İran’da Ruhani-Ordu Çekişmesinin Arka Planı

Paylaş

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz günlerde devlet televizyonunda gerçekleşen cumhurbaşkanları açık oturumunda Devrim Muhafızları’nı kastederek, “Nükleer anlaşmayı baltalamak için her şeyi yaptıklarını gördük. Füzelerin üzerine, asla faydasını görmeyeceğimiz (İsrail karşıtı) mesajlar yazdılar.” ifadelerini kullanmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken siyaset sahnesinde gerginliğin giderek artması, Ruhani’nin canlı yayında, pek de alışık olunmayan bir şekilde, Devrim Muhafızları’nı ilk kez bu kadar açık olarak hedef almasına yol açmıştır. Bunun yanı sıra Ruhani, yine Devrim Muhafızları’nı hedef alarak, bazı kesimlerin hükümetten bağımsız bir şekilde hareket ettiği eleştirisinde bulunmuştur. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakiri ise buna karşılık olarak, “Bir yetkilinin, halkın gücünün göstergesi olan füzeleri, nükleer anlaşma gibi küçük bir konuyla ilişkilendirmesi kabul edilemez.” demiştir. İran Genelkurmay Başkanı Bakiri’nin İran Devlet Başkanı Ruhani için kullandığı “bir yetkili” ifadesi, İran içerisindeki kavganın en açık göstergesi olmuştur.

Ruhani muhafazakâr kesimi hedef alan son açıklamasında, “İran halkı, son 38 yılda yalnızca infaz ve tutuklama vadedenleri onaylanmadıklarını bir kez daha ilan edecek. Seçimlere, şiddet ve aşırıcılık vadeden bu kesimlere kendi dönemlerinin sona erdiğini göstermek için giriyoruz. İran gençleri örgüzlük yolunu seçmiştir.” ifadelerini kullanmıştır. Ruhani aynı zamanda muhafazakâr kesimi cinsiyet ve mezhep ayrımcılığı yapmakla da suçlamış; “İstihdamdan söz ediyorsunuz. Kadın istihdamını kabul ediyor musunuz? Binlerce kadını işten çıkarttınız. Ya Ehl-i Sünnet’in (Sünnilerin) istihdam edilmesini kabul ediyor musunuz?” demiştir.

Ruhani’nin bu sözleri üzerinden 4 yıllık iktidarını kısaca değerlendirmek ve “bazı kesimler hükümetten bağımsız bir şekilde hareket ediyor” sözlerine açıklık getirmek gerekmektedir. 2013 yılında “yumuşama ve itidal” sloganıyla iktidara gelen Ruhani; Batı’yla kurduğu yapıcı etkileşim sayesinde nükleer sorunu çözmeyi, dolayısıyla ekonomik krizi aşmayı ve toplumsal reformları gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Bu süreçte Batı’yla nükleer görüşmeleri yürütürken, eş zamanlı olarak Devrim Muhafızları’nın Ortadoğu’daki yayılmacı politikalarıyla karşı karşıya kalmış ve bu durum Ruhani’nin imajını oldukça zedelemiştir. Bunun yanı sıra, Ruhani döneminde Devrim Muhafızları’na bütçeden ayrılan payın giderek yükseldiği gözlenmiştir.

Benzer şekilde Ruhani döneminde hükümete bağlı olarak hareket eden istihbarat güçlerinin halka yönelik baskı ve tutuklamalarında da artış gözlenmiştir. Sosyal medyaya getirilen yasaklar ve istihbarat güçlerinin son dönemde artan tutuklamalarıyla ilgili Ruhani, bu konuyu araştıracağını söylemekle yetinmiştir. Diğer taraftan Devrim Muhafızları eliyle gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri de, Ruhani döneminde Ahmedinejad dönemine kıyasla büyük artış göstermiştir. Ruhani, 2013 yılında etnik ve dini gruplara yönelik bulunduğu seçim vaatlerini gerçekleştirmeye kalktığında, devletin üstün erki veya asıl etkin gücü muhafazakâr kesimin engelleriyle karşılaşmıştır. Sünni azınlığın devlet kademelerinde yer alması anayasada yasaklanmışken, etnik azınlıkların da özel sektörde istihdam edilmelerine yönelik ciddi engeller mevcuttur. Nitekim Ruhani, geçtiğimiz günlerde Ehl-i Sünnet sınıfından ilk bakan yardımcısı ve elçinin kendi döneminde atandığını söyleyerek, bununla övünmüştür. Daha doğru bir ifadeyle, bununla övünmekle yetinmiştir.

Ruhani’nin karşılaştığı en büyük zorluk; Batı’yla iyi ilişkiler kurmaya ve ekonomik ilişkileri geliştirmeye çalıştığı bir dönemde Devrim Muhafızları’nın İran ekonomisindeki tekelini kaybetmeme adına, özellikle Ortadoğu’da gücünü arttırarak nükleer anlaşmayı engelleme girişimleri olmuştur.

Nitekim İran’ın mezhepsel krizlerdeki tırmandırıcı rolü, İran’ın bölge ülkeleriyle olan ticaretini de ciddi derecede etkilemiş ve bu durum Ruhani’nin karnesine olumsuz not olarak yansımıştır. Buna göre 2013 yılında Türkiye-İran arasındaki ticaret hacmi 14 milyar dolar olarak gerçekleşirken, günümüzde bu rakam 9.6 milyar dolara kadar gerilemiştir. Benzer bir eleştiri İran cumhurbaşkanlığı adaylarının katıldığı canlı yayın münazarasında muhafazakâr aday İbrahim Reisi tarafından dile getirilmiştir Buna göre Reisi, Ruhani hükümetini, “İran-Irak ilişkileri çok iyi olmasına rağmen, Türkiye’nin Irak’la olan ticaret hacmi İran’dan çok daha fazladır.” sözleriyle eleştirmiştir. Nitekim Türkiye’nin Irak’a olan ihracatı 7.6 milyar dolar olarak gerçekleşirken, İran’ın bu ülkeye olan ihracatı 6.2 milyar dolarda kalmıştır.

Muhafazakârlar, nükleer anlaşmanın ülkedeki ekonomik krize çare olmadığı, işsizlik sorununu çözerek toplumun refahına katkı sağlamadığı gerekçesiyle Ruhani’yi sert bir şekilde eleştirmektedir. Gerçek şudur ki; nükleer anlaşma sonrası İran’ın uluslararası sistemde dondurulmuş olan yaklaşık 150 milyar dolarının serbest bırakılmasının yanı sıra, İran’a gerçekleştirilen yatırımlarda da artış gözlenmiştir. Fakat aynı dönemde İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’e gittikçe daha fazla müdahil olması, İran ekonomisinin de belini büyük ölçüde bükmüştür. Ruhani’nin nükleer meseleyi dış politikanın merkezine yerleştirmesi ve Batı’yla yapıcı etkileşimi esas almasına rağmen İran’ın savunma bütçesindeki artış, yönetimdeki asıl söz sahibinin Devrim Muhafızları ve muhafazakârlar olduğunu göstermektedir. İran Genelkurmay Başkanı Bakiri’nin nükleer anlaşmayı küçümseyerek, İran’ın balistik füzelerini milli gurur olarak göstermesi de bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Benzer bir yaklaşım Ruhani tarafından nükleer anlaşma için kullanılmış ve Ruhani anlaşmayı “zafer”, “milletin gurur duyacağı bir başarı”, “tarihteki altın sayfalardan biri” olarak nitelendirmiştir. İran’ın neyden gurur duyacağı konusunda yaşadığı ikilem, seçim sürecinde cumhurbakanları adayları arasında yaşanan milli tartışmayla açığa çıkmaktadır. Daha da kötüsü, bu durum seçim sonrasında milli bir kavgaya dönüşmeye potansiyeli taşımaktadır.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler