Kurucu devlet başkanları, ilgili ülkelerin iç ve dış politikalarının belirlenmesinde önemli bir rol üstelenmektedir. Bu durum, satranç tahtasında atılan adımlara benzemektedir. Oyunun başında ne kadar doğru ve akıllıca hamleler yapılırsa, oyunun kalan kısmında da o kadar avantaj elde edilmiş olur. Devlet başkanları değişse bile, satranç tahtasının başına geçen yeni lider, taşların doğru yerde durduğunu anlar ve oyununu ona göre oynar. Diğer bir ifadeyle, kurucu devlet başkanları, devletin temelini atar ve kendinden sonra gelen haleflerine yol gösterir. Bu bağlamda Nursultan Nazarbayev’in Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı olarak üzerine düşen görevi tam anlamıyla yerine getirdiği söylenebilir. Nazarbayev’in özellikle de ülkenin jeopolitik konumunu dikkate alarak geliştirdiği Avrasyacılık yaklaşımı, Kazakistan dış politikasının temelini oluşturmuştur.
Nazarbayev’e göre “Avrasya”, Avrupa ve Asya’yı içerisine alan “Dünya Adası”nı ifade etmektedir. Bir başka deyişle Kazaklar, Avrupa ve Asya’yı ayrı kıtalar olarak değil; ikisini tek bir “Avrasya kıtası” olarak görmektedir. Bu anlayış, Kazakistan’ı söz konusu kıtanın tam merkezine konumlandırmaktadır. Böylece Kazakistan, “Avrasya’nın Kalbi” olma niteliğini kazanmaktadır. Bu tanımlama, ülkeyi Rusya veya Çin merkezli ekonomik ve politik projelerin pasif bir parçası olmaktan çıkararak, “Nur-Sultan”ı Avrasya bütünleşmesine yönelik çabaların merkezi aktörü konumuna ulaştırmaktadır. Kazakistan’ın uluslararası politikadaki etkinliğinin temelinde yatan gerçek de budur. Bahse konu olan politik yaklaşım sayesinde Nur-Sultan, kıtadaki sorunların çözümünde tarafların gözü kapalı olarak güvenebileceği bir arabulucuya dönüşmüştür. Bunun en güzel örneği de Suriye Krizi’nin çözülebilmesi için yürütülen Astana Süreci’dir.
Nazarbayev’in Avrasya kıtasındaki bütünleşme süreçlerine ilişkin ortaya attığı projelerin pek çoğu başarıyla hayata geçirilmiştir. Örneğin 2010’lu yılların ortasına doğru kurumsallaşmaya başlayan Avrasya Ekonomik Birliği (AEB), Kazak liderin 1990’lı yılların başında ortaya attığı Avrasya bütünleşmesi fikrinin vücut bulmuş halidir. Benzer bir şekilde 15 Haziran 2019 tarihinde Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de 12 ülke liderinin katılımıyla beşinci zirvesi gerçekleşen Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı’nın (AİGK) kurulmasını da 1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşma esnasında Nazarbayev önermiştir. Zaten Duşanbe Bildirgesi’nde de Nazarbayev’in bu emeğine teşekkür edilmekte ve Elbaşı, bundan sonraki süreçte düzenlenecek AİGK zirvelerine onur konuğu olarak davet edilmektedir. Aynı şekilde Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) ortaya çıkmasında da Nazarbayev’in önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Hatta bazı Çinli uzmanlar, Pekin’in 2013 yılında başlattığı “Kuşak-Yol Girişimi”nin asıl fikir babasının Nazarbayev olduğunu iddia etmektedir.
Kazakistan’ın Türk-İslam Dünyası’nda etkisiz kalması düşünülemez. Nazarbayev, Türk Dünyası bağlamında 1990’lı yılların başında, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel tarafından başlatılan bütünleşme sürecinin en kararlı takipçisi olmuştur. Bir anlamda Nazarbayev, Türkiye tarafından başlatılan sürecin bayraktarlığını devralmıştır. Ayrıca Kazak lider, Türk Keneşi ve Türk Akademisi gibi kurumların kuruluşunda da etkili olmuştur. İslam Dünyası kapsamında da mühim projeler geliştiren Nazarbayev’in önerisiyle İslam Konferansı Teşkilatı (İKT), ismini İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirmiş ve 2017 yılının Eylül ayında Kazakistan’da düzenlenen “İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Birinci Zirvesi”nden sonra, Müslüman ülkelerin önceliğinin bilim alanında işbirliği olması kararlaştırılmıştır. Bunlar, küçük adımlar gibi görünse de önemli sonuçları olan girişimlerdir.
Bahsi geçen girişimler dikkate alındığında, Nur-Sultan yönetiminin etkin diplomasi aracılığıyla uluslararası politikadaki konumunu güçlendirdiği ifade edilebilir. Bu diplomasi anlayışı, Kazakistan’ı sadece bölgesel güçlerin değil; küresel aktörlerin de önemsediği bir ülke haline getirmiştir. Ülkeye kazandırdığı itibar sebebiyle Nazarbayev’in başlattığı, Avrasyacılık söylemi üzerinden şekillenen çok yönlü dış politika anlayışı, 9 Haziran 2019 tarihinde Kazakistan Cumhurbaşkanı olarak seçilen Kasım Jomart Tokayev tarafından da devam ettirilmektedir. Asıl mesleği diplomatlık olan Tokayev’in, Nazarbayev’in Avrasyacı fikirlerini çok iyi bir şekilde kavradığı ve hayata geçirmeye çalıştığı görülmektedir.
Kazakistan’ın Avrasya kıtasındaki etkin politikasının bir devamı olarak 23-24 Eylül 2019 tarihlerinde Kazakistan’ın başkenti Nur-Sultan’da düzenlenecek olan “Büyük Avrasya: Diyalog, Güven ve Ortaklık” konulu 4. Avrasya Ülkeleri Parlamento Başkanları Toplantısı oldukça önemlidir. Toplantıyla ilgili Kazakistan Meclis Başkanı Nurlan Niğmatulin’in “Büyük Avrasya: Ortak Geleceğe Doğru Hareket” başlıklı bir makale kaleme alması, Kazakistan’ın etkin dış politika anlayışının devam edeceğini göstermektedir.
Türkiye, 16 Kasım 2001 tarihinde Rusya’yla imzaladığı “Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı”yla birlikte “Biz çok kutuplu dünyadan yanayız.” mesajını net bir şekilde vermiş ve dış politikadaki önceliğini doğuya kaydırmıştır. Bu nedenle Ankara, Nur-Sultan’ın Avrasya kıtasındaki bütünleşme girişimlerinin tamamını desteklemektedir. Nitekim Türkiye’nin Kazakistan’la geliştirdiği stratejik ortaklık, Avrasya’nın kalbinin yeniden güçlü bir şekilde atmasına vesile olmaktadır. Özellikle de Türk Keneşi ve AİGK’nin iki ülkenin ortak çabaları sonucunda etkin kurumlar haline dönüştüğü hatırlatılmalıdır. Aynı şekilde Avrasya Ülkeleri Parlamento Başkanları Toplantısı’nın üçüncü toplantısı, 2018 yılının Ekim ayında Antalya’da düzenlenmiştir. Dolayısıyla Türkiye ile Kazakistan arasındaki işbirliği, Avrasya’nın geleceği açısından oldukça önemlidir. Neticede kardeş ülke Kazakistan’ın güçlenmesi, Türkiye’nin de güçlenmesi anlamına gelmektedir.