İran’da FATF Krizi

Paylaş

İran, 8 Mayıs 2019 tarihinde nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerinin bir kısmını durdurmuş ve anlaşmanın taraflarına 60 günlük bir süre vermişti. Bu tarihten itibaren, anlaşma kapsamındaki taahhütlerinin bir kısmını terk ederek zenginleştirilmiş uranyum seviyesini artırmaya başlayan İran’ın 8 Temmuz’da bu sürenin dolmasıyla birlikte ek tekbirler alması bekleniyor. Bu konuda Tahran yönetiminin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ile yapılan işbirliğini sonlandırabileceği veya Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) çekilebileceği yorumları yapılmaktadır. Şüphesiz bu adımlar, İran’ın nükleer silah elde etmenin önüne geçmeyi amaçlayan Trump yönetimini daha fazla kışkırtabilir ve ABD-İran savaşına zemin hazırlayabilir.

Trump yönetiminin Tahran’ı baskı altına altığı bir başka konu da İran’ın kara paranın aklanması ve terör finansmanının engellenmesine yönelik faaliyetlerde bulunan Mali Eylem Görev Gücü’ne (FATF) üye olması yönündeydi. Tahran yönetimi, Ocak 2019 tarihinde konuyla ilgili yasa değişikliklerini bazı çekinceler koymak suretiyle meclisten geçirmesine rağmen, Anayasayı Koruma Konseyi’nin (AKK) itirazları nedeniyle yasa yürürlüğe girmedi. Meclis ile AKK arasındaki anlaşmazlığın çözümü için yasa Düzenin Maslahatını Teşhiş Konseyi’ne gönderildi, fakat bu sefer de konseyin engeline takıldı. Şubat 2019 tarihli toplantısında İran’a yönelik ek tedbirler almayı erteleyen FATF, İran’a anlaşma kapsamındaki yükümlülükleri yerine getirmesi için Haziran ayına kadar süre tanımıştı.

21 Haziran’da bu süre dolmasına rağmen yasalarda öngörülen değişiklikler halen daha yerleşik nizamın üst denetleme kurumlarından geçmedi. Böylece Trump yönetimi, İran’ın kara para akladığı ve terörü finanse ettiği yönünde başlatmış olduğu kampanyasını destekleyen yeni bir argüman daha elde etti. 21 Haziran’da gerçekleşen FATF toplantısında İran’a ek tedbirler alındığını belirten ABD Dışişleri Başkanı Mike Pompeo, “İran rejimi sistemik kara para aklamayı ve terörist finansmanı durduramadı. FATF, İran’a karşı tedbirler uyguladı ve ek karşı önlemler çağrısında bulundu. İran’ın zararlı faaliyetleri küresel güvenlik için bir tehdit oluşturuyor.” açıklaması yaptı.[1]

Ruhani hükümeti, bu yasayı İran üzerindeki baskıları hafifletmek için istiyordu. Fakat ABD-İran gerginliği baskılardan da öteye geçti ve neredeyse taraflar savaşın eşiğine geldi. Dolayısıyla İran, terörün finansmanına ve kara paranın aklanmasına ilişkin söz konusu yasaları onaylayarak kendisini daha fazla zor duruma sokmak istemiyor. İran’da yerleşik nizama göre FATF’ın onaylanması halinde füze programı, bölgesel nüfuz ve insan hakları gibi meselelerde de müzakere masasına gelebilir. Ruhani ve Zarif’e göre ise, ABD’nin İran’ın terörü desteklediği yönündeki iddialarına cevap vermenin en iyi yolu FATF’a üye olmaktır. Nitekim Zarif, söz konusu yasa tasarısının onaylanması halinde “düşmanların bankacılık ve işbirliğine yönelik İran’a karşı öne sürdükleri en önemli bahanelerinin ellerinden alınacağını” savunmaktadır.[2]

İran’ın FATF tartışması, ülkedeki sistem içi hesaplaşmanın açık bir yansıması olarak da görülebilir. Zira ülkedeki kayıp ekonomi ve kaçakçılıkla ilgili sorunların çözülmesi için çaba sarf eden Cumhurbaşkanı Ruhani, 2018 yılı bütçesinde Devrim Rehberliği’ne bağlı hayır ve kültür kurumlarını Kültür Bakanlığı’na dahil ederek bu kurumlara ayrılan kaynakların açıkça belirtilmesini sağlamış, diğer bir ifadeyle bütçede şeffaflaşma yoluna gitmişti. Böylece devrim ihracı politikalarına hizmet eden ve harcamalarını “gizli ödenek” olarak adlandırabileceğimiz bir sistemden alan kuruluşların kısmen de olsa hesap verilebilirliği sağlanmıştı.

Öyle ki Devrim Rehberliği’nin hayır ve kültür kurumları, kaynaklarını İran ekonomisinin yarısından fazlasını kontrol eden Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve onunla bağlantılı şirketlerin gelirlerinden elde etmekteydi. Başka bir ifadeyle DMO, halihazırda çeşitli şirketlerin şemsiyesi altında ve tamamen Devrim Rehberi Hamaney’in kontrolünde olan bazı vakıflar vasıtasıyla ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın yüzde 50’sinden fazlasını elinde bulundurmaktadır. Bazı uzmanlara göre, İran’da bir kamu kuruluşu olan SETAD’ın (İmam Humeyni’nin Emirlerini Yürütme Merkezi-The Execution of Imam Khomeini’s Order-EIKO) varlıkları 95 milyar doları bulmaktadır.[3] Ülkedeki kaçakçılığın önlenmesi için çok sayıda atama ve düzenleme yapan Ruhani, bazı kamu-özel kuruluşların petrol dışı ihracattan elde etikleri geliri piyasaya sürmediklerini, bunun “devlete ihanet” olduğunu[4] ve iktidara geldikleri günden bu yana 25 milyar dolarlık kaçak mal ticaretini 12 milyar dolara indirdiklerini vurgulamıştır. Bu bağlamda Ruhani hükümeti, FATF anlaşmasını bütçedeki şeffaflaşma çabalarının önemli bir parçası olarak görmektedir.

Özetle belirtmek gerekirse Ruhani ve Zarif’e göre, FATF’a üye olmak suretiyle İran’ın mali sistemi üzerinde uluslararası denetim sağlanırsa, Batılı ülkelerin işbirliği için öne sürdükleri bahaneler ortadan kalkacaktır. Söz konunu anlaşma, DMO’nun devrim ihracı için bölgeye aktardığı paralarla ilgili bilgilerin düşmanların eline geçmesi anlamına geleceği için muhafazakâr kesimler tarafından sert bir şekilde reddedilmektedir. Zira Ruhani ve Zarif açısından bakıldığında FATF anlaşması, adı kaçakçılıkla anılan DMO bağlantılı şirketlerin ülkenin kayıp ekonomisindeki rolünün azaltılmasını sağlayacaktır. Devrim Rehberi Hamaney’e göre bu anlaşma, İran’ın bölgedeki nüfuzunu kırmak için Batılıların İran’a dayattığı komplonun bir parçasıdır ve hükümet Batı’nın bu istekleri konusunda uyanık olmalı ve görüşmelerde her zaman ihtiyatlı davranmalıdır. Cumhurbaşkanı Ruhani, 19 Haziran 2019 tarihinde yaptığı açıklamada, hükümet ile Meclisin bu konuda görevini yaptığını, halkın diğer kurumlardan ve birimlerden de bu hususta çaba göstermelerini beklediğini dile getirmiştir.[5] Fakat yerleşik nizamın FATF anlaşmasını onaylayarak kendisini daha zor bir duruma sokması beklenmemektedir. Nitekim yerleşik nizama göre; terörizmin finansmanının ve kara paranın aklanmasının önlenmesine ilişkin söz konusu yasa değişiklikleri, ABD’nin İran’a diz çöktürme planlarının bir parçasıdır. Dolayısıyla ABD, yaptırımlar konusunda geri adım atmadığı sürece Mollaların daha fazla taviz vermeye niyeti yoktur.


 

[1] @SecPompeo, Twitter, 22 Haziran 2019, https://twitter.com/SecPompeo/status/1142461258102448129?s=20, (Erişim Tarihi: 24.06.2019).

[2] “İran’da FATF Tartışması”, Hürriyet, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/iranda-fatf-tartismasi-40962434, (Erişim Tarihi: 24.06.2019).

[3] “New ISJ Report: ‘Iran’s Ministry of Intelligence Active in Europe’”, ISJ, http://isjcommittee.com/2017/10/new-isj-report-irans-ministry-intelligence-active-europe/, (Erişim Tarihi: 24.06.2019).

[4] “Ruhani: İhracattan Gelen 40 Milyar Doların Yarısı Piyasaya Girmiyor”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/ruhani-ihracattan-gelen-40-milyar-dolarin-yarisi-piyasaya-girmiyor,zJkIsic15ECtEFcHpVIM_A, (Erişim Tarihi: 24.06.2019).

[5] “Ruhani’den ABD’ye Müzakere Şartı”, Sanal Basın, http://www.sanalbasin.com/ruhaniden-avrupaya-yeni-adim-sinyali-31190954, (Erişim Tarihi: 24.06.2019).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler