Çin, Rusya ve İran dışişleri bakan yardımcıları, İran’ın nükleer meselesine ilişkin üçlü toplantılarını 14 Mart 2025 Cuma günü Pekin’de gerçekleştirmiş ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi heyet başkanlarıyla bir araya gelerek nükleer meseleye ilişkin beş maddelik önerilerini açıklamıştır. Derinlemesine görüşmelerde bulunan taraflar, ortak bir bildiri yayınlamış ve siyasi, diplomatik temas ve diyaloğun tek uygulanabilir çözüm olduğu yinelenmiştir. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, tüm tarafları yaptırım, baskı ve güç tehditlerinden vazgeçmeye, gerilimi tırmandıracak eylemlerden kaçınmaya çağırdıklarını söylemiştir.[1]
Toplantıda barışçıl amaçlara hizmet etmesi yönünde İran’ın nükleer faaliyetlerinin desteklenmesi vurgusu, bölgesel ve küresel dengeleri değiştirme noktasında da oldukça önem taşımaktadır. Çünkü taraflar arasındaki bu ittifak, Ortadoğu’da etkili bir aktör olarak öne çıkan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) karşısında bir denge unsuru oluşturmaktadır. Ayrıca İran’a uygulanan yaptırımlara karşı Çin ve Rusya’nın Tahran’ın yanında yer alması hem petrol ve doğalgaz gibi bölgedeki enerji kaynaklarına erişimlerini kolaylaştıracak hem de İran’ın bölgesel gücünü artıracaktır. Fakat, İran’ın nükleer faaliyetinin artmasıyla birlikte nükleer silah geliştirme potansiyelini artırması, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ortadoğu’nun güvenliğine ilişkin endişe duymalarına yol açmaktadır.
Pekin Toplantısı, Çin, Rusya ve İran’ın siyasi bir çözümü teşvik etmek için gösterdikleri yapıcı bir çaba olmuştur.[2] Bu sayede siyasi güven ortamının oluşması ve bölgesel istikrarın pekiştirilmesini sağlanmıştır. Dahası İran’a yönelik yaptırımlar, Çin ve Rusya desteği karşısında etkisini yitirmiş, çok merkezli yapıya evrilen küresel düzeni bir kez daha gözler önüne sermiştir. Her geçen gün ABD ve Batı merkeziyetçiliğine alternatif güç unsurlarının ortaya çıkması ise uzun vadede dengeli ama aynı zamanda daha karmaşık bir süreci beraberinde getirerek stratejik ittifakların önemini artıracaktır.
Diğer taraftan Mao Ning, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesi ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) bir katılımcısı olarak Çin’in İran nükleer meselesinin siyasi ve diplomatik yollarla çözülmesini, uluslararası nükleer silahların yayılmasını önleme rejiminin sürdürülmesini ve Orta Doğu’da barış ve istikrarın teşvik edilmesini desteklediğini kaydederken[3] üç ülke, siyasi ve diplomatik angajmanın yanı sıra karşılıklı saygı ilkesine dayalı diyaloğun tek uygulanabilir ve pratik seçenek olmaya devam ettiğini yinelemiştir.[4]
İran’ın nükleer programı, Çin açısından başta enerji güvenliği olmak üzere 2021 yılında iki ülke arasında imzalanan 25 yıllık stratejik işbirliği anlaşması da dahil olmak üzere ekonomik çıkarlarını yakından ilgilendiren bir meseledir. Ayrıca İran, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) konusunda da stratejik bir geçiş noktası oluşturmaktadır. Bu nedenle Çin, bölgedeki faaliyetlerini artıracak ve özellikle Batı etkisine karşı ittifaklarını güçlendirme doğrultusunda adımlar atacaktır. Aynı şekilde Rusya’da Batı yaptırımlarının bir süre etkisi altında kalmış bir ülke olarak İran’a destek vermek de Ortadoğu’da bir denge siyasetinin oluşmasına katkı sağlamaktadır.
10 yıl önce imzalanan İran nükleer anlaşmasının kritik bir noktaya geldiğinden bahseden Fudan Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Direktörü Sun Degang, Global Times’a verdiği demeçte, bu sorunu çözmek için temelde iki yaklaşım olduğunu söylemiştir. Yaklaşımlardan biri, ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin ardından Trump yönetimi sırasında görüldüğü gibi aşırı baskıya dayanan ABD stratejisidir. Sun, bunun İran’ın uranyum zenginleştirme sürecini hızlandırmasına yol açtığını ve nükleer silahların yayılması riskini arttırdığını belirtmiştir. Sun, Çin’in tüm tarafların diyalog kurduğu, farklılıkları bir kenara bırakarak ortak bir zemin aradığı ve nihayetinde nükleer anlaşma üzerinde uzlaşmaya vardığı bu süreçte kilit bir rol oynadığına dikkat çekmiştir.[5]
Trump yönetiminin öngörülemezliği ve olağan dengeleri değiştireceği söylenebilir. Trump, 2018 yılındaki ilk döneminde, 2015’te İran’ın nükleer faaliyetlerinin sınırlandırılması karşılığında yaptırımları kaldıran KOEP anlaşmasından çekilmiştir. Bu da İran’a olan baskıları artırarak onun nükleer silah üretmeye yönelik eğilimini artırmıştır. Sun Degang’ın da bahsettiği üzere ABD’nin tek taraflı baskı stratejisi, İran’ı nükleer programından vazgeçirmek yerine programın daha da hız kazanmasına neden olmuştur. Bu durumun devam etmesi, Ortadoğu’da Batı karşıtı bir bloğun güçlenmesine ve İsrail, Suudi Arabistan gibi ABD ile yakın müttefik içerisinde olan ülkelerin de daha sert politikalar benimsemesine yol açarak bölgede bir istikrarın sağlanmasını zorlaştıracaktır.
Sun Degang’ın üzerinde durduğu bir diğer konu olan çok taraflı diplomasi yaklaşımı ise 2015 yılındaki anlaşmanın devamı ve uluslararası arenada bir işbirliği ortamının sağlanması açısından önem taşımaktadır. Tam bu noktada Çin, kilit bir rolü üstlenmektedir. Çin’in arabulucu tutumunun ABD tarafından da desteklenmesi halinde İran’ın nükleer programının sınırlandırılması mümkün olacak, bölgede daha dengeli işbirliğine dayalı bir yapının oluşması sağlanacaktır. Zira bu süreçte Rusya ve Çin gibi aktörlerin rolü artarken, ABD’nin etkisi azalacak, Ortadoğu’da Doğu-Batı ekseninde jeopolitik olarak çok aktörlü ve çok merkezli yapıların ortaya çıktığı bir güç dengesi oluşacaktır.
Pekin Toplantısı, “yumuşak güç” kavramının izlerine rastlanan bir unsur olmuş ve küresel düzeydeki önemine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda Çin, arabuluculuğu üstlenerek diplomatik diyalogların altını çizmiş, Batı’ya alternatif bir müttefik olarak İran’ın yanında yer almış böylece barışçıl ve çözüm odaklı aktör olma kimliğini pekiştirmiştir. Rusya ise Pekin Toplantısı’nda yer alarak Batı karşısındaki dayanıklılığına vurgu yapmış, Ukrayna Savaşı’ndaki askeri güç imajının yanı sıra diplomasi yoluyla barışçıl çözümden de yana bir aktör olduğunu göstererek hem savaşçı hem de arabulucu yönünü ortaya koymuştur.
Çin, İran ve Rusya’nın hem Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) hem de BRICS’in bir parçası olması da bu noktada tarafların çok taraflı diplomasi yoluna giderek daha koordineli ve istikrarlı bir şekilde ortaklaşa çabalarını pekiştirmelerine olanak sağlayacaktır. Pekin Toplantısı sayesinde küresel dengeleri değiştirmeye ve diplomasiye yönelik stratejiler vurgulanmış ve İran, bu stratejilerde kilit bir ortak olarak yer almıştır. Bu toplantı, Batı’ya alternatif güç unsurlarının arttığı uluslararası arenanın önemli bir parçası olmuştur. Bu kapsamdaki üç ülke ise artık ABD merkezli tek kutuplu dünya düzenin son bulup çok kutuplu dünya düzenine giden sürecin hız kazandığına dair önemli bir mesaj vermiştir.
[1] “China makes five-point proposals on Iran nuclear issue, calling on relevant parties to abandon pressure, sanctions” Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202503/1330125.shtml, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[2] Aynı Yer.
[3] “MOFA: China-Russia-Iran meeting is Beijing’s latest diplomatic effort”, CGTN, https://news.cgtn.com/news/2025-03-13/MOFA-China-Russia-Iran-meeting-is-Beijing-s-latest-diplomatic-effort-1BIfM1ERsU8/p.html, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[4] “China, Russia and Iran urge end to unlawful sanctions”, China Daily, https://www.chinadaily.com.cn/a/202503/14/WS67d3ceaba310c240449dad8d.html, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).
[5] “China, Russia, Iran endorse dialogue for nuclear solution”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202503/1330159.shtml, (Erişim Tarihi: 14.03.2025).