Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından bağımsızlığını kazanan Orta Asya devletleri için bağımsızlıkları, egemenlikleri, toprak bütünlükleri ve üniter yapıları, taviz verilmeyen konuların başında gelmiştir. 30 yıllık bağımsızlık sürecinde yaşanan gelişmeler neticesinde bölge devletleri, söz konusu değerlerden ve ilkelerden ödün vermemek ve bölgesel kalkınmayı sürdürülebilir kılmak için başvurulması gereken temel argümanın barış ve dayanışma olduğunu tecrübe etmişlerdir.
Bu süreçte devletler ve liderler, çeşitli sorunları aşmak için rekabet yerine uzlaşıyı benimseyen bir tavır takınmış ve güçlü bir irade sergilemiştir. Bu nedenle de bazı dönemlerde bölgede yaşanan çatışmalar, aktörler tarafından soğuk karşılanmış ve gerçekleştirilen üst düzey temaslar sayesinde çatışmaların yerini sükûnet almıştır. Bu noktada bölge devletlerinin krizler karşısındaki sağduyulu tutumunun takdire şayan olduğu vurgulanmalıdır. Söz konusu bilincin bir neticesi olarak mevcut koşullarda Orta Asya, en istikrarlı ve barışçıl dönemlerden birini yaşamaktadır. Ayrıca bölgedeki barış ve istikrar ortamı, çeşitli bölgesel entegrasyon hamleleri ve geliştirilen işbirliği projeleri vesilesiyle kazan-kazan anlayışına dayanan yapısal bir niteliğe bürünmüştür.
Bölgesel istikrarın tesis edilmesine yönelik atılan adımlara rağmen Orta Asya’nın en büyük dezavantajı, Afganistan gibi bir ülkenin yakın çevresinde yer almasıdır. Özellikle de Özbek, Türkmen ve Taciklerin Afganistan’da yaşıyor olması ve söz konusu ülkede çeşitli terör örgütlerinin faaliyet göstermesi, Orta Asya’daki devletlerin daha dikkatli davranmalarına ve güvenlikleri konusunda azami özen göstermelerine yol açmaktadır. Bu sebeple güvenliklerini sağlamak için savunma kapasitelerini arttırmak, bölge ülkelerinin önceliklerinin başında gelmektedir. Bu yüzden de son dönemlerde söz konusu ülkelerin güvenlik politikalarının bir parçası olarak silahlı ve insansız hava araçları (S/İHA) satın aldıkları görülmektedir. S/İHA ihracatında ön plana çıkan ülkelerin ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsrail, Çin, Fransa ve Türkiye olduğu bilinmektedir.
Çeşitli ülkelerden S/İHA ithal ederek savunma kapasitesini güçlendiren başlıca Orta Asya devletleri Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dır. Bölgesel tehditlere karşı sınır güvenliğini sağlamak amacıyla alınan S/İHA’ların bir güvenlik ikilemine yol açtığını iddia etmek doğru değildir. Zira S/İHA’ların yakın dönemdeki güncel örnekler olarak Libya’dan Afrika’ya, Ukrayna’dan Karabağ’a kadar geniş bir coğrafyadaki kullanımları incelendiğinde, saldırı değil; savunma amaçlı silahlar oldukları görülmektedir. Devletler, bu silahlar vesilesiyle savunma kapasitelerini güçlendirmekte ve tehditler karşısında caydırıcılıklarını arttırmaktadır.
Bahse konu olan durum, S/İHA ihracatçısı ülkelerin gerçekleştirdikleri satışlarla herhangi bir çatışmanın veya yıkıcı anlayışın tarafı olmadığını; aksine ülkelerin savunmalarına katkıda bulunarak saldırganlara karşı bölge devletlerinin egemenliğini ve güvenliğini desteklediğini ortaya koymaktadır. Zira ithalatçı ülkeler, saldırgan devletlere karşı caydırıcı bir araç olarak S/İHA’lardan yararlanabilmektedir. Bu da aslında S/İHA ihraç eden aktörlerin ticari ilişki tesis ettiği devletlerin savunma kapasitelerini destekleyen ve barışı hedefleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayrıca S/İHA’lar, gösterdikleri performansla özellikle de terörle mücadelede önemli birer araçtır. Terörizm gibi bir tehdide karşı mücadelede bir gereklilik haline gelen S/İHA’lar, Afganistan’a komşu olan devletler için büyük önem taşımaktadır. Bölgedeki radikal ve ayrılıkçı örgütler, Orta Asya’nın güvenliğini tehdit eden ana unsurlardan biridir. Çünkü terör örgütlerinin her geçen gün daha da güçlendiği günümüz konjonktüründe, artık coğrafya bir avantaj olmaktan çıkmıştır. Fakat S/İHA’lar, kullanıldıkları zorlu coğrafyalarda terör örgütlerinin etkisizleştirilmesini kolaylaştırmıştır. Nitekim S/İHA alan herhangi bir devletin, söz konusu silahları diğer devletlere karşı saldırı amacıyla kullandığı herhangi bir örnek bulunmamaktadır.
Aslında herhangi bir devletin uluslararası hukuka ve ülkelerin egemenliklerine aykırı bir biçimde S/İHA kullanmaması, ihracatçı ülkelerin güvenilirliğini ve samimiyetini, sadece söylem bazında değil; eylem bazında da teyit etmektedir.
S/İHA’ların bölgesel güvenlik ortamına sağladığı katkıların farkında olan bölge devletleri, bu silahların üretimi noktasında da somut adımlar atmaya başlamıştır. Örneğin Kazakistan ve Özbekistan, Orta Asya’da S/İHA üretimi konusunda adım atan başlıca aktörlerdir. Ancak bu süreç, iki ülkenin birbirinden uzaklaşmasına ve birbirlerini tehdit olarak görmesine neden olmamıştır. Hatta taraflar, aralarındaki ilişkiyi güçlendirme kararı almış ve münasebetlerini, stratejik ortaklık ve müttefiklik seviyesine yükseltmiştir. S/İHA’ların diğer bölge devletleri arasındaki ilişkilerin kuvvetlendirilmesinde de bölgesel güvenlik ortamına yaptığı katkı hasebiyle benzer bir etki yaratacağını söylemek mümkündür.
Kısacası S/İHA teknolojisini üretebilen devletler, dünyanın çeşitli ülkelerine S/İHA ihracatı gerçekleştirmektedir. Bu satışlardan da görüleceği üzere bahsi geçen silahlar, diğer devletlerin egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine zarar verecek şekilde; yani uluslararası hukuka aykırı bir biçimde kullanılmamaktadır. Dolayısıyla S/İHA ihracatı, bir devletin diğer devletlere karşı silahlandırılması anlamını da taşımamaktadır. Zaten belirtildiği üzere, S/İHA’ların kullandıkları coğrafyalarda işgalci güçlere veya istikrarsızlık kaynağı olan terör örgütlerine karşı etkili birer caydırıcı teknoloji olarak ön plana çıkmaları, istikrar ve güvenlik ortamının tesis edilmesine hizmet etmiştir. Son dönemde Kafkasya ve Orta Asya’da yaşanan gelişmeler de güvene dayalı bölgesel işbirliğinin geliştirilebilmesi için S/İHA’ların etkili birer enstrüman olarak barış ve huzurun daha yapısal bir hale gelmesine katkı sağladığını gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak S/İHA’lar, Orta Asya’nın güvenliğine, barışına ve istikrarına katkıda bulunmaktadır. Bu anlamda bölge ülkelerine yapılan S/İHA satışları, dengelerin ve denklemlerin bozulmasına değil; çok daha güçlü bir şekilde yerine oturmasına katkı sağlamaktadır. Çünkü S/İHA sahibi ülkeler, dış güçlerin iradelerini kabul ettirilebileceği aktörler olmaktan ziyade; ortaklıklar kurulabilecek devletler şeklinde ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla Orta Asya’da barışın ve istikrarın tesis edilmesi, bölge devletlerinin savunma kapasitelerinin güçlendirilmesi ve devletler arası ilişkilerin geliştirilmesi konularında S/İHA’lar mühim ve yapıcı bir rol oynamaktadır.