ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan, İsrail ve Vatikan ziyaretleriyle ilgili olarak pek çok şey yazılıyor ve çiziliyor. Bunlardan bazıları havadan sudan geçiştirmelerle dolu, bazıları ise “uyarı” adı altında derin endişe ve çatışmaları içinde barındırıyor. Diğer bir kısmı ise tüm gerçekliği ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu ziyaretlerin en ince noktasına kadar analiz edilmesi şart.
Mümkün mertebe ben bu ziyaretleri bir kaç yazımda deşifre etmeye çalışacağım. Fakat peşinen söyleyeyim, bugünkü köşemde bu ziyaretlerin hepsine şimdilik girmeyeceğim. Çünkü “Trump’ın Suudi Arabistan Ziyareti’nin Hatırlattıkları” başlıklı yazım sonrası, son paragraftaki ifadelerim üzerine okurlarımdan çok sayıda “merakla bekliyoruz hocam” mesajı aldım. Ne de olsa yazının sonunda İngiltere’ye dikkatleri çekmiştim. İşin içinde İngiltere olunca, ilgi de fazla oluyor demek ki(!) Bundan ötürü, gündem bu sefer de beni mahcup etmesin diye sıcağı sıcağına sözümü tutmak istiyorum…
Sizin de dikkatlerinizi çekmiş olmalı. ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde İngiltere kaynaklı iki haber aynı gün basında yer aldı. Birisi meşhur BBC, diğeri ise yine bir o kadar bilinen bir isim; Robert Fisk idi. İkisinin de verdiği mesaj, aşağıdaki alt başlıkta ifade ettiğim aynı kapıya çıkıyordu…
İngiltere’nin “Derin Rahatsızlığı”…
21 Mayıslı BBC Türkçe’nin sosyal medyadan yaptığı paylaşımda kullandığı, ön plana çıkardığı ifade aynen şöyle: “Trump neden ilk yurt dışı ziyaretini, 11 Eylül saldırılarını planlamakla suçlamış olduğu Suudi Arabistan’a yapıyor?”
Burada, tam manasıyla soru adı altında Londra’nın medya üzerinden paylaştığı derin ve vurucu bir mesajı söz konusu! Öyle bir “soru-mesaj” ki ABD-Trump üzerinden aslında Suudi Arabistan’ı provoke ve süreci sabote etmeye çalışıyor. Zira bu cümle “sizi suçlayan bir adamla ne işiniz var”dan farksız!
Aslında BBC/Derin İngiltere şunun farkında: ABD büyük bir acziyet içerisinde ve içinde bulunduğu durum ABD’yi bölgede ve İslam dünyasında, İngiltere’nin hiç de tasvip etmediği bir ilişki sürecine itiyor. Oysa İngiltere bölgeye derin bir dönüş içinde ve bunu da ABD ile işbirliği adı altında yapıyor, yapmak zorunda. Zira, ABD’nin gazabına uğrama riski halen var.
Bundan dolayı İngiltere geleneksel “dolaylı vuruş” yöntemine başvuruyor. Bölge ile eski ilişkilerini “çaktırmadan” ABD düşmanlığı/nefreti üzerinden yeniden inşa etmeye çalışıyor. İngiliz Derin Devleti’nin “gazeteci-yazar” sıfatlı “Ortadoğu analisti” Robert Fisk’in “Trump’ın Planladığı Büyük Ortadoğu Savaşı” yazısı bu açıdan fazlasıyla dikkat çekici. İlginçtir o da aynı gün, 21 Mayıs’ta yayınlanıyor…
Sykes-Picot ve BOP Çatışıyor mu?
Bu soruya cevap, aslında Fisk’in 21 Mayıslı yazısındaki ilk cümlede geçiyor. Fisk’in “Donald Trump, Cuma günü Arap NATO’su oluşturma fantezisiyle yola çıkıyor.” ifadesi, her ne kadar ABD fantezisi ve “Fantastik Trump” ile eşdeğer bir cümle gibi görünse de, aslında İngiltere’nin projesine çomak sokulduğunun ve bundan duyulan rahatsızlığın somut bir göstergesi..
Zira İngiltere önceki müttefiklerinin, özellikle de Türkiye’nin ABD ile olan stratejik ilişkilerinden/ortaklıklarından en başından itibaren rahatsız. Hatırlayın, Türkiye’nin NATO üyesi olmaması için kırkı takla atan ve MEDO başta olmak üzere öneriler getiren İngiltere’yi…
İkinci Dünya Savaşı’nda başı gözü yarılmış, büyük bir darbe almış İngiltere’nin o tarihlerde ABD’ye elindekileri teslim etmekten başka çaresi yoktu. Ama diğer taraftan, bir gün gücünü toparlayıp tekrar bölgeye döneceği umudu da hep söz konusuydu ve sadece o günün gelmesini bekliyordu.
Ve anlaşılan o ki, o gün gelmiş. Brexit, daha önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, bunun Avrupa boyutunda tüm dünyaya ilanı oldu. Yakın zamanda bir ayrılma süreci ABD ile de yaşanırsa, şaşırmamak gerekir!
ABD’ye Örtülü Meydan Okuma!
İngiltere şu an Sykes-Picot düzenini koruma adına bölgede bir örtülü savaşı başlatmış görünüyor. Bu noktada Ortadoğu Kürtlüğüne yönelik çıkışları, Türkiye ilgisi, İslam ülkelerinin sağlık-sıhhatini fazlasıyla düşünmeye başlaması(!) ve bölgeyi ABD/Trump hususunda uyarmasının altında bunlar yatıyor.
Anlaşılan o ki, ABD de bu durumun farkında ve bundan ötürü hiç vakit geçirmeden “İngiliz Ortadoğusu” yerine kendi Ortadoğu’sunu (Amerikan Ortadoğu’su) inşa etmeye çalışıyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) önde gelen teorisyenlerinden Ralph Peters’ın “Kanlı Sınırlar” başlıklı makalesinde “Avrupalı müttefiklerimiz” adı altında İngiltere’yi de Ortadoğu’daki kandan sorumlu tutulması bu açıdan önemli.
Manchester Saldırısı Kimin İşi?
İşte, tam da bu noktada 23 Mayıs’ta, İngiltere Manchester Arena’da gerçekleştirilen ve şekil şartları itibarıyla DEAŞ’ın üstlendiği terör saldırısını zamanlama itibarıyla iki türlü okumak mümkün. Nasıl mı?
Saldırı, Robert Fisk ve BBC’nin Trump’ın Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ve Derin İngiltere’nin rahatsızlığını ortaya koyduğu bir noktada “uyar atışı” ve stratejik müttefik İngiltere’yi eksende tutma/hizaya getirme eylemi gibi görünürken; diğer taraftan İngiltere’nin ABD’den daha bağımsız bir şekilde Ortadoğu’ya “giriş bileti” gibi de görünüyor.
Zira tam da bu noktada İngiltere artık ABD’ye şunu söyleyebilir: “Senin Ortadoğu politikan bizi güvenliksizleştiriyor, dolayısıyla başımızın çaresine bakacağız.” Nasıl ama?