Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi Türkiye Raportörü Kati Piri’nin kaleme aldığı 2018 yılı Türkiye Raporu, Avrupa tarafından yolsuzluk, baskı ve hak ihlalleri olduğu iddia edilerek eleştirilmiş ve Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki üyelik müzakerelerinin askıya alınması önerilmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise söz konusu rapora ilişkin itirazlarda bulunmuştur.
Bakanlığın bu itirazları yerindedir. Avrupa Birliği’nin talepleri, Türkiye’nin gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Türkiye terörle mücadele eden bir ülke olarak terör örgütü FETÖ’yü temizlemeye çalışmaktadır. Buna benzer örgütlerin uzantıları da devlete nüfuz ettikleri için temizlenmeye çalışılmaktadır. Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir durum söz konusu değildir ve bu sebeple bunu anlamaları mümkün görünmemektedir.
Bu mücadele yapıldığına göre bir şekilde sisteme nüfuz etmiş olan savcıyı, hâkimi, öğretim üyesini ya da memuru devletten, ordudan, güvenlik güçlerinden uzaklaştırmak gerekmektedir. Birçok gazeteci, siyasetçi ya da başka sıfat veya unvanları kullanan kimseler teröre destek veriyor ve yurt dışındaki kuvvetlerin Türkiye uzantısı gibi davranıyorlarsa (bu tür davranışlar) bu kişiler milli menfaatlerle ters düşmektedirler.
AB ile olan münasebetler noktasındaysa Avrupa, ülkemizden gerekli faydaları sağlamaktadır. Türkiye, Avrupa için çok önemli bir pazardır ve 82 milyonluk bir alıcı kitlesine sahiptir. Ekonomik bağlamda dış ticaret açığını kapatmak zorunda olan Türkiye üçüncü ülkelerle münasebetlerde bulunmalıdır. Bunun için AB’den onay alınmasına gerek yoktur. Bu da ancak Gümrük Birliği Anlaşması’nın tekrar gözden geçirilmesiyle mümkün olmaktadır. Belirtilen gelişmeler sağlanırsa Türkiye’nin dolar ihtiyacı azalacak ve dolar kuru yükselmeyecektir.
Bir diğer mesele ise Suriye, Irak ve hatta Afganistan’dan gelen göçmenlerin Türkiye’de barınması konusudur. Yalnızca Suriye’den 3,5 milyon kadar göçmen ülkemize gelmiştir. Göçmenler, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” sebebiyle Yunanistan’a geçerken yakalanarak Türkiye’ye iade edilmektedir.
AB de buraya getirilen göçmen sayısı kadar göçmen kabul etmelidir. Fakat Avrupa, bu hususta da vermiş olduğu taahhütleri yerine getirmemektedir. Çünkü birlik içindeki pek çok ülke, “Biz mülteci istemiyoruz.” ya da “Göçmenleri kontrollü bir biçimde alacağız.” gibi açıklamalar yapmaktadır. Mültecilerin tamamının Türkiye’ye gelmesi gibi bir şey de bu bağlamda söz konusu değildir.
Türkiye’den çok daha zengin olan Avrupalı devletlerin mülteciler için yapılan harcamalara niçin katılmadıklarının da sorgulanması gerekir. Türkiye’nin göçmenlere 800 milyar dolarlık bir milli gelirden 40 milyar dolar harcama yaptığı gerçeği dikkate alınmalıdır. Bu rakam, milli gelirin 1/20’sine tekabül etmektedir. Avrupa’nın bize verdiği bütün para ise 3+3 milyar avrodur. Üstelik Avrupa, bunun da tamamını ödememiş, mülteci sorununa gerekli desteği vermemiştir.
Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin de Suriye’den asker çekme kararı doğru bir adımdır. Ancak Avrupa, bu kararı bozmaya çalışmaktadır. Avrupalı aktörler terör örgütü PYD’ye diplomatik ve finansal destek sağlamakta, ABD Başkanı Donald Trump da haklı olarak Avrupa’dan terör örgütü DEAŞ üyesi olan teröristleri geri almalarını istemektedir. Neticede bunlar Avrupa’nın kendi vatandaşlarıdır. Bir an önce ülkelerine dönmeleri gerekmektedir.
Tüm bu gelişmeler ışığında AP’den böyle bir kararın geçmesi zaten Türkiye’yi bağlayıcı bir nitelikte değildir. Ez cümle Avrupa Parlamentosu’nun 2018 yılı Türkiye Raporu tamamen tek taraflı, yanlış ve eksik iddialarla dolu bir çalışmadan ibarettir.