Pekin-Washington Hattında Gerilimi Azaltma Çabası: Blinken’in Pekin Ziyareti

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 18-19 Haziran 2023 tarihlerinde Pekin’i ziyaret etmiştir. Söz konusu ziyaret, beş yıl aranın ardından ABD’den Dışişleri Bakanı düzeyinde Çin’e yapılan ilk ziyaret olması hasebiyle büyük önem arz etmektedir.

Bilindiği üzere iki ülke arasındaki münasebetler, gergin bir muhtevaya sahiptir. Bunun temel nedeni ise Çin’in küresel sistem üzerindeki artan etkisidir. Zira Çin, büyüyen ekonomik gücü hasebiyle dünyanın ikinci büyük ekonomisi seviyesine ulaşmıştır[1] ve bu nedenle de küresel siyasetteki etkisini her geçen gün daha da arttırmaktadır. Bu da Pekin’in Washington’un tek küresel süper güç olma vasfına meydan okumasını beraberinde getirmektedir. Nitekim mevcut veriler, Çin’in 2032 yılında ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacağına işaret etmektedir.[2]

Üstelik Pekin, 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından ilan edilen Kuşak ve Yol Girişimi’nin etkisiyle dünyanın farklı coğrafyalarındaki devletlerle olan ilişkilerini de geliştirmekte ve uluslararası ticaretteki etkisini arttırmaktadır. Bunu yaparken de de-dolarizasyon arayışlarına öncülük ederek yuanın doların yerini almasına dönük bir çaba sarf etmektedir. Kuşkusuz bu süreç, Pekin’in siyasi nüfuzunun artmasına da yol açmaktadır. Nitekim Çin, uluslararası siyasetteki etkisini bloklar inşa ederek değil; işbirliği köprüleri yaratarak arttırmakta ve devletlerle karşılıklı saygıya dayalı bir şekilde kazan-kazan mantığı üzerinden şekillenen ilişkiler geliştirmektedir. Çin’in daha önce hiçbir devleti işgal etmemiş olması ve ilişki kurduğu aktörlerle münasebetlerinde “iç meselelere karışmama” hassasiyetiyle hareket etmesi, aktörlerin Pekin’e olan yaklaşımını olumlu etkilemektedir.

Tüm bunlara ek olarak Çin, uluslararası sistemde hegemon güç konumuna ulaşan devletten beklenen “barışı inşa edebilen devlet” konumuna ulaşmaya hazırlandığının işaretlerini verircesine Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme sürecine arabuluculuk yapmış ve Rusya ile Ukrayna’yı uzlaştırmaya dönük girişimlerde bulunmuştur. Ayrıca son dönemde Çin’in Filistin-İsrail hattında da barış yapıcı aktör olmaya dönük bir diplomasi yürüttüğü görülmüştür. Elbette bu süreçler, Çin’in imajına olumlu katkı yapmaktadır.

Dahası Çin-ABD ilişkilerinde dış ticaret hacminde açık veren taraf da ABD’dir. Üstelik ABD’nin hegemonyasının temel sac ayağı olan Avrupa ülkelerinin de Çin’le ekonomik ilişkilerinde ciddi bir karşılıklı bağımlılık durumu söz konusudur. Yani Washington, Pekin’e karşı müttefiklerini konsolide etmekte yetersiz kalmaktadır. Esasen önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e karşı ticaret savaşlarını başlatmasının nedeni de budur. Zira Pekin-Washington hattındaki rekabette dinamik olan taraf Çin’dir.

Tahmin edileceği üzere Washington yönetimi, Pekin’in uluslararası siyasette artan etkisinden rahatsızdır. Aslında bu rahatsızlıktan ötürü ABD, jeopolitik anlamda paradigma değişikliğine gitmiştir. Washington yönetiminin Afganistan ve Irak gibi ülkelerden çekilmesi, bir noktada Avrasya’ya egemen olmayı öngören “Kara Hakimiyeti Teorisi”nden vazgeçmeyi içermektedir. Yani Beyaz Saray’da oturan karar alıcılar, ABD’nin tek kutuplu dünyayı sürdürebilmesi için “Kenar Kuşak”a ve denizlere egemen olması gerektiği kanaatine varmıştır. Bu da Kara Hakimiyeti Teorisi’nden “Deniz Hakimiyeti Teorisi” ile “Kenar Kuşak Teorisi”nin sentezine dayalı bir kuramsal çerçeveye geçiş anlamına gelmektedir.

Mevzubahis durumun yansıması olarak ABD, jeopolitik düzeyde Soğuk Savaş esnasında Sovyetler Birliği’ne karşı uyguladığı stratejinin bir benzerini Çin’e karşı hayata geçirmek istemektedir. Bu da Irak ve Afganistan gibi ülkelerden çekilen Washington yönetiminin Asya-Pasifik Bölgesi’ne odaklanmasını beraberinde getirmektedir. ABD’nin öncülüğünde Asya-Pasifik Bölgesi ülkeleriyle hayata geçirilen ANZUS, QUAD ve AUKUS gibi paktlar da bundan kaynaklanmaktadır. Yani Washington, Asya-Pasifik’te Çin karşıtı bir blok inşa etme gayreti içerisindedir. 

Tüm bunlara ek olarak ABD, Çin’e birtakım zaaflarının olduğunu hatırlatmak ve gerektiğinde yumuşak karnına oynayacağı mesajını iletmek maksadıyla başta Tayvan Sorunu olmak üzere Hong Kong Meselesi ve Tibet Sorunu’nu tırmandırabileceğine ilişkin sinyaller de vermektedir. Fakat Washington yönetiminin Çin’e karşı yürüttüğü bu sert politikada başarı elde ettiğini söylemek mümkün değildir. Çünkü başta ABD’nin Asya-Pasifik’te konsolide ettiğini düşündüğü müttefikleri olmak üzere çeşitli aktörler, Çin’le örneğin Güney Çin Denizi’nden mütevellit birtakım ihtilaflar yaşasalar da ekonomik münasebetleri sürdürme arzusu içerisindedir. Avustralya’nın tavrı bu konuda güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Benzer bir şekilde ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Moskova yönetimini hedef alan yaptırımlar ve Kiev yönetimine yapılan yardımlar noktasında konsolide etmeyi başardığı Avrupa’yı, Çin’e karşı harekete geçirememektedir. Bilakis Kıta Avrupası, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın uzamasından dahi rahatsızdır ve bu konuda ABD’den farklı düşünmekte; hatta Çin’in arabuluculuk girişimlerini desteklemektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 5-7 Nisan 2023 tarihlerinde gerçekleştirdikleri Pekin ziyareti de bunu teyit etmiştir. Dahası Macron, bahse konu olan ziyaretin akabinde Avrupa’nın stratejik özerkliğinin güçlendirilmesi ihtiyacına dikkat çeken açıklamalarda da bulunmuştur.[3]

Anlaşılacağı gibi ABD, Çin’e karşı baskıyı arttırıp rekabeti tırmandırsa da hedefine ulaşması kolay değildir. Üstelik Tayvan Boğazı ekseninde yaşanacak bir sıcak çatışmanın iki ülke arasında “kaybet-kaybet” temelli bir krize sebebiyet vermesi de kaçınılmaz gözükmektedir. Oysa devletler, son kertede ulusal çıkarlarını merkeze olan rasyonel birimlerdir. Bu nedenle de Pekin-Washington hattındaki münasebetleri yumuşatmaya dönük bir arayış ortaya çıkmıştır. Esasen bu arayış, 2022 yılının Kasım ayında ABD Başkanı Joe Biden’ın G-20 Zirvesi vesilesiyle Şi’yle bir araya geldiği toplantıyla gün yüzüne çıkmıştır. Nitekim bahse konu olan zirvede Biden’ın Şi’ye “Çin ile ABD arasında “Yeni Soğuk Savaş” olmayacak” demesi oldukça mühimdir.[4] Blinken’in Pekin ziyaretini de söz konusu arayış kapsamında ele almak mümkündür. Bu nedenle de 4 Şubat 2023 tarihinde yaşanan “Casus Balon Krizi” sebebiyle ertelenen Blinken’in Çin ziyareti, 18-19 Haziran 2023 tarihlerinde gerçekleşmiştir.

Ziyaret esnasında Blinken, öncelikle 18 Haziran 2023 tarihinde Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang’la görüşmüştür. Bu görüşmeye ilişkin açıklamasında ABD Dışişleri Bakanı, ziyaretinin amacının iki ülke arasındaki ilişkinin “sorumlu bir şekilde yönetilmesi” ve “yanlış hesaplar yapılmasından kaçınılması” olduğunu dile getirmiştir.[5] Buna karşılık Çin Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hua Chunying ise “Umarım bu toplantı Çin-ABD ilişkilerini iki başkanın Bali’de üzerinde anlaşmaya vardıkları noktaya döndürmeye yardımcı olabilir.” diyerek G-20 Zirvesi vesilesiyle Şi ile Biden arasında gerçekleşen görüşmeye atıf yapmıştır.[6] Qin’in de “Zor konuların hepsini bir veya iki toplantıda çözeceğimize dair kimsenin bir önyargısı yoktu.” şeklinde açıklamada bulunması, taraflar arasındaki diyaloğun sürdürüleceğinin habercisidir.[7] 19 Haziran 2023 tarihinde ise Blinken, Şi’yle görüşmüştür. Toplantıya dair değerlendirmesinde Blinken, “İlişkilerin bir istikrarsızlık noktasında olduğu açıktı.” demiş ve sözlerine “Her iki taraf da onu istikrara kavuşturmak için çalışma gereğini kabul etti.” şeklinde devam etmiştir.[8] Buna karşılık Şi ise şu açıklamada bulunmuştur:[9]

“Dünyanın genel olarak istikrarlı bir Çin-ABD ilişkisine ihtiyacı var ve Çin ile ABD’nin anlaşıp anlaşamayacağı insanlığın geleceği ve kaderi üzerinde bir etkiye sahip.”

Anlaşılacağı üzere taraflar, aralarındaki rekabetin sıcak çatışmaya evrilmesinden kaçınmaktadır. Şi’nin yukarıdaki sözleri ise sistemik yapının akıbetine dair yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir. Belki de taraflar arasında alan ve sektör paylaşımını içeren bir pazarlık dahi olabilir. Ekonomik münasebetlerdeki karşılıklı bağımlılık da bunun mümkün olabileceğine işaret etmektedir. Zaten Blinken, Şi’yle görüşmesi esnasında “Başkan Biden, ABD ve Çin’in ilişkimizi yönetme yükümlülüğü ve sorumluluğu olduğuna inandığı için benden Pekin’e gitmemi istedi.” açıklamasında bulunmuştur.[10]  Bununla birlikte Blinken’in Pekin ziyaretine rağmen Biden’ın 21 Haziran 2023 tarihinde yaptığı konuşma sırasında Şi’ye “diktatör” demesi, her şeye rağmen gerilimin tamamen sona ermeyeceği ve çeşitli konulardaki ihtilafın devam edeceği manasını taşımaktadır.[11] Aynı zamanda ABD Başkanı’nın mevzubahis sözleri, Washington yönetiminin “demokrasiler ittifakı” adı altında Çin karşıtı propagandaya devam edeceğini gözler önüne sermiştir.

Sonuç olarak iki ülkenin yaşanan ihtilafların sıcak çatışmaya dönüşmesini önlemek maksadıyla diyaloğu sürdüreceği ve krizleri tırmandırmaktan sakınacağı; fakat Pekin-Washington hattındaki rekabetin de devam edeceği öngörülebilir. Bu süreçte ABD, demokrasi vurgusu üzerinden müttefiklerini konsolide etmeye çalışacak gibi gözükmektedir. Çin’in ise kazan-kazan temelli ilişkileri ve kriz alanlarındaki barış yapıcı rolünü ön plana çıkarmayı sürdüreceğini öngörülebilir.


[1] Neslihan Topcu, “How Did China Transform into a Big Economy?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/how-did-china-transform-into-a-big-economy/?lang=en, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[2] Frank Tang, “China to Overtake US as World’s Top Economy in 2032 Despite Washington Hostilities, State Think Tank Predicts”, SCMP, https://www.scmp.com/economy/china-economy/article/3099951/china-overtake-us-worlds-top-economy-2032-despite-washington, (Erişim Tarihi: 21.06.2023)

[3] Doğacan Başaran, “Macron and Leyen’s Visit to Beijing: Europe’s Search for Strategic Autonomy and the Russia-Ukraine War”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/macron-and-leyens-visit-to-beijing-europes-search-for-strategic-autonomy-and-the-russia-ukraine-war/?lang=en, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[4] Mehmet Seyfettin Erol, “ABD-Çin Arasında Yeni Soğuk Savaş’tan Yeni Bir Paylaşıma mı?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/abd-cin-arasinda-yeni-soguk-savastan-yeni-bir-paylasima-mi/, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[5] “ABD Dışişleri Bakanı Blinken Çin’de”, TRT Haber, https://www.trthaber.com/haber/dunya/abd-disisleri-bakani-blinken-cinde-775759.html, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[6] “Blinken, Qin Hold ‘Candid’ Talks, US and China Agree to Meet Again”, Reuters, https://www.reuters.com/world/blinken-set-arrive-beijing-with-hopes-low-any-breakthrough-2023-06-17/, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[7] “Blinken Holds High-Stakes Talks in China Amid Rising Tensions between World’s Two Superpowers”, CNN, https://edition.cnn.com/2023/06/17/politics/blinken-beijing-visit-expectations/index.html, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[8] “Blinken Touts ‘Progress’ Made in Highly-Anticipated Beijing Meetings”, CNN, https://edition.cnn.com/2023/06/18/china/blinken-china-visit-wang-yi-meeting-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

[9] Aynı yer.

[10] “Secretary Antony J. Blinken and People’s Republic of China President Xi Jinping Before Their Meeting”, U.S. Depertmant of State, https://www.state.gov/secretary-antony-j-blinken-and-peoples-republic-of-china-president-xi-jinping-before-their-meeting/, (Erişim Tariih: 21.06.2023).

[11] “China Lashes Back as Biden Labels Xi A ‘Dictator’”, Reuters, https://www.reuters.com/world/biden-calls-chinese-president-xi-dictator-2023-06-21/#:~:text=KENTFIELD%2C%20California%2FBEIJING%2C%20June,both%20sides%20to%20lower%20tensions., (Erişim Tarihi: 21.06.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler