Moskova’nın Nükleer Kartı ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Geleceği

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский


Rusya, Ukrayna’daki savaşın başlangıcından itibaren büyük güç statüsünü Batı’ya kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bunun için de Moskova, sıklıkla nükleer kapasitesini Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) temelli Batı Bloğu’na hatırlatmaktadır. 

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda bir yıl geride kalmıştır. Savaşın başlangıcında kısa sürede zafer elde edeceğine inanan Moskova’nın uzun vadeli bir yıpratma savaşıyla karşı karşıya olduğu aşikardır. Bir anlamda Batı, Sovyetler Birliği’nin 1979 yılında Afganistan’da yaşadığını[1] Rusya’nın da Ukrayna’da yaşamasını istemektedir. Bu nedenle de Ukrayna’ya yönelik askeri ve insani yardımlar devam ederken, Rusya’yı hedef alan yaptırımlar da sürmektedir. Buna ek olarak Kremlin yönetimi, Ukrayna’ya yapılan askeri yardımların artmasına paralel olarak kendisinin yenileceği bir savaşın tüm dünyanın kaybedeceği bir sürece evrileceği fikrini yaymaya çalışmaktadır.  

Öte yandan Rusya, yine savaşın başından itibaren bir nükleer güç olduğunu hatırlatmakta ve bu açıdan süreklilik arz eden bir söylem kullanmaktadır. Dönem dönem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da benzer açıklamalar yapmıştır. 

Her ne kadar Rusya’nın nükleer silah kullanabileceğine dair somut bir emare bulunmasa da Moskova, nükleer silahsızlanma yolunda imzalanan anlaşmaları bir bir rafa kaldırmaktadır. Bu, Moskova’nın “Yeni Soğuk Savaş”ı fiilen başlattığı şeklinde yorumlanabilir. Zira nükleer silahlanma tehdidi bağlamında küresel güvenlik ortamı 1990’lı yıllardan beri hiç olmadığı kadar kırılganlaşmıştır. 

Bununla birlikte mevcut durumda Rusya’nın nükleer doktrininde belirlediği koşulların bulunmadığı ve bu yüzden de Moskova’nın bu silahları kullanmayacağı söylenebilir. Dolayısıyla Rusya, özellikle de Kuzey Akım I-II Doğalgaz Boru Hatları’nın sabotajla kullanılamaz hale getirilmesinin ardından enerji kartını kaybetmenin etkisiyle nükleer kartına başvurma tercihinde bulunmuştur.

Tam da bu ortamda Putin, 21 Şubat 2023 tarihinde Rusya Federal Meclisi’nde yaptığı konuşmada ülkesinin nükleer bir güç olduğunu hatırlatmıştır.[2] Ardından da Medvedev şu açıklamaları yapmıştır:[3]

“Sonuçta Amerikan düzeninin şu ana kadarki mantığı şuydu: İşlerinize karışacağız. Kiev rejimine bol miktarda silah sağlayacağız. Rusya’yı yenmek için çalışacağız. Sizi sınırlayıp yok edeceğiz. Ama stratejik güvenlik ayrı bir konudur. ABD-Rusya ilişkilerinin genel bağlamıyla ilgisi yoktur. Gerçeklikle bağlarını kaybetmiş Amerikan elitlerinin neler başardıklarını düşünmelerine izin verin. NATO’nun diğer nükleer güçlerinin, Fransa ve İngiltere’nin tepkisini de izleyelim. ABD ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB)/(Rusya) arasındaki anlaşmalar hazırlanırken stratejik nükleer kuvvetleri genellikle nükleer savaş başlıkları ve taşıyıcılar listesine dahil edilmiyordu, ancak bunu yapmanın tam zamanı.”

Bu durum, Rusya’nın Batı’ya karşı “nükleer kartına” başvurduğunu göstermektedir. Nitekim Rusya, START Anlaşması’na katılımını da askıya almıştır.[4]

NATO ise varlığı itibarıyla Rusya’dan tehdit algılayan ülkelerin bir araya geldiği bir ittifaktır. Bu yüzden de Moskova’nın nükleer silah kullanımına dönük tehditleri, NATO ülkelerinde elbette bir tedirginlik yaratmaktadır. Bu sebeple de NATO, Rusya’nın faaliyetlerini yakından izlemek durumundadır. 

Sonuç olarak her ne kadar Moskova’nın savaşta nükleer silah kullanacağına dair bir emare bulunmasa da nükleer silahsızlanma yolunda kat edilen aşamaların bir bir devre dışı kaldığı da açıktır. Bu da küresel güvenlik ortamını her geçen gün daha kırılgan bir hale getirmektedir. Çünkü Rusya’nın nükleer doktrini açısından bu silahlara başvurabileceği şartlar oluşmamıştır. Fakat Kremlin, kendisinin yenileceği bir savaşın tüm dünyanın kaybedeceği bir sürece evrileceği mesajını vererek elini yükseltmektedir. Bu nedenle de Moskova’dan gelen açıklamalar blöf mahiyetinde olsa da Rusya’nın caydırıcılığını net bir biçimde gözler önüne sermektedir.


[1] “Why the Soviet Union Invaded Afghanistan”, History, https://www.history.com/news/1979-soviet-invasion-afghanistan, (Erişim Tarihi: 01.09.2023). 

[2] “Russia Ready to Defend Itself With Any Weapon, Including Nuclear-Medvedev”, Russian News Agency, https://tass.com/defense/1580211, (Erişim Tarihi: 01.09.2023).

[3] “Medvedev Says Russia Could Use Nuclear Weapon if Ukraine’s Fightback Succeeds in Latest Threat”, Cable News Network News, https://edition.cnn.com/2023/07/31/europe/medvedev-russia-nuclear-weapons-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 01.09.2023).

[4] “Russia Ready to Defend Itself With Any Weapon, Including Nuclear-Medvedev”, a.g.e., (Erişim Tarihi: 01.09.2023).

Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan Gülten, 2021 yılında Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Amerikan Dış Politikası” başlıklı bitirme teziyle ve 2023 yılında da Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dış Ticaret bölümünden mezun olmuştur. Halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda Tezli Yüksek Lisans öğrenimine devam eden Gülten, lisans eğitimi esnasında Erasmus+ programı çerçevesinde Lodz Üniversitesi Uluslararası ve Politik Çalışmalar Fakültesi’nde bir dönem boyunca öğrenci olarak bulunmuştur. ANKASAM’da Asya-Pasifik Araştırma Asistanı olarak çalışan Gülten’in başlıca ilgi alanları; Amerikan Dış Politikası, Asya-Pasifik ve Uluslararası Hukuk’tur. Gülten, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler