2020 yılının Mart ayında Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 virüsünün küresel bir salgına sebep olduğunu ilan etmesiyle başlayan ve 2022 yılının Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunmasıyla derinleşen enerji krizi, dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri alternatif yollar aramaya yönlendirmiştir. Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, ülkeleri tehdit eden ve halk arasında huzursuzluk yaratan boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle de Sri Lanka’dan Kazakistan’a, Fransa’dan Ekvador’a kadar geniş bir coğrafyada halk, artan enerji fiyatlarını protesto etmiş ve etmektedir.
Enerji krizi bağlamında Avrupa Birliği (AB), Rus doğalgazına olan bağımlılığını azaltma sözü vermiş ve 2022 yılının Temmuz ayında üye devletler, doğalgaz kullanımını %15 oranında azaltma kararı almıştır. Savaştan önce ihtiyacı olan doğalgazın %55’ini Rusya’dan ithal eden Almanya, bu oranı %35’e kadar düşürmüştür. Ayrıca Berlin yönetimi Rusya’dan ithalatı tamamen sona erdirmek için yaptığı çalışmaları sürdürmektedir.
Öte yandan Rus doğalgazına olan bağımlılığı sona erdirme çabalarına karşılık Moskova yönetiminin de arzı azaltma ve hatta tamamen kesme yoluna gittiği görülmektedir.[1] Özellikle de Kuzey Akım-I Boru Hattı’nda bir arızanın meydana geldiğinin açıklanması ve bu bağlamda Siemens ile Gazprom arasında yaşanan “tamir” belirsizliği, enerji kartının Kremlin tarafından baskı unsuru olarak kullanılmaya başladığını gözler önüne sermiştir.[2] Nihayetinde Rusya, yaptırımlar kaldırılana kadar doğalgaz akışını durdurduğunu açıklamıştır. Bu nedenle de yaklaşan kış ayları, Avrupalı devletlerin hızlı çözümler üretmesini gerektirmektedir. Bu noktada nükleer enerjinin üzerinde tartışılan alternatiflerden biri haline geldiği görülmektedir.
Hatırlanacağı üzere, 2011 yılında yaşanan Fukuşima Nükleer Kazası’na tepki olarak dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel tarafından 2022 yılının Aralık ayına kadar nükleer santrallerin kullanımına son verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak Rusya’nın enerji kozuna başvurması nedeniyle Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, ülke genelindeki nükleer santrallerin 2023 senesinin Nisan ayına kadar kullanılacağını açıklamıştır.[3] Habeck, her ne kadar nükleerden vazgeçme planına sadık kalınacağının altını çizse de Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya Rus doğalgazını taşıyan Kuzey Akım-I Boru Hattı’nda yaşanan son kesinti, Berlin yönetiminin orta vadede nükleer enerjiden vazgeçemeyeceğine işaret etmektedir.
Belirtmek gerekir ki; 2021 yılının Aralık ayında göreve gelen Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Merkel gibi güçlü bir liderin ardından halkın tepkisini asgari seviyede tutmak isteyecektir. Bu durum, en azından enerji krizindeki aciliyet geçene kadar Almanya’nın nükleerden kopmamasını beraberinde getirecektir.
Öte yandan bir başka AB üyesi olan Polonya’da Başbakan Mateusz Morawiecki, ülkenin 2040 yılından önce altı nükleer reaktörün faaliyete geçirilmesi amacıyla ve nükleer enerji kullanımını başlatmak için potansiyel ortaklarla görüştüğünü belirtmiştir. Ayrıca Morawiecki, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkan Yardımcısı Kamala Harris’le nükleer enerji konusunda bir görüşme gerçekleştirmiş ve nükleer enerjinin gelişimine dair atılacak adımları ele almıştır.
Diğer taraftan Morawiecki, Paris’e gerçekleştirdiği ziyarette, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la da nükleer enerji konusunu masaya yatırmıştır. Polonya, Güney Kore’yle de bu bağlamda çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir. 2021 yılında kabul edilen ve 2040 senesine kadar geçerli olacak olan Enerji Politikası Belgesi’ne göre Varşova yönetimi, altı nükleer santral inşa etmeyi planlamaktadır.[4]
Almanya ile Rusya arasında çalkantılı bir tarihi bulunan ve fosil yakıtlara bağımlılığı yüksek olan Polonya’ya savaşın ardından çok sayıda Ukraynalının göç ettiği bilinmektedir. Böylesi bir ortamda Varşova açısından ülkedeki istikrarın korunması oldukça mühimdir. Bu çerçevede Polonya, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını gidermek amacıyla nükleer enerjiye odaklanmaktadır. Ancak nükleer enerjiye geçiş, Polonya için kısa ve orta vadeli bir çözüm değildir. Yalnızca uzun vadeli arayışların bir parçasıdır.
Dahası 2011 yılında Fukuşima Nükleer Santrali’nde yaşanan ve etkisi Avrupa’ya kadar ulaşan felaketin ardından nükleer enerji programını büyük ölçüde durduran Japonya da nükleer enerji seçeneğini yeniden değerlendirmektedir. Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Yasutoşi Nişimura, Endonezya’daki G-20 Toplantısı’nın oturum aralarında ülkenin karbon nötrlüğü hedeflediğini ve nükleer enerjinin Japonya’nın enerji güvenliğinin anahtarı olacağını belirtmiştir. Zaten 2022 yılının Mayıs ayında Japonya Başbakanı Fumio Kişida, enerji arzını ve fiyatlarını istikrara kavuşturmak için atıl durumdaki nükleer santralleri yeniden faaliyete geçirecek adımlar atacağını duyurmuştur. Nişimura, Japonya’nın yeniden etkinleştirmek istediği 10 tesisi güvence altına aldığını ve 2023 senesinden itibaren yedi tesisin daha yeniden aktive edileceğini sözlerine eklemiştir.[5]
Enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal eden Japonya, salgın ve savaşla beraber giderek istikrarsızlaşan arz piyasaları karşısında, ulusal travmalarını aşmaya çabalamaktadır. Fakat ülkede azımsanmayacak düzeyde nükleer karşıtı grup vardır. Ayrıca Eski Başbakan Şinzo Abe’nin 2022 yılının Temmuz ayında suikasta uğraması da ülkenin hassas günler yaşamasına neden olmuştur. Bu sebeple Tokyo yönetiminin hem halkı enerji krizinden korumaya hem de tepkili kesimleri yatıştırmaya dönük dengeli bir politika geliştirilmeye çalıştığı görülmektedir. Buna rağmen Japonya, çalışmaya hazır nükleer tesislere sahip olması hasebiyle bu kaynağa yönelmeye en yakın ülke konumundadır. Hatta Tokyo yönetimi, nükleer enerjiye odaklanacak ülkeler için yol gösterici bir rol bile üstlenebilir.
Sonuç olarak nükleer enerji, dünyanın farklı ülkelerinde alternatif çözüm olarak tartışılmaktadır. Polonya gibi altyapısı ve deneyimi olmayan ülkeler için nükleer enerji, finansal kaynak ve yardım gerektiren uzun bir sürece işaret etmektedir. Ancak Japonya ve ona benzer kapasitedeki devletler için hızlı bir çözüm olarak gündeme gelmektedir. Kısacası Rusya-Ukrayna Savaşı ve Moskova yönetimini hedef alan yaptırımlar, küresel enerji krizini derinleştirmiştir. Buna karşılık Rusya’nın çeşitli misillemelerde bulunması ve ülkelerin acil eylem planlarının mevcut endişeleri dindirememesi, nükleer enerjinin çözüm olarak düşünülmeye başlanmasına yol açmıştır. Elbette sıvılaştırılmış doğalgaz gibi alternatifler de değerlendirilmektedir. Ancak nükleer enerji, devletler tarafından kendi kendine yetebilirlik sağlayabilecek bir seçenek olarak görülmektedir. Bu durum ise başa çıkılması zor yeni krizlerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.
[1] “Why Are Global Gas Prices So High?” BBC, https://www.bbc.com/news/explainers-62644537, (Erişim Tarihi: 06.09.2022).
[2] “Gazprom Says Siemens Ready to Repair Nord Stream 1 Pipeline”, City A.M., https://www.cityam.com/gazprom-says-siemens-ready-to-repair-nord-stream-1-pipeline/, (Erişim Tarihi: 06.09.2022).
[3] “Germany to Delay Phase-out of Nuclear Plants to Shore up Energy Security”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2022/sep/05/germany-to-delay-phase-out-of-nuclear-plants-to-shore-up-energy-security, (Erişim Tarihi: 06.09.2022).
[4] “Poland Seeks Partners on Nuclear, in Talks with US, France”, Euroactive, https://www.euractiv.com/section/energy-environment/news/poland-seeks-partners-on-nuclear-in-talks-with-us-france/, (Erişim Tarihi: 06.09.2022).
[5] “Nuclear Power is Key for Japan’s Energy Security and Carbon Neutrality Goals, Minister Says”, CNBC, https://www.cnbc.com/2022/09/05/nuclear-power-is-key-for-japans-energy-security-yasutoshi-nishimura.html, (Erişim Tarihi: 06.09.2022).