Mısır ve Şii Hilali

Paylaş

Mısır’da 30 Haziran 2012’de Mısır tarihinde ilk defa  halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı iktidara geçti. Muhammed Mursi, Mısır’ın ilk seçilmiş cumhurbaşkanı ve beşinci cumhurbaşkanı olarak göreve gelmesinin ardından daha fazla Sünni ülkeyle işbirliğine yönelmiştir. Türkiye ile yakın ilişkiler kuran Mursi, körfez ülkeleriyle, örneğin Katarla birçok konuda işbirliğine gitmiştir. Mursi, oyların %51.73’ünü elde ederek güçlü bir şekilde meşruluğunu halktan almıştır. Fakat Müslüman Kardeşler’e mensup olup, İslamcı kimliğiyle öne çıkması yerel, bölgesel ve küresel düzeylerde tepkilere neden olmuştur. Ülkeyi, yaklaşık bir yıllık iktidarı boyunca iyi bir biçimde yönetmesine rağmen dış mihraklarla işbirliği yapan yerel maşalar, olayı büyüterek Mursi’ye karşı askeri bir darbe düzenlemişlerdir. Başa geçen Mısır Savunma Bakanı Abdülfettah As-Sisi ülkeye kara bulut gibi çökmüştür. Meşruluğunu darbeden alarak ülkenin başına geçen As-Sisi Mısır’ın dış politikasında köklü bir değişikliğe gitmiştir.

Mursi döneminde Türkiye ve Katar gibi iki önemli ülkeyle yapılan işbirliklerin tamamı gözden geçirilmiş ve oluşan yeni politikalar çerçevesinde yeniden düzenlenmeye başlanmıştır. Tabi burada Türkiye ve Katar’ın Mısır’da gerçekleşen askeri darbeye karşı tutumları da Mısır ile aralarının açılmasına neden olmuştur. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi körfez ülkeleri başta Mısır’da gerçekleşen darbeyi desteklediler. Desteklemekle de yetinmeyerek her türlü maddi ve manevi yardımları Mısır’daki darbecilere sundular. Bu durum geçen aylara kadar devam etmiş ve özellikle Mısır’ın Suriye meselesinde BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın projesini desteklemesi, Suudi Arabistan ile Mısır arasındaki ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara geçip ülkeyi başarıdan başarıya götürme olasılıklarından dolayı Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirliklerine karşı tehlike oluşturmaktaydı. Çünkü 2011 yılında Arap ülkelerinde başlayan ve Arap Bahar’ı olarak adlandırılan ayaklanmalar sonucunda, iktidara geçen taraf ve grupların başarılı olmaları doğal olarak dikta rejimiyle yönetilen diğer ülkeler için bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca Müslüman Kardeşler sadece Mısır ile sınırlı olan bir İslami siyasi hareket değildir. Hemen hemen bütün Arap ülkelerinde güçlü ve ya zayıf biçimde varlığını sürdüren küresel siyasi İslami partiler veya gruplar halindedir. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in güçlenmesi, diğer ülkelerde bulunan Müslüman Kardeşler’in görüşünü benimseyen İslami parti veya grupların daha güçlü olup halkın desteğini elde etmelerine kesin gözüyle bakılmaktaydı. Çünkü bu İslami cemaat yeraltı faaliyetleri bakımından çok tecrübeli ve kendilerini organize etmekte çok etkilidirler. Seçimlere hazırlanma döneminde halkı etkileme yöntemleri kullanmakta çok ustadırlar. Ayrıca Mısır’da Müslüman Kardeşler’in başarılı olmaları, Arap ve Müslüman dünyasında önemli konuma gelmeleri özellikle Suudi Arabistan’ın, yıllarca peşinde koştuğu bölgede liderlik konumunu elde etmesine büyük engel teşkil etmekteydi. Bölgede liderlik rekabeti, Mısır’da Mursi’ye karşı darbenin başarılı olmasında büyük önem arz etmekteydi. Çünkü Mısır’ın, Mursi ile bölge halkına hitap ederek lider konuma gelmesine kesin gözüyle bakılmaktaydı. Ayrıca Mısır – Türkiye – Katar işbirliği, bölgesel ve küresel bir çok konuyu şekillendirmede etkili olacaktır. Bu durum, en fazla Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirliği aleyhine olacaktı. Buna ek olarak  bu üçlü koalisyon oluşturulduğunda bölgede İran’ın kurmak istediği Şii Hilali’nin oluşumu da etkilenecekti.

Mısır’ın İran ile olan ilişkilerini doğru bir biçimde değerlendirmemiz için önce Mısır ile Suudi Arabistan ilişkilerinin hangi seviyede olduğunu öğrenmemiz gerekir. Bu çerçevede baktığımızda, Mısır – Suudi Arabistan ilişkisi geçen aylara kadar iyi görünmekteydi. Fakat iki ülke arasındaki ilişkilerde ciddi fikir ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştır. Kral Selman’ın Nisan 2016’da Kahire’ye gerçekleştirdiği ziyarette yaklaşık 14 dalda farklı anlaşma ve sözleşme imzalanmıştır. Mısır ile imzalanan protokol ve sözleşmelerden Mısır’ın Tiran ve Sanafir adalarını Suudi Arabistan’a bırakmasını içeren sözleşme bunların en önemli olanıdır. Bu sözleşmeye göre prensip olarak Mısır, iki önemli ve stratejik adanın mülkiyetinden vazgeçerek bunları Suudi Arabistan’a bırakmıştır. Tabi bu anlaşma prensip anlaşması olup yürürlüğe girmesi için de Mısır’da bazı işlem ve onaylardan geçmesi gerekmektedir. Fakat İdare Mahkemesi 21 Haziran 2016’da,  Nisan 2016’da imzalanan bu sözleşmenin, geçersiz olduğu yönünde bir sonuca varmıştır. Mahkeme, Nisan 2016’da sözleşmeyi imzalayan Mısırlı yetkilinin böyle bir yetkisinin olmadığını ve bu iki adanın halen Mısır topraklarının sınırlarında olduğunu açıklamıştır. Böylece Mısır’ın, Nisan 2016’da imzaladığı sözleşmeden caydığını görüyoruz. Suudi Arabistan ise Nisan 2016’da imzaladıkları sözleşmeler arasında Suudi Arabistanlı ARAMCO petrol şirketinin Mısır’a 5 yıl boyunca petrol ve petrol ürünleri vereceğini taahhüt etmiştir. Fakat Mısır’ın Tiran ve Sanafir adalarıyla ilgili son tutumu ile BM Güvenlik Konseyi’nde Halep’le ilgili oylamalarda Rusya’dan yana tavır sergilemesi, Suudi Arabistan’ın tepkisine neden olmuştur. Mısır’ın bu tutumu sergilemesinin ardından, ARAMCO aracılığıyla Mısır’a yapılan yakıt ve petrol sevkiyatının Suudi Arabistan tarafından durdurulduğu duyurulmuştur.

Mısır-Suudi Arabistan ilişkisini derinden etkileyen bir diğer önemli olay da Çeçenistan’da gerçekleşen Dinler Kongresi’dir. Bu kongrede Suudi Arabistan’ın kabul edip benimsediği Vahhabiliğin, ehl-i Sünnet ve Cemaatte yerinin olmadığı ilan edilmiştir. Dinler Kongresi’ne katılanların arasında çok sayıda Mısırlı din adamının bulunması dikkat çekiciydi. Bunlara karşı Suudi Arabistan işçi vizelerinin harçlarını genel olarak artmıştır, Mısırlı işçiler de bu uygulamaya dahil edilmiştir. Artış yaklaşık 40 katı oranında olmuş, 50 Suudi Arabistan Riyali olan işçi vize harcı 3 bin Riyale çıkarılmıştır. Aslında Mısırlı işçiler  böyle durumlardan muaf tutulmalılardı fakat bu kez Suudi Arabistan hem yaşadığı maddi kriz hem de Mısırla olan ilişkilerinin bozulmasından dolayı işçi vize tarifesini bu şekilde artmıştır. Suudi Arabistan bununla da yetinmeyip Suudi Şura Meclisi bugünlerde 40 yaşının üstünde bulunan yabancı işçileri sınır dışı edeceğini öngören karar taslağı üzerinde çalışmaktadır. Sınır dışı edilecek yabancı işçilere Mısırlı işçiler de dahil edilmiştir. Bu da Suudi Arabistan’ın ekonomik bakımdan Mısır’a baskı yapmaya uğraşması demektir. İki ülke ilişkilerinin kötüye gitmesinin bir diğer göstergesi de Eylül’de gerçekleşen BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye Meselesi’ni ele alan toplantı sırasında kulislerde Mısır ile Suudi Arabistan yetkilileri bir araya gelmemiş olmasıdır. Bunun yerine Mısır Dışişleri Bakanı ile İran Dışişleri Bakanı bir araya gelmişlerdir.

Mısır – Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinin ardından hem Mısır’da hem de İran’da Mısır-İran ilişkilerinin yeniden inşa edilip kurulma talepleri yükselmiştir. Bunun sonucunda Mısır’da resmi ve özel basında, Suudi Arabistan’a karşı karalama kampanyaları başlamış ve İran’la yakınlaşmanın önemine değinilmeye başlanmıştır. Her ne kadar Mısır Dışişleri Bakanı İran’la diplomatik ilişkiler seviyesinin yükseltilmeyeceğini duyursa da, Mısır Petrol ve Tabi Kaynaklar Bakanı yaptırımların kalkması halinde İran’dan ham petrol alma hususunda herhangi bir sıkıntının olmadığını açıklamıştır. Buna karşı İran da ülkesine giriş ile ilgili yedi ülkenin vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmiştir. Bu ülkeler arasında Mısır’ın da bulunması İran’ın, Mısırla olan ilişkilerinin düzeltilmesi meselesinde ne kadar ciddi olduğunun göstergesidir. Ayrıca İran basını da Mısır basınında Suudi Arabistan aleyhine başlatılan karalama kampanyalarını destekleyerek, İran’la diplomatik ilişkilerin kurulması yönündeki Mısırlı gazetecilerin taleplerini yazılarıyla desteklemişlerdir. Bu yazılardan en önemliler ise Roz Al-Yusuf gazetesinde yayınlanan ‘Suudi Arabistan Mısır’ı Sattı’ başlığı altında kaleme alınan yazıdır. Bu yazıda, Suudi Arabistan’ın Mısır’ı yalnız bıraktığına işaret ederek ‘ Mısır’ın çıkarını araştırmak için hangi engeller mevcuttur? Mısır – İran ilişkilerindeki soğuk havayı ortadan kaldırmak için hangi engeller vardır? Neden Mısır-İran ilişkilerini düzeltmek kırmızı çizgi haline gelmiştir? Peki, neden Mısır – İran ilişkileri yeniden başlatılması zararlı bir adım olduğu iddia edilmektedir?’ gibi soruları dile getirerek Mısır-İran ilişkilerin tekrar başlaması için ciddi adımların atılması yönünde alt yapı hazırlanmıştır. İran basını, bunların yanında Suudi Arabistan’ı Sünni-Şii mezhep çatışmasını çıkarmakla suçlayarak İran ile Mısır gibi Sünni ülkeler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemekle sorumlu tutmaktadır.

Bu bağlamda Mısır’ın İran’a ve özellikle Şii Hilal projesine yakınlaştığını görüyoruz. Örneğin, Temmuz 2013’te Mursi’ye karşı gerçekleşen darbenin hemen ardından Esad rejimiyle ilişkileri normalleştirmek amacıyla Kahire ve Şam’da karşılıklı olarak  konsolosluklar açılmıştır. Çünkü Mursi daha önce Esad rejimiyle diplomatik ilişkilerini kesmişti. Daha sonra 2015 Arap ligi toplantılarında Sisi, Rusya devlet başkanı Putin’in önerisi üzerine Suriye ile ilgili  Esad rejimini koruyan bir proje hazırlamıştır. Ardından 23 Eylül 2016’da Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Mısır ile Suudi Arabistan arasında Suriye konusunda görüş ayrılığının mevcut olduğuna işaret etmiştir. Mısır Dışişleri Bakanı, verdiği demeçte Suriye’de Esad rejiminin değiştirilmesinden yana olmadıklarının altını çizmiş, Suudi Arabistan’ın Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinden yana olduğuna işaret ederek Mısır’ın böyle bir politika izlemediğini belirtmiştir. Böylece Şii İran’ın, Suriye projesine Sünni Arap ülkelerinden olan Mısır tarafından destek gelmiştir. Bu da Mısır’ın bölgede Şii Hilaline yakınlığını göstermektedir. Böylece Mısır’ın Suriye’ye karşı izlediği politika aracılığıyla Suudi Arabistan ve Türkiye gibi önemli ülkeleri iyice karşısına almıştır. Mısır’ın bu tutumuna karşı İran, Suriye konusunu ele alan Lozan kongresine katılmasını talep etmiştir. İran’ın ısrarı üzerine kongreye Mısır ve Irak da katılmışlardır. Her ne kadar Lozan kongresi başarılı olmasa da bu iki ülkenin katılımı İran ve Rusya’nın tezini desteklemeleri bakımından önemlidir.

Diğer taraftan Yemen’de yaşanan olaylara gelince; Mısır resmen Yemen’e karşı düzenlenen Arap koalisyonuna katılmıştır. Fakat Mısır’ın katılımı çok zayıf düzeyde kalmış, Sisi Yemen’e Mısır askerini göndermesi konusunda ”Mısır ordusu Mısır içindir, başka biri için değildir.” gibi bir açıklama yapmıştır. Bu Mısır askerinin, Yemen’e gönderilmeyeceği anlamına gelmektedir. Ama buna rağmen Sisi, hava ve denizden Yemen Savaşı’na katkıda bulunacaklarını duyurmuştur. Mısır’ın, Yemen’e karşı oluşturulan koalisyona katılma meselesi soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Çünkü Yemen’e karşı başlatılan askeri operasyondan birkaç gün sonra İran’ın desteklediği, Husiler’den oluşan bir heyet Kahire’yi ziyaret etmiş ve Mısırlı yetkililerle görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Mısır’ın Yemen konusunda şüpheli davranışlarından bir diğeri de Mısır’ın Husilere bazı askeri botlar gönderdiği yönünde yayılan haberlerdir. Bu da Mısır’ın Yemen konusunda resmi olan tavrı ile resmi olmayanın farklı olduğunu göstermektedir. Kısacası Mısır tamamen Sünni kesimlerden tepki toplamamak amacıyla görünüşte bu şekilde davranmaya çalışıyor ama alttan İran ile işbirliğine devam ediyor.

Mısır’ın ilişkilerini yüksek seviyede tutmaya çalıştığı bir diğer Şii iktidar da Irak’tır. Bilindiği gibi Irak’ta 2003’ten bu yana Şii nüfuzu göze çarpacak biçimde artmış ve ülke adeta İran’ın kontrolüne geçmiştir. Mısır, özellikle enerji sektöründe Suudi Arabistan’ın Mısır’a petrol ürünlerinin sevkiyatını durdurmasının ardından alternatif olarak Basra ham petrolünü alarak ARAMCO’dan alınan petrol ürünlerini telafi etmeye çalışmıştır. Mısır – Irak arasında imzalanan bu ittifak, İran ve Rusya’nın aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Böylece İran yavaş yavaş Mısır’ın Suudi Arabistan’a olan bağlılık oranını azaltmaya çalışmaktadır. Ayrıca Irak ile Mısır Suriye konusunda da İran ile aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Bunlara ek olarak Irak – Mısır arasında askeri bağlamda işbirliği mevcuttur. Iraklı bazı askerlerin Mısır Ordusu tarafından eğitilmek amacıyla Kahire’de bulunmaktadırlar. Böylece İran, Mısır gibi önemli bir ülkeyi  kendi safına katarak hayal ettiği Şii Hilal projesini gerçekleştirmek için büyük adımlar attığını görüyoruz.

Mısır, bölgede sahip olduğu stratejik konumundan dolayı ve Arap dünyasında lider olma potansiyeli bakımından İran’a yakınlaşması İran’ın uygulamaya çalıştığı planların başarılı olmasına ciddi katkılarda bulunacaktır. İran 1979 yılı devriminin ardından günümüze kadar devrim ihraç politikası uygulamayı hayal etmektedir. Günümüzde de devrim ihraç politikasının ismi artık Şii Hilali adı altında gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. İran, Şii Hilali oluşturmada büyük mesafe kat etmiştir. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi önemli ülkelerde nüfuzunu genişletmiştir. Bahreyn, Kuveyt ve diğer körfez ülkelerde de Şii azınlığın varlığı üzerinden terör eylemlerini gerçekleştirmek için kadro ve eleman göndermektedir. Bu gidişle İran’ın, Şii Hilali projesini yakın bir gelecekte gerçekleştireceği ufuklarda görülmektedir. Bu çerçevede de Mısır’la yapılan işbirliği, İran için hayati önem arz etmektedir.

Dr. Muwafaq Adil OMAR
Dr. Muwafaq Adil OMAR
Lisans (2005) ve Yüksek lisans ( 2008) eğitimini ‘Saddam Sonrası Irak’ta Şiilerin Yeni Konumları ve Körfez Ülkeleri Üzerindeki Olası Siyasal Etkileri’ başlıklı tezi vererek Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Muwafaq Adil OMAR doktora programına Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası ana bilim dalında Doktora öğrencisi olarak halen devam etmektedir. Orta Doğu, Irak, Suriye, İran, Türkiye, Arap ülkeler ve Demokratikleşme üzerinde çalışmakta ve Arapça, Türkçe, Sorani Kürtçesi ile İngilizce dillerini bilmektedir. 2010-2012 yılları arasında Irak’ın Erbil kentinde bulunan Selahaddin Üniversitesi, Hukuk ve Siyaset Bilgiler fakültesinde öğretim görevlisi olarak Siyaset bilimler bölümünde; uluslararası teoriler, uluslararası ilişkilere giriş, siyaset bilimine giriş, siyasi tarih, siyasal sistemler ve hukuka giriş derslerini vermiştir.

Benzer İçerikler