Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın artık işlevini yitirdiğini iddia ettiği ve ülkesinin imzasını çekeceğini açıkladığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF-Intermediate-Range Nuclear Forces) Antlaşması 1987 yılında Soğuk Savaş’ın son döneminde imzalanmıştır. Antlaşma, 500 ila 5.500 kilometre menzile sahip füzelerin satın alınmasını, üretilmesini ya da test edilmesini yasaklamaktadır. Bunun yanı sıra ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), ellerinde bulunan tüm orta menzilli füzelerin imhasını kabul etmiş; 4 yıllık bir süre içinde 2.700 adet füze imha edilmiştir.

Söz konusu antlaşma iki açıdan önem taşımaktadır. İlk olarak, Sovyetler Birliği’nin Batı Avrupa’yı menziline alan bu füzeleri imha etmesi, ABD’nin Avrupa’da benzeri füzeleri konuşlandırma ihtiyacını ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla Soğuk Savaş’ın en önemli sahnelerinden biri olan Avrupa kıtasında güvenlik açısından çok değerli bir yumuşama sağlanmıştır. İkincisi, bu antlaşmada benimsenen “sıfır çözüm” yaklaşımı silahsızlanma sürecinde önemli bir örnek teşkil etmiştir. INF Antlaşması’nı yeni silahsızlanma antlaşmaları takip etmiştir.

Silahsızlanma çabalarının en başarılı örneklerinden biri olmasına rağmen INF Antlaşması’na ilişkin tartışmaların ortaya çıkması uzun sürmemiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) genişlemesiyle birlikte Rusya’yla Batı İttifakı arasındaki anlaşmazlıklar artmaya başlamış ve bu bağlamda antlaşmaya ilişkin itirazlar da yükselmiştir. NATO’nun genişlemesinden kaygı duyan Moskova, 2008 yılında Gürcistan’da yaşanan savaşın ardından Kafkasya’ya ve bir süre sonra da Kaliningrad’a kısa menzilli İskender Füzeleri’ni yerleştirmiştir. Menzili 500 kilometrenin altında olan ve dolayısıyla INF Antlaşması kapsamına girmeyen ama sahip olduğu özelliklerle engellenmesi son derece zor olan bu füzeler, Avrupa güvenliğinde dengeleri değiştirmiştir. Rusya’nın Avrupa üzerindeki nükleer tehdidi artmış ve INF Antlaşması bir ölçüde anlamını yitirmiştir.

Washington’un itirazı, Moskova’nın son yıllarda Avrupa üzerinde yarattığı nükleer tehdit üzerinden antlaşmayı dolaylı olarak ihlal etmesiyle sınırlı değildir. ABD yönetimi, Rusya’nın bu antlaşmayı doğrudan ihlal ettiğini ve antlaşma kapsamına giren orta menzilli füzeler imal ettiğini ileri sürmektedir. Geçtiğimiz günlerde NATO’dan Beyaz Saray’ın iddialarını destekleyen bir açıklama gelmiştir. Bu bağlamda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Kremlin’in söz konusu antlaşmaya aykırı olduğu ileri sürülen Novator Füzeleri’ne ilişkin güvenilir bilgiler sunmadığını ve antlaşmanın uygulanması noktasında yeterince şeffaf hareket etmediğini belirtmiştir. Stoltenberg, Trump yönetimine antlaşmadan çekilme konusunda ihtiyatlı hareket etmesini tavsiye etse de Rusya’nın girişimlerinden ve yeni bir nükleer silahlanma yarışından duyduğu kaygıları dile getirmiştir.

Moskova’nın INF Antlaşması aleyhine girişimlerinin ardında çeşitli nedenler bulunmaktadır. Aslında Rus tarafının da bu antlaşmanın ihlal edildiği iddiaları söz konusudur ve söz konusu ülkenin başlıca endişesi, NATO Füze Savunma Sistemi’dir. Bu sistem savunma amaçlı olsa da Rusya’ya göre kolaylıkla saldırı amaçlı bir sisteme dönüştürülebilecektir. Dolayısıyla Rus topraklarını menziline alan bu orta menzilli füze kalkanı sistemi, INF Antlaşması’nın ihlali olarak yorumlanmaktadır. Bahsi geçen savunma sistemi, INF Antlaşması’nı ihlal etsin ya da etmesin, Kremlin açısından önemli bir güvensizlik kaynağıdır ve Rusya, bu sisteme yanıt verme hedefiyle hareket etmektedir.

Rusya’nın bir başka siyasal hedefi ise Avrupa üzerinde kurduğu nükleer baskıyla NATO içerisindeki görüş ayrılıklarını belirginleştirmektir. Moskova, Avrupa ülkelerine ulaşan ama ABD’ye ulaşmayan nükleer füzelerin Atlantik’in iki yakasındaki güvenlik çıkarlarını farklılaştıracağını hesaplamaktadır. Diğer yandan Beyaz Saray, NATO Füze Savunma Sistemi’ni Avrupa ülkelerinin NATO savunmasına bağlılığını güçlendirmek için bir araç olarak görmektedir. Bu sistem Rusya’dan tehdit algılayan Doğu Avrupa ülkeleri tarafından desteklenirken Batı Avrupa ülkeleri, Rusya’yla artan silahlanma yarışından endişe duymaktadır. INF Antlaşması’nın feshedilmesi, Rusya’nın nükleer baskısının artması ve aynı zamanda ABD’nin Avrupa’ya yeni füzeler yerleştirmesi anlamına gelecektir. Ancak bu gelişme, başta Almanya ve Fransa olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinin arzu ettiği bir senaryo değildir.

Rusya açısından bakıldığında INF Antlaşması’na ilişkin bir diğer sorun, antlaşmaya imza atmamış olan devletlerin sahip oldukları orta menzilli füzelerdir. Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, Güney Kore, İsrail ve İran gibi ülkeler, INF Antlaşması’na taraf değildir ve bunların önemli bir kısmı aynı zamanda nükleer güç sahibidir. Dolayısıyla Rusya’yı INF Antlaşması’nın aleyhinde hareket etmeye zorlayan unsurlardan biri de antlaşmaya taraf olmayan ülkelerin füzelerine karşı koyma ihtiyacıdır. Benzer bir endişe ABD tarafından da paylaşılmaktadır. INF Antlaşması, Washington’un Moskova dışındaki pek çok ülkeyle stratejik rekabetinde ciddi bir dezavantaj yaratmaktadır.

Belirtilen nedenler doğrultusunda INF Antlaşması’na aykırı hareket eden Rusya, yine de antlaşmanın sürdürülmesinden yanadır. En azından bu yönde bir görüntü sergilemektedir. Ancak Moskova, çekilme adımını ABD’nin atıyor olmasının verdiği rahatlıkla, antlaşmanın korunması yönünde bir söylem benimsemektedir. Çünkü INF Antlaşması’nın ortadan kalkması, silahsızlanma sürecinde çok büyük bir geri adım olacaktır ve ilk adımın Washington’dan gelmesi, siyasi sorumluluğun da Beyaz Saray yönetimine yüklenmesi anlamına gelmektedir.

INF Antlaşması’nın sona ermesi, Avrupa’da yeni bir silahlanma yarışının başlamasına yol açacaktır. Elbette, daha olumlu bir senaryo gelişebilir ve hem ABD’yi hem Rusya’yı memnun edecek şekilde diğer orta menzilli füze sahibi ülkelerin de dahil oldukları yeni bir antlaşma gündeme gelebilir. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmelere bakıldığında görülmektedir ki Trump’ın antlaşmadan çekilme kararı, halihazırda başlamış ve giderek hızlanmakta olan silahlanma yarışının nedeni değil bir sonucudur. Washington ile Moskova, yeni nükleer silah teknolojileri alanında rekabete hız vermiş durumdadır ve her iki taraf da son yıllarda yaptıkları askeri tatbikatları genişletmektedir. Daha genel anlamdaysa uluslararası sistemdeki çok kutupluluk ve gerginlik pekişmektedir. Dolayısıyla Trump’ın bu kararı, yeni bir Soğuk Savaş’ın eşiğinde olduğumuzu göstermektedir.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler