Ortadoğu’da Kürtlerin Temsili ve Hamiliği Sorunu: PYD Üzerinden Bir Değerlendirme

Paylaş

Ortadoğu bölgesinde yer alan ülkelerde dağınık bir halde yaşayan Kürtlerin temsil ve hamiliği sorunu uzun yıllardan beri süregelen bir tartışma konusu olmakla beraber son günlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın sosyal medya çıkışları üzerinden yeniden alevlenmiştir. 14 Ocak 2019 tarihinde Türkiye’nin (Suriye jeopolitiği kastedilerek) Kürtlere saldırması halinde ekonomik yıkıma uğratılacağına dair tehditkâr bir mesaj yayınlayan Trump, 29 Ocak 2019 tarihinde ise Washington’a davet edilen Suriye Demokratik Konseyi Eş Başkanı İlham Ahmed ile görüşmesinde Kürtler için güvenli bölge kuracaklarına dair vaatte bulunmuştur. Özellikle Trump’ın 14 Ocak’taki sosyal medya paylaşımı Türk karar alıcılar tarafından ciddi bir tepkiyle karşılanmıştır.

Yukarıda çok özet bir şekilde ana hatlarıyla verilen iki örnekten hareketle bölgesel konjonktürden ötürü Suriye merkezli olmak üzere Ortadoğu’da yaşayan “Kürtlerin hamisi kimdir?” veya “Kürtleri kim temsil etmektedir?” tartışmasının yürütüldüğü gözlemlenmektedir. Esasında özellikle Kürtleri temsil noktasında yürütülen tartışma hem tarihsel anlamda daha geçmişe gitmekte hem de sadece Suriye teritoryasıyla sınırlı kalmamaktadır. Aynı durum 1990’lardan itibaren Irak’ta yaşayan Kürtler için de geçerlidir. Nitekim bir yandan ideolojik temelli terör öğütleri diğer yandan ise aşiretlerin Kürtlerin temsilciliği rolüne soyundukları görülmektedir. Temsil sorunu çözülemeyen Kürtlerin son dönemde küresel ve bölgesel aktörlerin çıkarları noktasında kullanıma müsait enstrüman olarak ele alınmasıyla birlikte hamilik tartışması da gündeme getirilmektedir. Bu kapsamda özellikle ABD ve Rusya Federasyonu (RF) ciddi algı operasyonları yürütmekte ve girişimlerde bulunmaktadır.

Son dönemde yaşanan tartışmaya geri dönülmesi halinde esasında ABD ve zaman zaman Rusya tarafından Kürtlerin temsilcisi olarak PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD’nin muhatap alındığı ve böylece Kürtlerin hamiliğine soyundukları ifade edilebilir. Bu durum var olan bir gerçekten ziyade yaratılmaya çalışılan bir gerçeklik ve algı operasyonundan başka bir duruma işaret etmemektedir. Nitekim bakıldığında söz konusu iki devlet açısından da esas olan bölgedeki çıkarları noktasında Kürt kartının bir enstrüman olarak kullanımıdır. Bu noktada ise söz konusu terör örgütü ve onun çeşitli fraksiyonları devreye girmektedir. Toparlamak gerekirse bölge dışı aktörlerin vekil aktörü olmaya razı olan terör örgütünü veya onun türevlerini Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettirmek suretiyle bir taşeron yapı oluşturulacak ve hem Kürtler ve diğer etnik grupların hem de Ortadoğu’nun sömürü süreci devam ettirilecektir.

Bölge dışı devletlerin niyetleri ve hesapları dışında Kürtler üzerinde gerek terör örgütü gerekse Suriye ve Irak’taki aşiretlerin de liderlik hesapları olduğu bilinmektedir. Söz konusu aşiretler ve terör örgütü bu rekabetlerini zaman zaman silahlı çatışma boyutuna getirmekten de kaçınmamaktalardır. Bu duruma verilecek en bilindik örnek ise Irak’ta PKK terör örgütü, Barzani ve Talabani aşiretlerinin elemanları ya da Peşmergeleri arasındaki rekabet ve yaşayan çatışmalardır. Son birkaç yıl boyunca ise Suriye’de aynı sürecin aktive edildiği görülmektedir. Hal böyle iken Kürtlerin meseleye nasıl baktığı pek fazla sorgulanmamaktadır.

Ortadoğu’nun sosyo ekonomik anlamda geri planda kalmış bir etnik grubu olan Kürtlerin geleneksel yaşam dinamiklerinin günümüzde hala oldukça canlı olduğu ve ekonomiden siyasete her alanda ana belirleyici etmenlerin başında yer aldığı gerçeği göz önüne alınarak mesele ele alındığında halk katmanlarının algılarının yansımalarının çok net okunamadığını ifade etmek gerekir. Bu minvalde bireylerin görüş ve tercihlerinden ziyade aşiret yapılarının veya dini ya da ideolojik kanaat önderlerinin duruşlarının daha belirleyici olduğu görülmektedir. Ancak son dönemde gerek teknolojik imkanların gelişimi gerekse geleneksel yapıların kısmen erozyona uğraması bireysel tepkileri de kısmen de olsa görme imkanını sunmaktadır. Bu gelişmeler ışığında Suriye’de zaman zaman Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde PYD’ye karşı eylemlerin gerçekleştirilmesi oldukça önem arz etmektedir.

Bölgedeki tüm Kürtlerin temsilcisi olduğu iddiasıyla sahada alan kazanmaya çalışan terör örgütü uzun yıllar boyunca baskı ve zorba yöntemleri kullanarak halkı sindirme yoluyla elinde tutmaya çalışmıştır. Gerek Ortadoğu’daki baskıcı rejimler gerekse teknolojik ve ekonomik yetersizliklerden dolayı bu terör baskısına karşı direnç gösteremeyen halk ise mecburi kabullenme durumuna geçmiştir. Ancak Irak’taki Barzani ve Talabani aşiretlerinde görüldüğü üzere sayısal ve ekonomik gücü olan aşiretlerin terör örgütüne karşı direnişi de söz konusudur.

Dolayısıyla son tahlilde kitle hareketleri, siyasi platformlar, sahadaki yapılanmalar ve aşiretler üzerinden bir okuma ile bu analizin temel sorusunu cevaplamaya yönelik birtakım tespitler ortaya konabilir. Bu kapsamda ilk olarak Suriye’nin kuzeyinde gerek Kürtlerin yoğun yaşadığı gerekse PYD’nin kontrolünde olan çeşitli bölgelerde terör örgütüne karşı Kürtlerin dahil olduğu eylemler yaşandığı ifade edilmelidir. Bu gelişmeler uzun yıllardan beri oldukça ağır şartlara maruz kalan bölge insanının bölücü-ideolojik temelli yapılara karşı mesafeli durmaya başladığının ilk sinyalleridir. Dolayısıyla bölgede huzur ve sükunun sağlanması halinde bahse konu halk kitlelerinin terör yapılarına tevessül etmeyeceklerine dair bir iyimser bakış açısı söz konusu olabilir.

İkinci olarak; Suriye’deki muhalefet sürecinde yer alan çeşitli Kürt kimlikli yapıların veya aktörlerin tutumları ele alınmalıdır. Örneğin 4 Şubat 2019 tarihinde Suriye Muhalefeti Müzakere Yüksek Komitesi Başkanı Nasır Hariri tarafından yapılan açıklamada PYD’nin PKK’nın bir kolu olduğu ve Suriye Kürtlerini temsil etmediği ifade edilmiştir. Ayrıca 10 Ocak 2019 tarihinde ise benzer bir açıklamanın Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin (SKUK) Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) temsilcisi Nuri Brimo tarafından da yapıldığının belirtilmesi gerekir. Bu konuya ilişkin çok sayıda örnek verebilmek mümkündür. Bu örneklerden hareketle Kürtler arasında siyasi misyon üstlenme iddiasında olan yapılarda da farklı duruşların olduğu görülmektedir.

Üçüncü olarak; bölgedeki aşiretlere bakılmalıdır. Barzani ve Talabani aşiretlerinin temsil ve liderlik iddiaları artık kamuoyunun tamamının bildiği bir gerçektir. Ancak bölgede sadece iki aşiret mevcut değildir. Çok sayıda aşiretin gerek bu iki aşireti gerekse terör örgütünü reddettiği bilinmektedir. Bu en net olarak gerek Turgut Özal gerekse Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Türkiye ile irtibata geçen aşiretlerin niyet beyanlarında görülmektedir. Ayrıca söz konusu çok sayıda aşiretin ve siyasi figürün Türkiye tercihleri de konuyla yakinen alakadar olanların bildiği bir gerçektir.

Dördüncü husus ise Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bağlamında açıklanabilir. Türkiye ile yakın ilişki içerisinde olan ÖSO bileşenlerinden Ceyşel Şamel grubu içerisindeki Kürtler ve Kürt Şahinleri Tugayı gibi yapıların Türkiye ile birlikte gerek terör örgütlerine gerekse diğer aktörlere karşı bir duruş sergiledikleri ortadadır.

Sonuç itibarıyla söz konusu etnik grubun iradesinin herhangi bir terör örgütü veya aşiret tarafından ipotek altına alınması demek Kürtlerin, ABD ve Rusya gibi aktörlerin çıkarlarına hizmet edecek araç halini alması demektir. Bu ise hem bahse konu halkın hem de bölge dinamiklerinin ruhuna uygun değildir. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere terör örgütleri ve diğer aktörlerden rahatsızlıkları oldukça fazla olan bu etnik grubun tek bir tercihinin olduğunu veya tek bir irade üzerinden vücut bulduğunu iddia etmek mümkün değildir.

Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
ANKASAM Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Günümüzde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Çelik’in başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, Türk Dünyası, güvenlik ve stratejidir.

Benzer İçerikler