Son dönemde Avrupa, siyasi istikrarsızlık ve hükümet krizleriyle sıkça karşı karşıya kalmaktadır. Almanya’da koalisyon hükümetindeki anlaşmazlıklar, Fransa’da hükümetin parlamentodaki desteğini kaybetme riski ve Hollanda’da sağ popülist partilerin yükselişi ve koalisyon krizleri, kıtanın birçok ülkesinde yönetim krizlerini beraberinde getirmiştir. Özellikle ekonomik belirsizlikler, artan toplumsal huzursuzluk ve radikal partilerin güç kazanması, geleneksel siyasi dengeleri sarsmaktadır. Bu çerçevede Portekiz de siyasi krizlerden nasibini almış ve son hükümet güven oylamasını kaybederek düşmüştür. Ülkede yaşanan bu gelişme, Avrupa’daki daha geniş çaplı istikrarsızlığın bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.
Portekiz, 1974 yılındaki Karanfil Devrimi’nden bu yana en büyük siyasi istikrarsızlık dönemlerinden birini yaşamaktadır.[1] Portekiz’de son üç yıl içinde üçüncü hükümet de güven oylamasını kaybederek düşmüştür. Başbakan Luís Montenegro, hakkında çıkan çıkar çatışması iddialarını “belirsizliği ortadan kaldırmak” amacıyla bir güven oylamasıyla bertaraf etmeye çalışsa da muhalefet partilerinin birleşmesiyle hükümeti devrilmiştir. Montenegro’nun ailesine ait hukuk firmasının iş bağlantılarıyla ilgili ortaya çıkan çıkar çatışması iddiaları, siyasi atmosferi daha da gerginleştirmiştir. Böylece Portekiz, demokratik sistemini benimsemesinden bu yana en istikrarsız dönemlerinden birine girmiştir.
Bu süreçte siyasi parçalanmanın ve koalisyon hükümetlerinin kırılgan yapısının ülke siyasetinde belirleyici olduğu görülmektedir. Parlamento Başkanı José Pedro Aguiar-Branco’nun açıklamasına göre, iki partili ittifakla yönetilen merkez sağ hükümet, parlamentodaki çoğunluk tarafından reddedilmiştir. Hükümetin yalnızca 230 sandalyeli mecliste 80 koltuğa sahip olması, muhalefetin ortak hareket etmesiyle birlikte yönetimin düşmesini kaçınılmaz hale getirmiştir.[2]
2024 seçimlerinde zafer kazanan Luís Montenegro’nun muhafazakâr Halk Partisi ile kurduğu koalisyon, Sosyalistler karşısında uzun süre anketlerde üstünlük sağlamışsa da son gelişmelerle birlikte Pedro Nuno Santos liderliğindeki Sosyalistlerin gerisine düşmüştür. Büyük partiler, halkın hükümet değişikliğinden duyabileceği hoşnutsuzluk nedeniyle erken seçim fikrine sıcak bakmamaktadır.[3] Ayrıca, mevcut hükümetin henüz bir yılı bile doldurmaması ve uluslararası konjonktürün belirsizliği, erken seçim kararını daha da karmaşık hale getirmektedir. Ancak tüm bu çekincelere rağmen Portekiz, mayıs seçimlerine doğru ilerlemektedir.
Başbakanın bir soruşturmayla yüzleşmek yerine seçmene başvurmayı tercih etmesi, muhalefet lideri tarafından “korkakça” bir tavır olarak nitelendirilmiştir.[4] Pedro Nuno Santos’un herhangi bir hükümet güven oylamasına destek vermeyeceğini başından beri açıkça dile getirmesi, hükümetin çöküşünü kaçınılmaz hale getirmiştir.
Önceki Başbakan António Costa’nın 2023 yılında bir yolsuzluk soruşturması nedeniyle ani istifası da bu istikrarsızlık sürecini tetiklemiştir. Portekiz’in 10,6 milyonluk nüfusunu ilgilendiren bu kriz, aynı zamanda Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olan ülkenin uluslararası alandaki pozisyonunu da etkilemektedir.[5] Avrupa Birliği (AB) fonlarıyla ekonomik dönüşüm sürecini yönetmeye çalışan hükümetin zayıflığı, 22 milyar avronun üzerinde AB kalkınma fonu yatırımı yaptığı bir dönemde yatırım ve reform süreçlerini de riske atmaktadır.
Bu ortamda Avrupa genelinde yükselişte olan aşırı sağın Portekiz’deki etkisi de dikkat çekmektedir. Chega (Enough) partisi, son seçimlerde tarihinin en iyi sonucunu elde ederek üçüncü sıraya yerleşmiştir. Bu bağlamda “Portekiz demokrasisi, radikal sağ ile merkez sağ arasındaki mesafeyi koruyabilecek mi?” sorusu kritik hale gelmektedir. Chega’nın potansiyel olarak kilit bir siyasi aktör olabileceği ve merkez sağ partilerin bu partiyle işbirliği yapıp yapmayacağının belirsiz olduğu vurgulanmaktadır. Merkez sağ, Portekiz ekonomisinin geçen yıl %1,9 büyüme kaydetmesi ve %6,4 seviyesinde olan işsizlik oranının AB ortalamasına yakın seyretmesi gibi ekonomik göstergelerin desteğini koruyacağını ummaktadır.[6]
Avrupa’da bu tarz hükümet krizlerinin artması, birkaç temel dinamikle açıklanabilir. İlk olarak, siyasi parçalanma birçok ülkede yönetimi zorlaştırmaktadır. Geleneksel merkez sağ ve merkez sol partiler güç kaybederken, aşırı sağ, aşırı sol ve popülist partiler yükseliştedir. Bu durum, çoğunluk hükümetlerinin kurulmasını engellemekte ve azınlık ya da kırılgan koalisyon hükümetleriyle yönetimi sürdürebilmeyi zorlaştırmaktadır. İkinci olarak, sosyal ve ekonomik belirsizlikler, hükümetlerin istikrarını tehdit etmektedir. Artan enflasyon, enerji krizleri, göç dalgaları ve Ukrayna’daki savaş gibi faktörler, Avrupa’daki hükümetler için ciddi sınamalar yaratmaktadır. Halkın ekonomik sıkıntılara karşı duyarlılığı, hükümetlere olan güveni sarsarak siyasi krizleri tetiklemektedir. Üçüncü olarak, kurumsal ve demokratik sistemlerin zorlanması, Avrupa’da siyasi istikrarsızlığı arttırmaktadır. Bazı ülkelerde yolsuzluk skandalları, hükümetlerin düşmesine neden olurken, bazı ülkelerde popülist partilerin yükselişi ve geleneksel partilerin radikalleşmesi demokratik süreçleri zorlaştırmaktadır.
Özellikle son yıllarda İspanya, Belçika, Hollanda, İtalya ve şimdi de Portekiz gibi ülkelerde sık sık hükümet krizleri bu durumu özetler niteliktedir. Bu krizler, Avrupa’nın küresel rekabet gücünü ve ortak politikalarını da olumsuz etkilemektedir. AB’nin karar alma süreçleri, üye ülkelerdeki siyasi belirsizlikler nedeniyle aksamaktadır. Bu durumun kısa vadede düzelmesi zor görünmektedir. Ancak siyasi partilerin uzlaşma kültürünü geliştirmesi ve daha kapsayıcı hükümet modelleri oluşturması, Avrupa’daki istikrarsızlığı azaltabilir. Aksi takdirde seçmenlerin sisteme duyduğu güvensizlik büyüyerek popülist ve aşırı uçtaki partilerin daha da güçlenmesine yol açabilir.
Portekiz siyasetindeki bu istikrarsızlık, Avrupa’daki daha geniş çaplı eğilimlerin bir yansıması olarak görülebilir. Geleneksel partilerin güven kaybetmesi, seçmenlerin siyasete duyduğu güvensizliğin artması ve sık sık yapılan erken seçimlerin “normalleşmesi” bu sürecin başlıca unsurlarıdır.[7] Ülkede geleneksel merkez sağ ve merkez sol partiler, azalan halk desteği nedeniyle çoğunluk sağlayamazken, popülist partilerin yükselişi siyasal parçalanmayı derinleştirmektedir. Son hükümetin çöküşü hem yolsuzluk iddiaları hem de zayıf koalisyon yönetiminin kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Ancak daha önce 2028 yılında yapılması planlanan genel seçimlerin erkene alınması, siyasi dengeleri tamamen değiştirebilir.
Chega gibi aşırı sağcı partilerin yükselişi, popülist söylemlerin güçlenmesine yol açacak konumdadır. Ayrıca ülkede ekonomik büyüme devam etse de politik belirsizlik, AB açısından olumsuz etkiler getirebilir. Bu süreç, Portekiz’in sadece iç siyaseti için değil, AB ile ilişkileri açısından da kritik olacaktır. Yeni kurulacak hükümetin istikrarlı olup olmayacağı, Portekiz’in ekonomik ve sosyal politikalarını belirlemede kilit rol oynayacaktır. Ancak, eğer siyasi bölünmüşlük devam ederse, Portekiz’in Avrupa’da zayıflayan yönetimlerden biri olarak anılması kaçınılmaz hale gelebilir.
[1] Helena Alves & Joseph Wilson, “What to know about the collapse of Portugal’s government”, AP News, https://apnews.com/article/portugal-politics-government-collapse-elections-7d58c1ac7723cca96fc2b4f3ae542034, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[2] “Portugal faces third election in three years as government loses confidence vote”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2025/mar/11/portugal-faces-third-election-in-three-years-as-government-loses-confidence-vote, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[3] Aynı yer.
[4] Aynı yer.
[5] Alison Roberts, “Portugal elections loom as PM loses confidence vote”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/cgm1nzj2yvko (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[6] Barry Hatton, “Portugal is to hold an early election in May after minority government’s fall”, AP News, https://apnews.com/article/portugal-government-early-election-6f41bf30ce32d6f911c33e623f48127d, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[7] Aynı yer.