ABD’nin küresel egemenlik tekelini önlemek adına Rusya, bir dizi girişimde bulunmuştur. Rus üst düzey yetkilileri, Soğuk Savaş döneminde yaşanan benzer krizlerin devam ettiğini ve iki ülke arasında rekabetin mevcut olduğunu özellikle izah etmektelerdir. Tüm bunların bir getirisi olarak; Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kasım 2016’da Yunanistan’a yaptığı ziyaret sırasında, “ABD, küresel krizleri kendi başına çözemiyor” ifadesini kullanmıştır.
Son on yılda ABD ile Rusya arasında gelişen ilişkiler, Ukrayna ve Suriye krizlerinde karşılıklı suçlamalardan dolayı baltalanmıştır. Bu bağlamda Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, günümüz konjonktürünün Soğuk Savaş zamanından daha tehlikeli olduğunu ifade etmiştir. Bu gibi görüşler, her iki tarafın taktik ve stratejik adımlarıyla teyit edilmiştir. Füze savunma sisteminin kurulmasından sonra NATO, Baltık ülkelerinin bulunduğu coğrafyada Rusya’dan gelen tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca NATO; Polonya ve Baltık ülkelerine 3,4 milyar dolarlık yardım sağlamanın yanında doğu sınırındaki ülkeleri 5000 askeri kuvvet göndererek güçlendirme yolunda adımlar atmıştır. Moskova ise, NATO’nun bu hamlesine Kaliningrad’a balistik füzeler yerleştirerek karşılık vermiştir. Bugün bir tarafta NATO ve AB, diğer tarafta ise Rusya ya etrafına müttefikler toplamakta ya da devletlerin rakibe destek vermesini önlemek amacıyla en azından üçüncü tarafları caydırmaktalardır. Böylece Rusya ve Avrupa-Atlantik ekseni arasındaki rekabetin aktif olduğu söylenebilir.
İki kutup arasında yaşanan küresel rekabet ve eş zamanlı olarak görülen çıkar çatışmasının en fazla hissedildiği bölgelerden biri Batı Balkanlar’dır. Batı Balkanlar; ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de söylediği gibi, “Rusya ve NATO’nun çok az kaybedeceği, fakat çok şey kazanacağı bölgedir”. Bu durumun bilincinde olan Batılı ülkeler Balkanlar’ı kendi düzenlerine dahil etme yönünde faaliyetlerine devam etmektelerdir. Karadağ’ın 5 Haziran’da NATO üyesi olması, Batı Balkanlar’ın Avro-Atlantik yapısına entegre olmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in düzenlediği basın konferansında söz konusu olay büyük bir başarı olarak nitelendirmiştir. ABD’nin Balkan ülkeleriyle kurduğu işbirliğinin sürekliliği, bölgenin batı perspektifindeki stratejik önemini gözler önüne sermektedir.
Anlatılanlara ek olarak; Batı Balkan coğrafyasında yer alan ülkelerin seçeceği yön, kendi hükümetlerinin, başka bir ifadeyle liderlerinin elindedir. Ülkeyi yöneten elitler geçmişin götürdükleriyle yüzleşip, gelecek zamanın getireceği güçlüklere göğüs germeli, yönetim bilinci ve cesaretlerini bu doğrultuda kullanma yolunda görünür adımlar atmalıdır. Bölgedeki ülkelerin büyük çoğunluğunun coğrafi ve stratejik konumlarına uygun olduğu gerekçesiyle Avrupa entegrasyon politikalarını daha çok önemsediklerini göstermektelerdir. Diğer yandan, ülkelerinin gelecekte uygulayacağı güvenlik politikaları hakkında rasyonel tahminlerinde bulunarak NATO’ya üye olma adına çaba göstermektelerdir.
Son dönemde Batı Balkan ülkeleri arasında, Avrupa-Atlantik entegrasyon süreci göz önüne alındığında tüm zorlukların üstesinden başarıyla gelen tek ülke Karadağ’dır. 2 Ağustos’ta gerçekleşen Balkan Şartı Zirvesi’ne[1] Karadağ Başbakanı Markoviç, Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkoviç, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Sırbistan Başbakanı Ana Brnabic, Bosna-Hersek Bakanlar Konseyi Başkanı Denis Zvizdiç ve Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Thaçi katılmıştır. Bu zirvede, Trump’ın yardımcısı Mike Pence yaptığı konuşmada, Rusya’nın Karadağ’ın NATO’ya entegre olma sürecini durdurmak adına elinden geleni yaptığı; ancak bunu başaramadığını belirtmiştir. Rusya, Balkanların istikrarını bozmak istemesine ek olarak, bölge ülkelerini Avrupa-Atlantik ittifakından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu duruma örnek olarak; Moskova İstihbarat Servisi’nin Karadağ Başbakanı’nı öldürmeye çalışarak ülkeyi istikrarsızlaşmaya itme çabaları gösterilebilir. Moskova’nın Karadağ’daki dirliği bozma yönündeki gayreti, Rusya’nın Balkanlar’a bağlamında oldukça aktif olduğuna dair önemli bir göstergedir. Söylenilenlere ek olarak Rusya, Batı Balkanlar’da dış politika aracı niteliğinde kullandığı yumuşak gücün yanında, sert güç unsurlarına da sıklıkla başvurmaktadır.
Sürecin başından itibaren Karadağ’ın NATO’ya üye olma çabaları dolayısıyla, Moskova’nın Podgorica’yı açıkça tehdit ettiği bilinmektedir. Ayrıca Moskova, geçtiğimiz yıl yaşanan Podgorica Hükümeti karşıtı şiddetli halk protestolarını da desteklemiştir. Tüm bu söylenenlerden de anlaşıldığı üzere Rusya, henüz NATO üyesi olmayan potansiyel aday ülkeleri kendi etkisi altına almaya çalışmaktadır.[2] Ancak Karadağ Başbakanı Duşko Markoviç’in transatlantik bağların ülkesi bağlamında ne kadar önemli olduğunu ısrarcı bir şekilde vurgulaması, Batı Balkan ülkelerinin Avro-Atlantik perspektifine yönelik genel eğilimine ışık tutmaktadır.
Ülkenin NATO üyeliğinin ardından Karadağ yetkilileri, gelecekte AB’ye entegre olma yönünde niyetlendiklerini açık bir şekilde ortaya koymaktalardır. İstikrarsız Balkanlar, Avrupa’yı istikrarsız bir hale büründürür. Bu nedenle Avrupa güvenliğinin, Balkan ülkelerinin istikrarı ve güvenliğine bağlı olduğunu söylenebilir. Avrupa Konseyi, 2016 yılının Kasım ayında AB savunma ve güvenlik gündemini ilerletmek adına üç stratejik öncelik belirlemiştir: AB vatandaşlarının korunması, dış çatışma ve krizlere verilecek tepki ile ortakların kapasitelerinin oluşturulması. Bu duruma benzer olarak, 2017 yılının Mart ayında imza edilen Roma Bildirgesi’nde Avrupalı liderler bölgesel çatışmalar, terörizm ve giderek artan göç baskılarından; korumacılığa, toplumsal ve ekonomik eşitsizliklere kadar AB’nin hem küresel yönde yüz yüze kaldığı zorluklar hem de dünyanın karşı karşıya benzeri güçlükler belirtilmiştir. AB ülkeleri dört amaç doğrultusunda faaliyet yürütmeye karar vermişlerdir: Güvenli bir Avrupa, müreffeh ve sürdürülebilirlik, sosyal bir Avrupa ile küresel sahnede güçlü bir Avrupa.
Batı Balkanlar’daki ortakların bahsedilen amaçlarını gerçekleştirmek için, AB değer ve ilkelerine bağlılıklarının yanında entegrasyon sürecinde sağlanan olumlu yararlardan dolayı konumları büyük önem taşımaktadır. Uluslararası örgütlü suçlarla mücadele, göç akımlarının yönetimi ve enerji güvenliğinin sağlanması gibi konular AB ve Batı Balkan ülkeleri nezdinde çözüm aranan ortak sorunlardır; çünkü bu tehditler ulusal sınırları aşmaktadır. Böylece, Batı Balkan ülkelerinin karşı karşıya kaldığı zorluklar, aynı zamanda AB’nin de yüzleştiği sorunlardır. Küresel Strateji ve Roma Bildirgesi’yle birlikte AB, Mart 2017’den itibaren değerlerine saygı duyan Avrupa coğrafyası sınırları içindeki ülkelere kapılarını açık tutacağını dair taahhüdünü tekrar etmiştir.[3]
Avrupa ve ABD’nin NATO’yu kurmasının temel nedeni; güvenlik ve istikrarı korumak ile bu konulardaki işbirliğini geliştirmektir. Ancak NATO, Balkan coğrafyasında yer alan ülkeleri bünyesine almadığı sürece misyonunu yerine getirmede yetersiz kalacaktır. Dünya istikrarını tehdit eden faktörlerin gün geçtikçe çoğalmasından dolayı; Balkanlar’daki post komünist ülkelerin, varoluş nedeni ve amacı sıklıkla sorgulanan NATO’ya üye olma dışında bir seçenekleri kalmayacaktır.
[1] “Pence: Balkan’s future is in the West”, European Western Balkans,
https://europeanwesternbalkans.com/2017/08/02/pence-balkans-future-west/, (Erişim Tarihi: 06.08.2017).
[2] Montenegro in NATO – Regional and Global Perspectives, Evropski pokret u Crnoj Gori, November 2016,
https://www.emim.org/images/publikacije/Montenegro-in-NATO.pdf, (Erişim Tarihi: 06.08.2017).
[3] “A Place for the Western Balkans in the EU’s Global Strategy for Foreign and Security Policy”, European Western Balkans, https://europeanwesternbalkans.com/2017/06/06/eichhorst-a-place-for-the-western-balkans-in-the-eus-global-strategy-for-foreign-and-security-policy/, (Erişim Tarihi: 06.08.2017).