İran’ın Fırat’ın Doğusuna Bakışı

Paylaş

İranlı yetkililer, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararını bir zafer olarak değerlendirmişti. Fakat Tahran yönetimi, söz konusu çekilme kararına ihtiyatlı davranmak suretiyle sürecin nasıl gelişeceğinden ve bunun gerçek bir çekilme olup olmadığından da şüphe etmeye devam etti. Üstelik bu gelişme, Astana güçlerinin Suriye’de Anayasa komisyonunu şekillendirme çalışmalarının hızlandığı bir süreçte yaşandı. Fırat’ın doğusundaki demografik yapıyı yakından ilgilendiren bu kararın Tahran açısından en kötü yanı; PYD terör örgütünün artık kullanışlı bir vekil aktör olmaktan çıkacak olmasıydı. Zira Astana güçlerinin Türkiye dışındaki diğer iki aktörü Rusya ve İran, uzunca bir süre söz konusu terör örgütünü kullanma konusunda mücadele yürütmüştü. Fakat Moskova artık PYD konusunda ve Fırat’ın doğusunda Ankara ile birlikte hareket edebileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Ankara-Moskova arasında İran’ı saf dışı bırakan işbirliği süreci Tahran Zirvesinin hemen ardından Türkiye ve Rusya arasında Devlet Başkanları düzeyinde gerçekleşen Soçi ve Moskova ikili görüşmelerinden sonra daha da hızlandı.

Tahran Zirvesi’nde Türkiye’nin çıkısı üzerine İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, “ABD’yi Fırat’ın doğusundan çıkmaya zorlayalım” ifadesini kullanmış, fakat bu çekilmenin kendi kontrolünde ve kendi istedikleri bir zaman diliminde olmasını planlamıştı. Bu süreç zarfında Suriye’deki Anayasa çalışmaları tamamlanacak ve muhaliflerin etkisinin sınırlandığı bir liste ortaya çıkacaktı. Lakin, ABD’nin bölgedeki varlığı devam ettiği sürece Anayasa komisyonu çalışmalarında Fırat’ın doğusundaki Arap bölgelerden veya PYD’yi destekleyen Kürt gruplardan Astana Süreci’ne uygun adayların çıkartılması mümkün değildi. Zira buradaki Arap aşiretlerin önemli bir kısmı Türkiye’ye sığınmışken, geri kalanı Suriye Demokratik Güçleri çatısı altında ABD ve PYD’nin etkinliğine boyun eğmişti. Bu durumda İran açısından bakıldığında ABD’nin kontrollü olarak Fırat’ın doğusundan çekilmesi, yerine İran destekli Şii milis güçlerin bölgeye girmesi veya en azından Türkiye’nin olası operasyonu sonucu bölgenin yeniden Esad muhalifi güçlerin eline geçmesinin engellenmesi elzemdi. Olaylar tam da İran’ın istemediği şekilde gerçekleşti.

ABD’nin Suriye’den çekilme kararı, bir anlamda Astana güçlerini birbirine düşürmeye yönelik bir hamleydi. Washington şüphesiz Rusya ve İran ikilisini Fırat’ın doğusunda PYD üzerinden hakimiyet müdahalesine girişmesini ve Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratmalarını bekledi. Nitekim ilk aşamada “ortada bırakılmışlık” hissiyle terör örgütü PYD, Moskova, Tahran ve Şam ile temasa geçmek suretiyle destek arayışlarına girişti. Ancak Moskova-Ankara ikilisinin işbirliği geliştirmesiyle hem İran’ın hem de ABD’nin planları suya düştü. Rusya, Türkiye’nin hassasiyetlerine hak verdiğini açıklayarak Fırat’ın doğusuna yönelik olası operasyonuna büyük tepkiler vermeyeceğini gösterdi. İran, Rusya’ya nazaran PYD’den daha zor vazgeçeceğini kanıtladı. Nitekim Tahran açısından PYD ve ABD’nin varlığı, Türkiye destekli muhalif grupların bölgede etkinlik kurmasından yeğdi. Rusya ise Fırat’ın doğusu ve İdlib üzerinden Ankara ile pazarlık sürecine girdi ve önümüzdeki süreçte İran’ın söz konusu bölgelerdeki etkinliğine çok daha öncesinden engel oldu.

Bu konuda gazetecilerin sorunu yanıtlayan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, “Sizce de Rusya ve Türkiye, İran’ın Suriye’deki rolünü azaltmaya çalışmıyor mu? soruna “Hayır, başka ülkeler İran’ın Suriye’deki varlığını kısıtlayamaz.”[1] şeklinde cevap verdi. Bazı mecralarda ise bu sözler “Ne Türkiye ne de Rusya, İran’ın Suriye’deki rolünü kısıtlayabilir” başlığıyla verildi.[2] Kısacası İran yönetimi, halihazırda devam eden Türkiye-Rusya yakınlaşmasını, bir anlamda Suriye’deki etkinliğine karşı komplo olarak görmeye devam etti. ABD’nin çekilmesi kararı sonrası bölgenin Türkiye-Rusya’nın etkinliğine girmesinden endişe eden İran, güvenli bölge tartışmaları karşısında Suriye Ordusu’nun bölgede hakimiyet kurması ve Esad-PYD yakınlaşması için yoğun çaba sarf etti. Nitekim İran, PYD-Esad görüşmesini en basından beri Rusya’dan daha fazla desteklemekteydi. Zira İran’ın kara gücü, yani milisleri olmadan tam anlamıyla Suriye Ordusu’ndan bahsetmek mümkün değil. Rusya’nın ise Suriye Ordusu’nda fiili anlamda ciddi bir gücü yok. Buna rağmen Moskova, bölgenin kontrolünün Suriye hükümetine verilmesini savunmaya devam etti.

Moskova, Fırat’ın doğusunun kuzey ve güney olmak üzere sırasıyla Türk ve Rus nüfuz alanlarına ayrılmasına tam anlamıyla karşı değil. Çünkü Moskova, Türkiye’nin Afrin ve Fırat Kalkanı bölgelerinde barış ve huzur tesis etme noktasındaki güven veren politikaları nedeniyle Türkiye’nin operasyonuna İran kadar sert bakmıyor. Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin Afrin Operasyonuna Moskova’nın yeşil ışık yakması üzerine İran’ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani bölgeye Şii milislerin sevk edilmesi emri vermişti. Benzer bir durum Mümbiç ve Fırat’ın doğusunda söz konusu olduğunda İran’ın aynı stratejiye başvurması kaçınılmazdır. Buna karşılık İran’ın tüm ülke genelindeki etkinliği hem Türkiye hem de Rusya için rahatsızlık konusuna dönüşmüş durumda. Üçlü zirvelerden ayrı bir şekilde gerçekleştirilen Türkiye ve Rusya arasındaki müzakerelerde, tarafların İran’ın Fırat’ın doğusuna girmemesi hususunda da görüş birliğine vardığı yorumları yapılmaktadır. Bunun karşısında İran, Esad-PYD görüşmelerini desteklerken ülkenin “üniter” yapısının korunması noktasında zor duruma düşmektedir. Şöyle ki; PYD, müzakerelerde özerklik karşılığında Esad’la işbirliği yapabileceğini ön şart olarak koşarken İran buna yanaşmamaktadır. Görüşmeler tam da bu noktada tıkanmaktadır. ABD bölgeden çekilmeden ve PYD’den işbirliği sözü almadan İran’ın bu projeye destek çıkması mümkün görünmemektedir. Bu anlamda Tahran yönetiminin “İran etkisindeki federe bir Kürt bölgesine” tam manasıyla karşı çıktığı söylenemez. Fakat ABD etkisinin yok olmayacağını düşünerek İran, toprak bütünlüğü konusunda Esad yönetimine kesin kararlılık mesajı vermeye devam etmektedir.

Kısacası Fırat’ın doğusunda Türk-Rus işbirliğine karşı İran’ın elinde fazla bir seçenek kalmamış gibi gözükmektedir. İran bir yandan ABD’nin Suriye’den çıkmasını isterken, diğer yandan da olası çekilme sonrası bölgenin Türk-Rus etkinliğine girmesinden endişe etmektedir. Beklenmedik bir anda gelen ABD’nin çekilme kararı sonrası Tahran, Suriye’de Türk-Rus etkinliğine karşı Esad rejiminin bölgede hakimiyet kurması için çaba sarf etmekte, fakat bu noktada da PYD’nin özerklik talepleri karşısında zor durumda kalmaktadır. Nihayetinde Tahran yönetiminin, Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölgenin Türkiye’nin denetimine girmesine karşı çıktığı ve ilerleyen süreçte PYD’nin meşrulaştırılmasını amaçlayan ABD’nin projesini zımni olarak onaylamaktan başka çaresinin olmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, ABD’nin bölgedeki varlığı ve terör örgütü PYD, İran için halen işlevseldir ve bölgedeki olası Türk-Rus etkinliğine karşı bir bariyer vazifesi görmektedir. Nihayetinde İran, kendi çıkarlarına uygun olmadığı sürece ABD’nin Suriye’den çekilmesini istemeyecektir. Diğer taraftan ABD’nin bu kararını, İran ve Suriye rejiminin bir zaferi olarak kullanmaktan da geri durmayacaktır.


[1] “İshak Cihangiri: ‘Avrupa Birliği Bağımsız, Güçlü Bir Karar Alıcı Değil’”, Sabah 7, http://www.7sabah.com.tr/haber/39315/ishak-cihangiri-avrupa-birligi-bagimsiz-guclu-bir-karar-alici-degil/, (Erişim Tarihi: 28.01.2019).

[2] “Özel | İshak Cihangiri: Ne Türkiye ne de Rusya, İran’ın Suriye’deki Rolünü Kısıtlayabilir”, Euronews, https://tr.euronews.com/2019/01/07/ne-turkiye-ne-de-rusya-iranin-suriye-deki-rolunu-kisitlayabilir, (Erişim Tarihi: 28.01.2019).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler