Türk ticaret gemisine Ege açıklarında Yunan sahil koruma botlarınca 3 Temmuz 2017’de taciz ateşi açılmıştır.[1] Bahse konu olay, başta Ege Denizi’ndeki yetki karmaşası olmak üzere Türkiye ve Yunanistan arasındaki birçok sorunun gündeme gelmesine neden olmuştur. Son gerçekleşen olayın siyasi yönünün yanında hukuki boyutu da bulunmaktadır. Çeşitli hukuki unsurlara değinilmesinin konunun anlaşılmasında önemli olacağı düşünülmektedir.
İskenderun Limanı’ndan İzmir Limanı’na doğru hareket eden Türk bandıralı “M/V Act” adlı gemiye Yunanistan Sahil Koruma botlarınca Rodos açıklarında Yunan karasularının sınırında ateş açılmıştır. Yunan kaynakları; gemide uyuşturucu bulunduğuna dair ihbarın yapılmasından hareketle geminin durdurularak Rodos Limanı’na götürülüp ilgili incelemelerden geçirilmesinin istendiğini, fakat gemi kaptanının uyarıları dinlemediğini öne sürmüştür. Yunan kaynaklar, uyarı ateşinin bunun üzerine açıldığını belirtmiştir. Türk yetkililer ise geminin Türk kara sularına doğru yönelmeye başladığında karşı taraftan ateş açıldığını savunmaktadır. Geminin Türk karasularına girmesiyle olay sona ermiştir. Türk Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklama ile olayı kınamış; “sebebi ne olursa olsun insan hayatını hiçe sayan davranışlara” karşı çıkıldığı kaydedilmiştir.
Ege’de sıklıkla çeşitli sorunlar yaşayan Türk-Yunan taraflarının bu olayın nerede gerçekleştiğine dair farklı açıklamaları bulunmaktadır. Yunan kaynakları olayın kendi karasularında gerçekleştiğini ifade ederken Türk tarafı, mekân olarak Ege açıklarını göstermektedir. Diğer bir ifadeyle Ankara’ya göre gemi, Yunan karasularında değil; Rodos açıklarında, açık denizde seyrederken Yunan botları tarafından taciz ateşine uğramıştır. Olayın açık denizde ya da karasularında meydana gelmesi, başka bir deyişle, ilgili deniz bölgesinin ülkenin egemenliği altına girip girmemesi kullanılan yetkiler bakımından önemlidir. Uluslararası deniz hukukuna göre, örneğin karasuları devlet ülkesinin egemenliği altındadır; yabancı devletlere sınırlı hak tanınmaktadır. Uluslararası hukuka göre diğer devletlere ait gemilerin bir kıyı devletinin karasularından zararsız geçiş hakkı bulunmaktadır; fakat uyuşturucu, silah ya da kaçak göçmen taşıdığı ihbarı olması durumunda kıyı devletinin yetkisini kullanması mümkündür. Geçiş, zararlı faaliyet içerdiği takdirde kıyı devleti öngördüğü önlemleri alma ve uygun cezaları uygulama yetkilerine sahiptir. Kıyı devleti zararsız geçiş hakkı dışında kalan gümrük, maliye, sağlık ve göç gibi konularda yetkilerini kullanabilmektedir. Konumuz itibariyle uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında da kıyı devleti cezai yargı yetkisini kullanabilmektedir.
Belirtilen olay açık denizde yani hiçbir devletin egemenliğinde bulunmayan deniz alanında gerçekleşmiştir. Açık deniz ile ilgili kimi ilkelere değinmek konunun anlaşılması açısından önem teşkil etmektedir. Yaygın kabul gören uluslararası hukuka göre açık denizlerin serbestliği ilkesi mevcuttur. Diğer bir ifadeyle denize kıyısı olsun ya da olmasın tüm devletlerin açık denizde ulaştırma, avlanma serbestîleri bulunmaktadır. Barış zamanında özellikle deniz ulaşımı, hava sahasında hava ulaşımı, balıkçılık ve canlı kaynakların avlanması, bilimsel araştırma, kablo ve boru döşeme ile yapay ada ya da tesisler kurma konularında devletler yetkilere sahiptir.
Açık deniz serbestliğine karşın devletlerin yetkilerini kullanabildikleri iki durum bulunmaktadır: Bayrak yasası ve izleme hakkı. Her devletin ulusal yetkileri altında bulunan gemiler üzerinde açık denizde yetkili olması bayrak hakkıdır. İzleme hakkı ise yabancı devlet gemisinin açık denizde takip edilmesi olarak ifade edilebilir. Bir devletin ulusal yetki alanına giren deniz bölgesinde yani iç sularında, karasularında, kıta sahanlığında, boğazlarda, varsa bitişik bölgesinde ve münhasır ekonomi bölgesinde bulunan yabancı devletin gemisini daha sonra açık denizde takip etme hakkıdır. Bu ilke uyarınca ilgili devlet, çeşitli uluslararası suçlara yönelik olarak denetleme ve kovuşturma yapma ve cezalandırma yetkilerine sahiptir. Söz konusu suçlar deniz haydutluğu, köle ticareti, uyuşturucu madde kaçakçılığı, açık denizden ses ya da görüntü aracılığıyla yapılan izinsiz yayınlardır. Sayılan suçların işlendiğine dair ciddi olasılık var ise gemiye denetimde bulunulabilmektedir. Bu denetim hakkı, geminin kimliğinin denetlenmesini yani bulundurması gereken belgelerin incelenmesini, gerekli görülmesi durumunda da geminin ve taşıdığı malların incelenmesini içermektedir. Bu bağlamda ilgili devlet, yabancı ticaret gemilerini yakalayabilir ve yargılamak için limanlarına götürmeyi talep edebilir.
Açık denizde kesintisiz takip yani izleme yetkisine sahip olabilmek için çeşitli şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Kıyı devletinin hukuki düzenlemelerinin ihlal edildiğine dair yeterince nedeni olmalıdır. Takip edilecek geminin takip başladığı sırada kıyı devletinin egemenlik alanlarında yani iç sularında, karasularında, münhasır ekonomik bölgesinde, kıta sahanlığında veya bitişik bölgelerinde bulunması ve dur emrinin verilmesi gerekmektedir. Uyarı, duyulacak ve görebilecek bir uzaklıktan yapılmalıdır. Örneğin, uyarı ateşi bu nitelikleri gözeterek gerekli mesafeden yapılmalıdır. Bu bağlamda güç kullanılabilir: Kimi durumlarda ateş açılmasının yanında geminin batırılmasına kadar gidebilmektedir.
Açık denizde müdahale seçeneği de bulunmaktadır. Devletlerin kendi aralarında yaptığı sözleşmelere göre, örneğin uyuşturucu kaçakçılığında taraf devletlerin bayrağını taşıyan gemiler üzerinde müdahale yetkilerine sahip olabilir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında Rodos açıklarında seyreden Türk bandıralı gemiye Yunan sahil güçleri tarafından ateş açılması nasıl yorumlanabilir? Örneğin, Yunanistan izleme yetkisini mi kullanmıştır? Bu duruma izleme hakkı ve ikili antlaşmalar bakımından yorum yapılabilir. Açık denizde böyle bir takip yapılabilmesi için Türkiye ve Yunanistan arasında bir antlaşmanın imzalanması ya da bu tür bir antlaşmanın var olması gerekmektedir. İki ülkenin uyuşturucu ile ortak mücadeleye yönelik antlaşması mevcuttur; bu bağlamda antlaşmada işbirliğinin Ege Denizi açıklarını kapsayıp kapsamadığı ve ne gibi düzenlemelerin yapılıp yapılmadığı önemlidir. Açık denizde takip ya da izleme olasılığı da bulunmaktadır. Fakat Yunanistan’ın burada adı geçen hakkı kullanabilmesi için gerekli olan şartları yerine getirip getirmediği tartışmalıdır. “M/V Act” gemisi Yunanistan’ın egemenlik alanına girmiş ise takibin burada başlaması gerekmektedir. Adı geçen alan dışında kaldı ise açık denizde izleme hakkını kullanması teamüle aykırı bir niteliktedir.
3 Temmuz’daki taciz ateşi “gerilimi”, Ege’de cereyan eden anlaşmazlıkların hem siyasi hem de hukuki bir diğer örneğini oluşturmaktadır. Olayın zamanlama olarak Kıbrıs müzakerelerine denk gelmesi, siyasi bir gönderme olup olmadığını da düşündürmektedir. Diğer yandan Ege Denizi sorunlarının en başta gelen maddesi olan karasularının genişliğinin belirlenmesinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Ankara tarafından yapılan açıklamalara göre olay, Rodos açıklarında yani açık denizde meydana gelmiştir. Bu bağlamda Yunanistan’ın izleme ve denetleme yetkileri kalktığı için bahse konu tavrı sorgulanmaktadır.
[1] Türk Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklama ve kullanılan veriler ışığında değerlendirmeler yapılmıştır. Bkz.: “No: 213, Rodos açıklarında Türk bayraklı bir ticari gemiye ateş açılması hk.”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_-213_-Rodos-aciklarinda-turk-bayrakli-bir-ticari-gemiye-ates-acilmasi-hk_.tr.mfa, 3 Temmuz 2017, (Erişim tarihi: 4 Temmuz 2017).