Analiz

Panama Kanalı Üzerindeki Egemenlik Tartışmaları ve Küresel Jeopolitik Gerilimler

Trump yönetiminin Batı Yarımküre politikaları, stratejik varlık kontrolü, göç ve yatırımlar açısından bölgesel gerilimlerin temel nedeni olmaya devam edecektir.
Trump'ın Panama Kanalı'na yönelik açıklamaları, ABD'nin Latin Amerika'daki tarihi müdahaleleriyle kıyaslanarak Washington'un egemenlik ve diplomasi anlayışına ilişkin kaygıları artırmıştır.
Latin Amerika politikalarında etkili bir figür olan Rubio, Washington'un bölgeye yönelik stratejilerinin belirlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Son dönemde Panama Kanalı’na ilişkin söylemler, jeopolitik gerilimleri, ulusal egemenlik krizlerini ve ekonomik çıkarlarla ilgili tartışmaları yeniden alevlendirmiştir. Panama Devlet Başkanı Jose Raul Mulino, ABD Başkanı Donald Trump’ın kanalın olası kontrolüne ilişkin açıklamalarına kesin bir dille karşı çıkmış ve Panama Kanalı’nın ABD ile müzakere edilmesi ihtimalini reddetmiştir. Trump’ın, kanalı Çin’in kontrol ettiği yönündeki kanıtlanmamış iddiaları bölgede diplomatik tedirginlik yaratmıştır. Mulino, kanalın Panama’nın yargı yetkisi ve idaresi altında olduğunu vurgulayarak herhangi bir müzakereye açık olmadığını belirtmiştir.

Küresel ticaret açısından hayati önem taşıyan 82 kilometrelik Panama Kanalı, 20. yüzyılın başlarında ABD tarafından inşa edilmiştir. Kanalın kontrolü, 1999 yılında Torrijos-Carter Antlaşmaları uyarınca Panama’ya devredilmiş ve Panama’nın tarafsızlığı garanti altına alınmıştır. Trump’ın, Çin’in kanal bölgesinde askeri varlığı olduğu ve kanalın işleyişini kontrol ettiği yönündeki iddiaları Panama hükümeti tarafından sert bir şekilde reddedilmiştir. Kanalın yönetimi, özerk bir kurum olan Panama Kanal İdaresi tarafından denetlenmektedir. Ayrıca, kanal çevresindeki bazı limanlar Hong Kong merkezli bir şirket tarafından işletilirken, diğer tesisler ABD, Singapur ve Tayvan menşeli firmalar tarafından yönetilmektedir.[1] Bu durum, Çin’in kanal üzerindeki tam kontrolüne ilişkin iddiaları geçersiz kılmaktadır.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Panama ziyareti, bölgedeki daha geniş jeopolitik riskleri gözler önüne sermektedir. Latin Amerika politikalarında etkili bir figür olan Rubio, Washington’un bölgeye yönelik stratejilerinin belirlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Rubio’nun ziyareti, Trump yönetiminin Çin’in Latin Amerika’daki artan etkisine karşı koyma hedefiyle de örtüşmektedir. ABD, özellikle Çinli şirketlerin stratejik bölgelerde faaliyet göstermesi nedeniyle Orta Amerika ülkeleriyle olan ekonomik ilişkileri ve yatırımları bağlamında güvenlik kaygılarını dile getirmektedir.[2]

Panama Kanalı’na ilişkin anlaşmazlığın ötesinde, göç politikaları da ABD-Latin Amerika ilişkilerini şekillendiren temel meselelerden biridir. Rubio’nun ziyareti, göç ve güvenlik kaygılarını ele almayı amaçlayan daha geniş kapsamlı bir bölgesel turun parçası olarak değerlendirilmektedir. Trump yönetimi, belgesiz göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi sürecini hızlandırmak amacıyla askeri uçakları kullanarak sınır dışı işlemlerini yoğunlaştırmıştır. Bu yaklaşım, başlangıçta ABD’nin sınır dışı uçuşlarını reddeden ancak sonrasında vatandaşlarını kendi şartlarıyla kabul etmeyi kabul eden Kolombiya ile diplomatik gerginliklere yol açmıştır. Yönetimin göçü kısıtlama politikası, bazı Latin Amerika ülkelerinin üçüncü ülke statüsü kapsamında sınır dışı edilen kişileri kabul etmesini gerektiren anlaşmalara ilişkin tartışmalara neden olmuştur.

Trump yönetiminin ABD’nin Batı Yarımküre’deki hakimiyetini yeniden tesis etme çabaları, farklı tepkilerle karşılanmaktadır. Kimileri, göç kontrolü ve ekonomik baskıya yapılan vurguyu yasadışı göçü ve yabancı nüfuzunu engellemek için gerekli bir strateji olarak görürken, kimileri ise bunu modern emperyalizmin bir biçimi olarak değerlendirmektedir. Trump’ın Panama Kanalı’na yönelik açıklamaları, ABD’nin Latin Amerika’daki tarihi müdahaleleriyle kıyaslanarak Washington’un egemenlik ve diplomasi anlayışına ilişkin kaygıları artırmıştır. Eleştirmenler, bu tür söylemlerin Rusya ve Çin gibi jeopolitik rakipleri cesaretlendirebileceğini ve küresel gerilimleri tırmandırabileceğini öne sürmektedir.

Çin’in Latin Amerika’daki genişleyen ekonomik etkisi, özellikle altyapı projeleri ve ekonomik anlaşmalar aracılığıyla bölgedeki jeopolitik dengeleri etkilemektedir. Panama dahil olmak üzere birçok Orta Amerika ülkesi, Çin’in “Tek Çin”politikasına uyum sağlayarak diplomatik tanınırlıklarını Tayvan’dan Pekin’e kaydırmıştır. ABD, Çin’in bölgedeki artan varlığının, özellikle Çinli firmaların stratejik ulaşım ve enerji altyapısı üzerinde kontrol sağlaması halinde, ulusal güvenlik açısından tehdit oluşturabileceğini dile getirmiştir. Bu endişeler, Rubio’nun Senato’daki onay duruşmalarında da gündeme gelmiş ve kendisi, Çin’in kanal bölgesindeki etkisinin ABD-Panama anlaşmalarındaki tarafsızlık koşullarını ihlal edebileceğini iddia etmiştir.

Bölgedeki artan gerilime rağmen, bazı analistler diplomatik çözüm için alan bulunduğunu düşünmektedir. Diplomatik çabalar, gerilimi tırmandırmaktan ziyade, Panama’nın egemenliğine saygı gösterirken adil ve şeffaf ekonomik uygulamalar sağlamaya odaklanabilir. Panama hükümeti, yabancı yatırımların ulusal düzenlemelere uyması gerektiğini vurgulayarak hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını bir kez daha teyit etmiştir. Trump’ın suçlamalarının ardından CK Hutchinson şirketinin devlete yaptığı ödemelerin denetlenmesi, Panama’nın bağımsız yönetimini sürdürme çabalarının bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, Panama Kanalı’na ilişkin tartışmalar, tarihi miras, ekonomik çıkarlar ve jeopolitik rekabetin kesiştiği karmaşık bir mesele olarak öne çıkmaktadır. Trump yönetimi, Batı Yarımküre’deki stratejik varlıklar üzerindeki kontrolünü yeniden tesis etmeye çalışırken, göç ve yabancı yatırımlara ilişkin politikaların, bölgesel gerilimlerin temel unsurları olmaya devam edeceği öngörülmektedir. Bu süreçte Panama, egemenliğini koruyarak ekonomik ve diplomatik çıkarlarını dengeleme konusunda hassas bir denge tutturmalıdır. Bu gerilimlerin sonucu, yalnızca ABD-Panama ilişkilerini değil, aynı zamanda Latin Amerika’nın genel jeopolitik yapısını da etkileyecektir.


[1] Canal control off the table with Rubio, Panama president says, Reutershttps://www.reuters.com/world/americas/canal-control-off-table-with-rubio-panama-president-says-2025-01-30/ (Erişim Tarihi: 30.01.2025).

[2] Rubio to take up Trump’s Panama gambit, migration crusade in Latam visit, Reutershttps://www.reuters.com/world/americas/rubio-take-up-trumps-panama-gambit-migration-crusade-latam-visit-2025-01-30/ (Erişim Tarihi: 30.01.2025).

Ayşe Azra GILAVCI
Ayşe Azra GILAVCI
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler