadece her iki tarafın da meşru haklarını ve çıkarlarını ortaklaşa korumayı değil, aynı zamanda uluslararası kamuoyu ile dünya barış ve istikrarını korumak için ortaklaşa stratejik koordinasyonu güçlendirmelerine daha çok ihtiyaçları vardır.”

Bu açıklamanın yeri ve zamanlaması dikkate alındığında, Çin’in ABD’ye “Rusya ile olan ilişkilerini bozamayacağı” yönünde mesaj verdiği anlaşılmaktadır.[9]

Sonuç olarak Rusya-ABD ilişkileri yeni bir döneme girerken, Avrasya’daki ülkeler bu yakınlaşmadan endişe duymaktadır. Nitekim Rusya bu zamana kadar Türkiye, İran ve Çin açısından ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak değerlendirmekteydi. ABD’nin Rusya’ya önemli tavizler vermesi durumundaysa Moskova’nın bölge politikasında Washington’ın çıkarlarına dikkat edeceğini söyleyebiliriz. Kısacası, söz konusu işbirliğinin bölgeye olumsuz yansıyacağını öngörebiliriz. Ancak, Rusya’nın Avrasya’nın yükselen merkezi konumundan vazgeçmesi de pek kolay değildir. Rusya, Soğuk Savaş sonrası ABD ile yapılan uzlaşmanın nelere mal olduğunu tecrübe etmiş bir ülkedir. Dolayısıyla, her ne kadar Rusya ve ABD ilişkilerini olumlu anlamda düzeltseler de iki ülke arasındaki rekabetin en azından diplomatik boyutta devam edeceğini ileri sürebiliriz.


[1] “Телефонный разговор с Президентом США Дональдом Трампом”, Kremlin, 3 Mayıs 2019, http://kremlin.ru/events/president/news/60469, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[2] “Встреча с госсекретарём США Майком Помпео”, Kremlin, 14 Mayıs 2019, http://kremlin.ru/events/president/news/60519, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[3] “Выступление и ответы на вопросы СМИ Министра иностранных дел России С.В.Лаврова в ходе совместной пресс-конференции по итогам переговоров с Государственным секретарем США М.Помпео, Сочи, 14 мая 2019 года”, Kremlin, 14 Mayıs 2019, http://www.mid.ru/ru/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/3646994, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[4] Aynı yer.

[5] “Press Availability With Russian Foreign Minister Sergey Lavrov”, U.S. Department of State, 14 Mayıs 2019, https://www.state.gov/secretary/remarks/2019/05/291632.htm, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[6] “Afganistan Barış Sürecinde Rusya, Çin ve ABD Uzlaşmaya Vardı”, Anadolu Ajansı, 26 Nisan 2019, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/afganistan-baris-surecinde-rusya-cin-ve-abd-uzlasmaya-vardi-/1463342, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[7] “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması”, New York Times, 13 Mayıs 2019, https://www.nytimes.com/aponline/2019/05/13/world/europe/ap-eu-russia-china.html, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[8] “Wang Yi Holds Talks with Foreign Minister Sergey Lavrov of Russia”, Ministry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, 14 Mayıs 2019, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/t1663491.shtml, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

[9] “China-Russia Relations Are Unrivalled, Beijing Warns Before US’ Mike Pompeo Meets Putin”, South China Morning Post, 14 Mayıs 2019, https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3010185/china-russia-relations-are-unrivalled-beijing-warns-us-mike, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).

Benzer İçerikler