Özbekistan, son üç ay içerisinde gerçekleştirilmesi hedeflenen iki önemli seçimden ilkini 21 Aralık 2015’te gerçekleştirdi. Özbekistan Parlamentosunun alt kanadı Yasama Meclisi ile yerel belediye meclislerine vekillerin belirlendiği bu seçime katılım oranı oldukça yüksekti.
Özbek halkının yüzde 89’u, çok partili siyasi hayata geçiş aşamasında önemli bir adım olarak ön plana çıkan bu seçimlerde oy kullandı. Seçim sonrası yapılan ilk açıklamalar oldukça dikkat çekiciydi. Merkez Seçim Komisyonu Başkan Mirza-Uluğbek Abduselamov’un basın mensuplarına verdiği bilgiler, Özbekistan’daki demokratikleşme süreciyle ilgili bugüne kadar gündeme getirilen bir çok iddiaya da cevap niteliğindeydi.
Adayların hiçbirinin yüzde 50’den fazla oy alamadığı 22 seçim bölgesinde en çok oyu alan iki aday arasında iki hafta içinde ikinci tur seçimlerin yapılacak olması, bu seçimlerde “sistemin iradesi”nden ziyade “halkın iradesi”nin sandığa yansıdığını göstermekteydi. Aksi takdirde, sandıktan sistemin iradesinin bir sonucu olarak işaret edilen adaylar seçim bölgelerinde en fazla oyu alır ve ikinci tura gerek kalmazdı.
Seçimlere katılan dört parti ve kazandıkları milletvekilleri sayısı şu şekilde: Liberal Demokrat Parti 47, Milli Diriliş Partisi 28, Halk Demokrat Partisi 21 ve Adalet Sosyal Demokrat Partisi 17. Bunun dışında Özbekistan Ekoloji Hareketi’ne ayrılan kontenjandan seçilen 15 milletvekili.
Dört siyasi parti tamam da, 15 milletvekilliğini alan bu Hareket de neyin nesi diye sorabilirsiniz. Açıkçası haksız da sayılmazsınız. İsterseniz benim de uluslararası gözlemci olarak görev yaptığım bu seçimlerde dikkat çeken hususları ve Özbekistan’da bağımsızlıktan bu yana kat edilen demokratikleşme süreciyle ilgili olarak dünyada bir ikinci örneği olmayan bazı hususları sizlerle paylaşayım.
Öncelikle, Özbekistan Ekoloji Hareketi’ne ayrılan 15 kişilik kontenjan uygulamasının dünyada ikinci bir örneği yok. Çevre sorunlarının zirve yaptığı bir ortamda Özbekistan bu uygulamayla çok önemli bir çevrecilik dersi vermiş durumda.
Özbekistan Parlamentosu’nda sadece insanların değil çevrenin de temsil ediliyor olması, yeryüzündeki tüm canlılara ve onlara hayat veren diğer zenginliklere duyulan sevgi, saygı ve minnetin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu göstergenin temelinde ise, İmam Buhari’nin, İmam Maturidi’nin ve daha bir çok maneviyat liderinin duasına sahip olan Özbek halkının güçlü medeniyet geçmişi ve büyük inancı yer alıyor.
Orta Asya bölgesinin ciddi manada büyük ekolojik sorunlarla karşı karşıya kaldığı, Aral Gölü’nün neredeyse kuruduğu, bölgedeki iki önemli su kaynağı olan Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin yeni çatışmaların zeminini teşkil etmeye başladığı bir dönemde Özbekistan yönetimi bu kontenjan ile sadece bölgenin değil, tüm dünyanın dikkatlerini bu kritik mevzuya çekmiş durumda.
Başta Özbekistan ve diğer Orta Asya ülkeleri olmak üzere, dünyanın bir çok ülkesine “demokrasi dersi” vermeye çalışan Batı’nın bu uygulamadan çıkartacağı bir çok ders olmalı diye düşünüyorum.
Uygulamalar sadece bununla sınırlı değildi elbette… Kadına verilen değer bir çok yerde kendisini göstermekteydi. Parlamentoda kadın sayısının pozitif ayrımcılıkla yüksek tutulmasının yanında, oy kullanan annelere yönelik uygulama da oldukça dikkat çekiciydi. Oyların kullanılan her seçim noktasında bebekler ve küçük çocuklar için özel birer oda ve bakıcıların görev yapması da oldukça insani bir uygulamaydı.
Her seçim noktasında kurulan ilk yardım odaları ve buralarda görev yapan doktor ve diğer sağlık görevlileri de, açıkçası meselenin sadece sandık ve oy olmadığının en temel göstergesiydi.
Bu son üç uygulama, insanı sömürü düzeninin bir parçası haline getiren Batılı anlayışa karşı, Özbekistan’ın hiç bir maliyet endişesi gözetmeksizin insana verdiği değerin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. İnsani esas alan yeni demokrasi anlayışı ile yabancı düşmanlığını, ötekileştirmeyi ve İslamofobi’yi her geçen gün ön plana çıkartan Batılı demokrasi anlayışının geldikleri son nokta bu.
Acaba hangisi daha çok insana değer veriyor? AGİT Sınırlı Gözlem Misyonu Başkanı Daan Everts’in seçimin iyi organize edildiğini itirafının altında da bu gerçeklik yatıyor olsa gerek. Diğer taraftan, Everts’in bu seçim sürecinin “renkli” geçmediğini ve siyasi tartışmaların olmadığını vurgulaması da dikkat çekici. Burada “renkli” ile kast edilen 2003-2005 aralığında Avrasya coğrafyasına damgasına vuran ve halen olumsuz etkileri devam eden “renkli devrimler” (daha doğrusu “renkli darbeler”) süreci ise, o zaman AGİT ve diğerleri çok bekler!
Çünkü, bölgesindeki ve dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip eden Özbek halkı, sadece dört partiyi değil, Özbekistan’ın geleceğini ve bu bağlamda en büyük gereksinimi olan istikrarı da bu seçimde oyladı ve bundan da başarıyla çıktı. Bu bağlamda, güçlü bir tarihsel reflekse ve sağduyuya sahip Özbek halkının ortaya koyduğu “Özbek Modeli”ni daha yakından irdelemekte fayda var. Önümüzdeki süreçte hem bu modeli hem de Ankara-Taşkent hattının geleceğini ele almaya devam edeceğiz. Ne de olsa 2015 ikili ilişkilerde bir milat olacağa benziyor…