NATO’nun Fikri Genişlemesi

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Küresel liderliği üstlendiği günden bu zamana Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Sovyetler Birliği/Rusya’ya karşı çevreleme politikasını sürdürmektedir. Tıpkı Soğuk Savaş döneminde dünyanın birçok yerinde yaşanan krizlerde olduğu gibi, günümüzde de başta Rusya-Ukrayna Savaşı olmak üzere yaşanan birçok sorunun temelinde bu politika yatmaktadır. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ise bu süreçte kritik bir rol oynamaktadır. ABD’nin çevreleme politikasında NATO üç farklı dönemde farklı görevler üstlenmiştir. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ni Avrupa’da çevrelemek için NATO kurulmuş ve bu dönemde çevreleme politikasının Avrupa’daki temelini teşkil etmiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO, Avrupa’da genişlerken Orta Asya ve Orta Doğu’da Barış için Ortaklık (BİO) programı yoluyla bu politikayı devam ettirmiş/ettirmek istemiştir. Son dönemde ise NATO, Asya-Pasifik bölgesinde bu politikanın devamını yürütme görevi üstlenmiştir. Odak noktasını Çin’e çeviren ABD, çevreleme politikasına Pekin’i de dahil etmek isterken NATO’yu ön planda tutmaktadır. Yakın dönemdeki resmi dokümanlarında NATO, Çin’i önemli bir tehdit olarak tanımlamaya başlamışken, Asya-Pasifikte ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmeye hatta resmi bir formata sokmaya başlamıştır. Bu devletlerin liderleri NATO zirvesine katılırken; NATO, Japonya ofisi açmayı planlamaktadır. Çevreleme politikası hızla devam etmektedir.

ABD’nin Sovyetler Birliği’ne yönelik Soğuk Savaş dönem politikası, Nicholas J. Spykman’ın “Kenar Kuşak Teorisi”[1] ve esas olarak George Kennan’ın[2] görüşleri kapsamında geliştirilen “Çevreleme Politikası” esaslarında yürütülmüştür. Bu çerçevede başta NATO ve Avrupa Birliği (AB) olmak üzere, Balkan Paktı, Bağdat Paktı (sonrasında CENTO), Sadabat Paktı, Güneydoğu Asya Antlaşması Örgütü (SEATO) gibi örgütler ve paktlar kurularak, Kennan’ın ifadesiyle yok edilmese de sosyalizmin, dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanının çevrelenmesi amaçlanmıştır. Soğuk Savaş dönemi mücadele bu politika esaslarında şekillenmiş, Sovyetler Birliği’nin nüfuzunu artırma ve ABD’nin engelleme politikaları Kore’den Vietnam’a, Afganistan’dan Kamboçya’ya, Mısır’da Irak’a Küba’dan Nikaragua’ya kadar geniş bir alanda vekalet savaşları ya da taraflardan birinin doğrudan müdahale olduğu mücadeleler biçiminde devam etmiştir.

Soğuk Savaş’ın hemen başında Rusya ve ABD’nin başta Kitle İmha Silahları ile mücadele başta olmak üzere birçok alanda yaptığı işbirliği, Soğuk Savaş’ın bu mücadelesinin sona erdiği izlenimi vermiştir. Nitekim Rusya’nın Barış için Ortaklık (BİO) sürecine dahil olması, 1997 yılında teşkil edilen Daimî Ortak Konseyin 2002 yılında eşit ortaklar seviyesinde NATO-Rusya Konseyi’ne dönüşmesi, ABD ve Rusya arasında taktik ve stratejik nükleer silahlarının azaltılması konularındaki sözleşmelerinin imzalanması gibi gelişmeler Soğuk Savaş rekabetinin sona erdiği izlenimi vermiştir. İki kutuplu dünyanın tek kutuplu bir dünyaya dönüştüğü, ABD’nin hegemonyasını ilan ettiği gibi görüşler ortaya atılmıştır.

Ana tehdit Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bu olumlu gelişmeler ışığında artık NATO’nun misyonunu tamamladığı tartışmaları başlamıştır. Ancak diğer yandan da ABD’nin çevreleme politikasının devamı niteliğinde NATO’nun genişlemesi devam etmiştir. 1999 yılında eski Varşova Devletleri Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan; 2004 yılında eski Sovyetler Birliği üyesi Baltık Devletleri dahil 7 devlet NATO’ya katılmıştır. Arnavutluk Hırvatistan, Karadağ ve nitekim Yunanistan vetosundan kurtulmasından sonra Makedonya’nın üyeliklerinden sonra 2023 yılında Finlandiya üye yapılarak NATO’nun genişlemesi (ABD’nin Avrupa bacağında çerçeveleme politikasında) mevcut safhaya ulaşılmıştır.  Halen başta İsveç ve Bosna Hersek olmak üzere diğer Avrupa devletlerinin üyelik süreçleri devam etmektedir. NATO çerçevesinde askeri nüfuz alanına giren bu devletler, AB üyelik sürecinde de ekonomik ve siyasi nüfuz alanına dahil edilme şeklinde devam etmektedir.

NATO’nun Soğuk Savaş dönemi tampon bölge olan Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi, Norveç ile NATO-Rusya sınırı olan 196 km. olan Norveç-Rusya sınırının da artmasına yol açmıştır. 2004 yılında Letonya (214 km.) ve Estonya’nın üye olması ile (294 km.) NATO-Rusya sınırları önemli oranda artmıştır. 2008 yılında ise, günümüzün en büyük krizlerinin başında gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın temelinin atılmış ve Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliklerine yeşil ışık yakılmıştır. Her iki devletin üyeliği ile hem Kafkaslar hem de Avrupa’da genişlemenin (ABD için çevreleme) devam etmesi hem de Soğuk Savaş döneminde Türkiye hariç tüm kıyılara hâkim olan Rusya’nın Karadeniz’de çok dar bir alan sıkıştırılması hedeflenmiştir. Ancak NATO’nun genişlemesini ulusal güvenliğine en büyük tehditlerin başında geldiğini kabul eden Rusya 2008 yılında Gürcistan ve 2014/2021 yıllarında Ukrayna’yı işgal ederek (Kırım’ı ve dolayısıyla Karadeniz’deki en kritik deniz üssünü ilhak ederek) bu genişlemeye dur demeye çalışmıştır.

Gürcistan ve Ukrayna’nın üyelik sürecini zaman gösterecektir. Ancak her iki devletin üyeliklerinden sonra sıranın Avrupa’da Moldova ve belki de gerçekleşecek renkli bir devrimle Belarus’ta, Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan’a geleceğini beklemek sürpriz olmayacaktır. Avrupa’nın coğrafi sınırları tartışmalı olsa da, Avrupa Konseyi üyelikleri ile Eurovizyon Şarkı yarışması, Avrupa Futbol Şampiyonası gibi etkinliklere katıldıkları göz önüne alındığında Azerbaycan ve Ermenistan’ın da Avrupalı sayılmaları NATO’nun nihai sınırlarının ne olabileceğini ortaya koymaktadır.

Orta Asya Devletlerini Sovyetler Birliği’nin doğal uzantısı olarak kabul eden ABD, çevreleme politikasını daha güneyden teşkil etmiştir. Bu süreçte 1955 yılında Türkiye, Irak, İran, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında Bağdat Paktı kurularak Sovyetler Birliği güneyden çevrelenmiştir. Baas rejiminin Irak’taki darbeden sonra pakttan çekilmesinden sonra CENTO olarak varlığını sürdüren teşkilat, 1979 yılına kadar varlığını devam ettirmiş ve çevreleme politikasının bir parçası olmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD hızlı bir şekilde bölgede etkinliğini artırmaya çalışmıştır. Başta NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programı ve Azerbaycan gibi devletlerle ekonomik ve enerji alanlarındaki işbirliği olmak üzere bölgede etkinliğini artırarak Rusya’yı daha kuzeyden çevreleme politikası gütmüştür. Bu dönemde Kafkaslar bölgesinde çıkan karışıklıklarla eş zamanlı olarak yürütülen bu çalışmalar, 11 Eylül saldırıları sonrasında askeri bir hal almıştır. Nitekim Afganistan’ı işgal eden ABD, Özbekistan ve Kırgızistan’da 2001 yılında askeri üsler teşkil ederken artık Orta Asya’da siyasi ve ticari varlığını askeri olarak ta desteklemiştir.

Çevreleme politikası bu üç bacakta da devam etmiştir. Ancak 2005 yılında Rusya ve Çin’in çok kutuplu dünya ilanı ve ABD’nin bölgeyi terk etmesi çağrısı 2005 yılında Özbekistan ve 2014 yılında Kırgızistan üslerinin kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. 2005 Kırgızistan Renkli Devrimi gibi olaylar süreci tersine çevirememiş ve ABD’nin Orta Asya üzerinden Rusya’yı çevreleme politikası Avrupa kadar başarılı olamamıştır. Rusya Bağımsız Devletler Topluluğu, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi kuruluşlarla nüfuz alanını genişletmiştir. Her ne kadar bölgede rakibi olsa da ABD söz konusu olduğunda ortak hareket etmek zorunda olduğu Şangay İşbirliği Örgütü ile de başta İran, Hindistan ve Pakistan gibi bölgesel güçlerin batı eksenine kaymasını önlemeye çalışmıştır.

Çevreleme politikasının diğer bir bacağını ise Asya-Pasifik bölgesindeki çalışmalar teşkil etmiştir. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin bu konudaki en önemli kozu 1967 yılında Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur tarafından kurulan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) olmuştur. Bölgede Japonya, Kore, Hindistan, Avustralya, Avustralya, Yeni Zelanda gibi devletlerle yakın ilişkileri ele alındığında ABD, Rusya’yı doğudan da çevreleme politikası yürütmüştür. Kore, Vietnam, gibi devletler ABD-Sovyetler Birliği mücadelesinin dolaylı mücadele alanları olarak karşımıza çıkmıştır. 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalinin çevreleme politikasının güvenliğini tehdit etmesi üzerine ise Ortadoğu’ya Rus müdahalesini önlemek üzere Carter Doktrini’ni ilan etmiş ve CENTCOM’u teşkil etmiştir.

ABD’nin çevreleme politikasında Avrupa’nın doğusundan başlayan kuşağın Pasifik kıyılarında sonlandırılmasında en büyük engeli Çin ve Sino-Sovyet işbirliği teşkil etmiştir. Ancak 1960-70’li yıllarda Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin gerilmesi üzerine ABD fırsatı kaçırmamış ve Başkan Nixon’un Çin’e yaptığı tarihi ziyaretle ABD, Sovyetler Birliği’ni Çin yoluyla da çevrelemeyi hedeflemiştir. ABD-Çin ilişkileri çok iyi bir seviyede gitmese de bu dönemden sonra çok önemli sorunlar yaşanmamıştır. Ancak 2000’li yıllarda Rusya’yla yakınlaşan Çin, ABD’nin bölgedeki etkinliğinden ve varlığından rahatsız olmuş ve çok kutupluluk çağrısında bulunmuştur. Bu dönemden sonra iki devlet arasındaki gerginlik hızla artarken, Obama’nın “Pivot to Asia” politikası ABD için Çin’in Rusya’dan daha büyük bir tehdit olarak algılandığını ortaya koymuş ve başta Tayvan sorunu olmak üzere Pasifik üzerinden Çin’i çevreleme politikası öncelikli hale gelmiştir. Her ne kadar Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte “Rus tehdidi” yeniden ön plana çıksa da ABD, Pasifik’teki müttefikleri sayesinde bölge üzerinden Çin’i çevreleme politikası yürütmektedir.

Bu politikayla eş zamanlı olarak NATO Asya-Pasifik bölgesine ve bu bölgedeki sorunlara dahil olmaya başlamıştır. Bu çerçevede Çin artık NATO için bir tehdit olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Stratejik Konseptte Rusya’yı doğrudan tehdit olarak nitelendiren ittifak, Çin’in ittifakın güvenlik ve değerlerini tehdit eden politikalar ilan ettiğini ifade etmiş ve Çin’in kötü niyetli hibrit ve siber saldırı faaliyetleri ile söylem ve dezenformasyon kampanyalarının müttefikleri hedef aldığını ve ittifakın güvenliğine zarar verdiğini belirtmiştir. (Md. 13) Hint-Pasifik bölgesinin ve buradaki ortaklarla işbirliğinin ittifak için önemine vurgu yapılırken, bu bölgedeki sorunların çözümü için mevcut ve yeni ortak devletler işbirliğine devam edileceği ifade edilmiştir.

Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore liderleri son 2 yıldır NATO Liderler Zirvesi’ne katılmaktadır. NATO ile bu devletler arasında çeşitli işbirliği anlaşmaları yapılmaktadır. Her ne kadar Japonya henüz kararın netleşmediğini ifade etse de NATO’nun Japonya’da bir irtibat ofisi açmayı planladığı bilinmektedir. Çin’in tepkisi üzerine ileriki bir aşamaya bırakılan bu kararın öncelikle Çin’e daha uzak bir devlete (mesela Avustralya) kurulması ve ileriki aşamada Japonya’ya kurulması muhtemeldir. Orta vadede bölgede herhangi bir bahaneyle bir NATO misyonu/üssü kurulması düşünülebilir.

Temelde bakıldığında Çin’in NATO için yarattığı tehdit tam olarak ifade edilememiş ve zorlama ifadelerle Çin hedef alınmıştır. Terör örgütlerinin Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdidini göz ardı eden NATO, temel görev alanını aşarak ABD’nin Çin ve Rusya’yı çevreleme politikasının temellerini atmaktadır. Teknik olarak ABD-Çin rekabetinin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi ittifakın 5. Maddesini hayata geçirecektir. Ancak NATO üyelerinin mevcut askeri kabiliyetleri göz önüne alındığında Asya-Pasifik bölgesinde gerçekleşecek (tabi herhangi bir ABD-Çin savaşının nükleer boyutu göz önüne alındığında ne kadar ihtiyaç olacaktır) bir harekata katılacak stratejik imkanları sınırlı olacaktır ve ancak ABD’nin birliklerini takviye etmesiyle sınırlı kalacaktır. Ancak siyasi perspektiften bakıldığında tıpkı Balkan ve Bağdat Paktları gibi Portekiz’den Yeni Zelanda’ya uzanacak siyasi bir çevreleme kuşağının NATO aracılığıyla sağlandığına şahit olmaktayız. Avrupa’da fiziken genişleyen NATO, küresel ölçekte de fikren genişlemektedir.


[1]  Spykman’ın görüşleri için Bkz. Nicholas J. Spykman, America’s Strategy in World Politics: The United States and the Balance of Power, New York, Harcourt, Brace & Co., 1942; Nicholas J. Spykman, The Geography of the Peace, Helen R. Nicholl (der.), New York, Harcourt, Brace & Co, 1944.

[2] Kennan’ın görüşleri için Bkz. X, “The Sources of Soviet Conduct,” Foreign Affairs, 25(4), 1947, s. 566-582; George Kennan, “The Soviet Way of Thought and Its Effect on Foreign Policy”, January 24, 1947, Box 16, Kennan Papers.

 

Prof. Dr. Şafak OĞUZ
Prof. Dr. Şafak OĞUZ
2019 yılında Doçentlik unvanını alan Şafak OĞUZ, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) 23 yıllık hizmetinden sonra 2021 yılında emekli olmuştur. Görevi esnasında Birleşmiş Milletler (BM) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) bünyesinde de çalışan OĞUZ, Kitle İmha Silahları, Terörizm, Uluslararası Güvenlik, Uluslararası Örgütler ve Barış ve Çatışma Çalışmaları konularında çalışmalar yapmaktadır. OĞUZ, halen Kapadokya Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. İyi derece İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Benzer İçerikler