Analiz

Polonya’nın Jeopolitikle İmtihanı: İkilemler ve Sınamalar

Rusya-Ukrayna Savaşı aynı zamanda Polonya’nın bölgesel liderlik isteğinin gerçekleştirilmesi açısından bir araca dönüşmüştür.
Varşova’nın ABD eliyle kendi oyun kurucu özelliklerini pekiştirme çabası kısa vadede bir sonuç doğurabilir.
Avrupa’daki en önemli tarihsel güçlerden biri olarak Polonya, kıta politikalarında daha fazla söz sahibi olmayı öncelemektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Polonya, tarihsel olarak Avrupa’daki büyük güç politikalarının merkezinde yer alan ülke konumundadır. Rusya ve Almanya gibi güçlü ve iddialı komşuların varlığı, Polonya tarihinin ve sosyo-politik hayatının yönünü tayin etmiştir. Rusya ve Almanya, jeopolitik perspektifte pek az konuda aynı düşünceyi paylaşmaktaydılar. İki ülkenin anlaştığı konu ise Polonya’nın Avrupa’daki durumuyla ilgiliydi. Her iki devlet Polonya üzerinde stratejik etki oluşturmayı doğal bir hak olarak görmekteydiler. Bu tarihsel gerçeklik, Polonya’yı potansiyel mücadele alanı haline getirmekteydi.

Polonya’nın jeopolitik ikilemleri 19. yüzyıl boyunca kendini iyice göstermiştir. 20. yüzyılın başları ise Polonya jeopolitik okulunun ortaya çıktığı bir dönemdir. Leh jeopolitik okulunun öncüsü sayılan Eugeniusz Romer, Polonya’nın ayakta kalması için sürekli inisiyatif almasının ve oyun kurucu bir niteliğe kavuşmasının önemine dikkat çekmekteydi. Söz konusu nitelik, Polonya’ya dış politikada daha iddialı bir konum kazandıracaktı. Mamafih, bu dönemde Polonya’nın Almanya’yı daha büyük bir tehdit olarak ele aldığı söylenilebilir.

Leh jeopolitik okulunun önemli temsilcilerinden olan Roman Dmowski’nin 1908 yılında kaleme aldığı “Almanya, Rusya ve Polonya sorunu” (Niemcy, Rosja i kwestia polska) eserinde, Almanya’nın Polonya’nın “tarihi düşmanı” olduğu düşüncesine güçlü bir vurgu yapılmaktaydı. Diğer jeopolitik yaklaşımlarda ise Rusya’nın Polonya tarihindeki olumsuz rolüne dikkat çekilmekteydi. Böylece Polonya’nın yaşadığı tarihsel çelişkiler, ikilemler, çekinceler ve korkular Leh jeopolitik okuluna somut bir şekilde yer edinmişti.

Günümüzde Polonya coğrafi konumu nedeniyle, yine büyük güç politikalarının barometresi rolünü oynamayı sürdürmektedir. Rusya-Ukrayna Savaşı, Polonya’nın Orta ve Doğu Avrupa’daki rolüne dair tartışmaları tekrar su yüzüne çıkarmıştır. Polonya’nın Soğuk Savaş sonrası izlediği politikalara bakıldığında, bu ülkenin iki güçlü komşusundan korunmak için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere gibi aktörlerle daha yakın işbirliğini benimsediğini gözlemlemek mümkündür. Polonya’nın ABD-İngiltere odaklı jeopolitik tasavvurlara daha fazla meyletmesinin nedeni yukarıda bahsedilen çekince ve ikilemlerin bir sonucuydu.

ABD ve İngiltere’nin verdiği destek, Eugeniusz Romer’in işaret ettiği oyun kurucu özelliklerin sınırlı da olsa Leh jeopolitiğine sirayet etmesine zemin hazırlamıştır. Kuşkusuz, Romer’in belirlediği jeopolitik kabiliyetlerin gerçekleşmesi için Polonya’nın bağımsız ve esasında kendi başına bir jeopolitik oyuncu olması gerekmekteydi. Bu çerçevede ABD ve İngiltere’nin sağladığı destek, Polonya’ya yalnızca sınırlı bir alan açmaktaydı. Bununla birlikte söz konusu alan, Polonya’nın Rusya ve Almanya’dan “eş zamanlı olarak korumak için” bir dizi fırsatlar doğurmaktaydı.

2015 yılında yapılan parlamento seçimlerde iktidara gelen milliyetçi-muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi, İkinci Dünya Savaşında Almanya’nın Polonya’ya verdiği ekonomik, sosyal ve insani zararların karşılanması gerektiğini savunmaktaydı. Bu nedenle yüklü bir tazminat ödenmesini talep eden bir yaklaşıma sahipti. Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası tazminat talebi daha fazla dile getirilmeye başlanmıştır. Polonya, Almanya’nın sebep olduğu zararın 1,40 trilyon dolar olduğunu hesaplamıştır. Fakat Almanya birçok defa savaşla ilgili mali taleplerle çok önceden uzlaşmaya gidilmiş olduğunu dillendirmekteydi.[1] 2023 yılında yapılan seçimler sonucunda Başbakan seçilen liberal eğilimli Donald Tusk, eski Başbakan Mateusz Morawiecki ve hükümetinin aksine, savaş tazminatı konusunda ısrarlı bir tutum sergilememektedir.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlangıcında Polonya’nın savaşa çok fazla angaje olması birçok jeopolitik soruları beraberinde getirmişti. Ukrayna coğrafyası, Polonya’nın tarihsel ve jeopolitik olarak arzu ettiği bağımsız oyuncu olma stratejisi açısından kilit öneme sahiptir. Özellikle Ukrayna’nın batısı, Leh jeopolitiği açısından hem tarihsel-nostaljik hem de var oluşsal bağlamlarda önem ihtiva etmektedir.

Rusya-Ukrayna Savaşı aynı zamanda Polonya’nın bölgesel liderlik isteğinin gerçekleştirilmesi açısından bir araca dönüşmüştür. Bu liderlik çabası Polonya’nın ABD ve İngiltere destekli bir yeni jeopolitik hattın ortaya çıkmasıyla ve bu hattın Doğu Avrupa ve Baltık sahasında aktif bir şekilde yer almasıyla mümkündü. Böylece Varşova, Rusya ve Almanya’nın yerine, bölgedeki Amerikan varlığının pekişmesini kısa ve orta vadede kendi çıkarları açısından olumlu değerlendirmektedir. Uzun vadede ise bağımsız bir stratejik muhtevayla bölgedeki konumunu iyileştirmeyi çabalamaktadır.

Polonya’nın Doğu Avrupa ve Baltıklardaki bölgesel liderlik çabaları sadece bölgedeki büyük güçlerin değil, aynı zamanda Macaristan ve Romanya gibi aktörlerin temkinle izlediği bir politika olarak karşımıza çıkmaktadır. Polonya’nın 2015 yılında ortaya attığı Üç Deniz Girişimi (Baltık-Karadeniz-Adriyatik), esasında Berlin-Paris-Moskova aksına yönelik ABD destekli jeopolitik yanıtlardan biri olarak değerlendirilebilir. Bu girişim aynı zamanda Polonya’nın uzun vadedeki stratejik hedefi olan ve tarihsel bir bağlam ifade eden “Rzeczpospolita” arzusuyla örtüşmektedir. 2020 yılında ileri sürülen ve Polonya, Ukrayna ve Litvanya’yı bir araya getiren Lublin Üçgeni Girişimi de aynı şekilde ele alınabilir.  Lublin Üçgeni, söz konusu üç ülkenin 2014 yılında oluşturduğu ortak askeri birlik temelinde bir gelişim göstermiştir. Ortak askeri birlik, 2016 yılından bu yana Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nde NATO standartlarının uygulanmasını amaçlayan eylemlerin önemli bir unsuru olmuştur.

Varşova’nın ABD eliyle kendi oyun kurucu özelliklerini pekiştirme çabası kısa vadede bir sonuç doğurabilir. Ancak orta ve uzun vadede bölgedeki fay hatları üzerinde olumsuz bir etki bırakması da mümkündür. Diğer taraftan Leh ekonomisi açısından Rusya ve Almanya’yla var olan etkileşim hayati önem taşımaktadır. Bu noktada ekonomi-jeopolitik ikilemi daha fazla ön plana çıkmaktadır.

Polonya’nın sahip olduğu tarihsel arka plan zengin bir jeopolitik ve jeostratejik kaynak sunmaktadır. Avrupa’daki en önemli tarihsel güçlerden biri olarak Polonya, kıta politikalarında daha fazla söz sahibi olmayı öncelemektedir. Fakat bunu yaparken bölgedeki jeopolitik fay hatları üzerinde yürümektedir. Bu fay hatları Avrupa’nın savaş tarihiyle anılmaktadır. Bu nedenle Polonya’nın eylemleri kendisi açısından birçok ikilemi ve sınamayı beraberinde getirmektedir.


[1] “Polonya’nın rekor savaş tazminatı talebine Almanya’dan ‘konu kapandı’ cevabı”, Euronews, https://tr.euronews.com/2023/01/03/polonyanin-rekor-savas-tazminati-talebine-almanyadan-konu-kapandi-cevabi, (Erişim Tarihi: 24.05.2024). 

Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU
Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU
Doç. Dr. Halit HAMZAOĞLU, lisans eğitimini 2006 yılında Bakü Devlet Üniversitesi Bölgesel Çalışmalar Bölümü’nde almıştır. Yüksek lisans ve doktora eğitimini ise 2007-2013 yılları arasında, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı’nda tamamlamıştır. Hamzaoğlu, Post-Sovyet Ülkelerin dış politikası ve jeopolitik temel uzmanlık alanlarıdır. Genel anlamda Avrasya coğrafyasının siyasi düşünce tarihine ilgi duymaktadır. Çok iyi derecede Rusça ve iyi derecede İngilizce bilen Hamzaoğlu, 2017 senesinden itibaren, Kars Kafkas Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Benzer İçerikler