Polonya ve Macaristan arasında son yıllarda ortaya çıkan gerilim, iki ülkenin Avrupa Birliği (AB) içindeki stratejik konumları ve ulusal çıkarları arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Uzun süre ortak değerler ve politikalar etrafında işbirliği yapan bu iki ülke, özellikle hukukun üstünlüğü, göç politikaları ve AB’nin bütçe kararları gibi konularda farklı tutumlar sergilemektedir. Bu durum, hem ikili ilişkileri hem de Avrupa Birliği içindeki uyumu etkileyen bir dinamik haline gelmiştir. Polonya’nın bölgesel liderlik iddiaları ve Macaristan’ın daha bağımsız bir dış politika izleme çabası, gerilimi daha da artırmaktadır. Söz konusu anlaşmazlıklar, Orta Avrupa’nın siyasi geleceğini şekillendirme potansiyeline sahiptir.
Viktor Orbán’ın 2016’da Polonya’nın Kraków kentinde yaptığı konuşmada, Polonya-Macaristan dostluğuna vurgu yaparak, “Dünyada Polonya’yı ve Polonyalıları Macarlar kadar takdir eden bir halk yoktur ve Polonyalılar da Macarları bu kadar takdir eder”[1] ifadelerini kullandı. Ancak bu dostane yaklaşım, sekiz yıl içinde yerini keskin eleştirilere bırakmıştır. Orbán, 2023’te Tusványos yaz kampındaki konuşmasında, “Polonyalılar Avrupa’nın en ikiyüzlü politikasını izliyor”[2] diyerek ilişkilerdeki gerilimi gözler önüne sermiştir. Polonya’dan gelen sert tepkiyle ilişkilerdeki çatlak daha da derinleşmiştir.
Macaristan’ın Fidesz partisi ile Polonya’nın eski iktidar partisi Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) arasındaki özel ilişki, Ukrayna savaşının etkisiyle zayıfladı. Bu durum, Donald Tusk’un 2023’te seçimleri kazanarak merkezci koalisyonu iktidara taşımasıyla daha da kötüleşmiştir. Orbán ve Tusk arasındaki ilişkiler, Orbán’ın Avrupa Birliği karşıtı tutumu ve PiS ile olan bağlarını güçlendirmesiyle kopma noktasına gelmiştir. Orbán’ın PiS ile kurduğu ittifak, AB’nin demokrasi ve hukuk devleti endişelerine karşı bir direniş olarak güçlenmiştir.
Ancak Ukrayna savaşı, bu ittifakı yerle bir etmiştir. Polonya, Ukrayna’nın en büyük destekçisi olurken; Macaristan, Rusya’ya yakın durmuştur. Orbán’ın savaşla ilgili yorumları, Polonya’da büyük tepki toplamıştır. Donald Tusk, Orbán’ın politikalarını eleştirerek, “Avrupa’nın en Putin yanlısı hükümetini görevden alın”[3] çağrısında bulunmuştur. Tusk’un seçim zaferi, Polonya’nın AB ile ilişkilerini yeniden inşa etmesine odaklanırken, Orbán’ı daha da izole etmiştir. Tusk, Orbán’ın tersine, Polonya’nın demokratik değerlerini ve AB fonlarını geri kazanmayı hedeflemektedir. Bu süreçte, Polonya-Macaristan ilişkileri tarihi bir düşüş yaşatmıştır. Macar siyaset bilimci Zgut-Przybylska’ya göre durumu özetleyen cümle şudur; “Orbán hükümeti, Polonya-Macaristan dostluğunu tamamen sona erdirmeye karar verdi.”[4]
Polonya ile Macaristan arasındaki ilişkiler, Macaristan’ın, eski Polonya Adalet Bakan Yardımcısı Marcin Romanowski’ye siyasi sığınma hakkı tanımasıyla gerilmiş ve yeni bir diplomatik krize yol açmıştır. Romanowski, Polonya’da suç mağdurlarını desteklemek için kurulan bir fonu kötüye kullanmak ve devleti dolandırmaya teşebbüs etmek dahil olmak üzere 11 suçlamayla karşı karşıya kalmıştır. Polonya hükümeti, bu kararı “düşmanca bir tutum” ve Avrupa Birliği’nin ilkelerine aykırı bir hareket olarak nitelendirmiştir.[5] Orbán, Polonya hükümetinin Macaristan’ı düşman gibi gördüğünü ve Polonya’daki “siyasi zulümden” kaçan herkese sığınma hakkı tanıyacağını açıklamıştır. Bu durum, Polonya’nın tepkisini artırmış ve Dışişleri Bakanlığı, Macaristan’ın büyükelçisini çağıracağını ve Avrupa Komisyonu’na Macaristan’a karşı işlem başlatılması için başvuracağını duyurmuştur. Macaristan’ın bu hamlesi, AB içerisinde hukuk devleti ve yargı bağımsızlığına yönelik kaygıları artırmıştır. Bu gelişme, Polonya ile Macaristan arasındaki ideolojik yakınlığa rağmen, ilişkilerdeki çatlağı derinleştirmiştir. İki ülke, AB içerisinde giderek daha fazla izole olma riskiyle karşı karşıya kalmıştır.
Romanowski’nin durumu, Polonya’nın hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etme ve yolsuzlukla mücadele çabaları ile Macaristan’ın otoriter yönetim anlayışı arasındaki derin farklılıkları ortaya koymuştur. Bu olay, iki ülke arasındaki ideolojik yakınlığa rağmen, Avrupa Birliği içinde artan gerilimlere işaret etmektedir. Macaristan’ın bu kararı, AB’nin temel değerlerine aykırı bir tutum olarak algılanmakta ve hukukun üstünlüğü konusundaki tartışmaları derinleştirmektedir. Bu durum, Polonya ile Macaristan arasındaki ittifakı daha da zayıflatabilir ve AB içerisinde yeni bir çatışma alanı yaratabilir.
Viktor Orbán, Donald Tusk’un liderliğindeki hükümetin, Avrupa Birliği tarafından önceki sağ popülist yönetimi devirmek amacıyla kurulduğunu iddia etmiştir.[6] Ancak Orbán, bu iddialarını destekleyecek herhangi bir kanıt sunmamıştır. Polonya hükümeti, 2023 seçimlerinde rekor düzeyde bir katılımla iktidara gelmiştir. Orbán, bu durumu Macaristan’a karşı benzer bir senaryo olarak nitelendirerek, AB’nin kendi hükümetini devirmek ve yerine bir kukla yönetim kurmak istediğini öne sürmüştür.[7] Polonya Dışişleri Bakanlığı ise bu iddiaları reddederek, mevcut hükümetin Polonyalı seçmenlerin iradesini temsil ettiğini vurgulamıştır.
Orbán’ın açıklamaları, AB ile uzun süredir devam eden çatışmasının bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Macaristan’ın demokratik standartları ihlal ettiği gerekçesiyle AB tarafından fonlarının kesilmesi, Orbán’ın Brüksel’e yönelik eleştirilerini artırmıştır. Aynı zamanda, Macaristan’ın Rusya ve Çin ile yakınlaşarak otoriter rejimlere yatırım ve kredi talebiyle yönelmesi, Orbán’ın AB karşıtı tutumunu pekiştirmiştir.
Özetle; Polonya ve Macaristan arasındaki gerilim, iki ülkenin Avrupa Birliği içindeki farklılaşan politik yaklaşımlarını ve karşılıklı suçlamalarını yansıtmaktadır. Macaristan’ın, Polonya’dan kaçan bir muhalif siyasetçiye siyasi sığınma hakkı tanıması ve Orbán’ın Polonya hükümetini AB’nin “kuklası” olarak nitelendirmesi, ilişkileri daha da germiştir. Polonya ise Macaristan’ın bu adımını düşmanca bir davranış olarak değerlendirmiştir.
Bu gerilim, iki ülkenin AB içindeki konumları ve ittifakları üzerindeki olası etkileri nedeniyle önemlidir. Polonya, Donald Tusk liderliğinde demokrasi ve hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmeyi hedeflerken, Macaristan, Orbán yönetiminde daha otoriter bir çizgide AB’ye karşı mesafeli bir duruş sergilemektedir. Bu farklılıklar, bir zamanlar ortak bir cephe oluşturan iki ülke arasında derin bir ayrışmaya yol açmıştır ve AB içindeki bölünmelerin derinleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu durum, Birlik içinde uyum ve işbirliği arayışlarını zora sokabilecek niteliktedir.
[1] Csongor Körömi, ‘‘Fratricide: How Poland and Hungary went from friends to foes’’, Politico, https://www.politico.eu/article/poland-hungary-krakow-viktor-orban-politics-eu-europe-brussels/ (Erişim Tarihi: 22.12.2024).
[2] Aynı yer.
[3] Aynı yer.
[4] Aynı yer.
[5] Vanessa Gera, “Diplomatic spat erupts after Hungary gives asylum to Polish politician suspected of corruption”, AP News, https://apnews.com/article/poland-hungary-asylum-politician-dispute-6c528154f2ca2a67ef45fad333aa1984, (Erişim Tarihi: 22.12.2024).
[6] Justin Spike, “Hungary’s Orbán claims Poland’s center-right government was installed by the EU”, AP News, https://apnews.com/article/orban-polish-government-installed-eu-a2754cd1727ff01c7b5ce19b94bf41de, (Erişim Tarihi: 22.12.2024).
[7] Adam Easton, “Hungary sparks row with Poland by granting asylum to ex-minister”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/c9dp61weeggo, (Erişim Tarihi: 22.12.2024).