İngiltere, son yıllarda Asya-Pasifik bölgesindeki Hindistan, Japonya, Avustralya ve diğer Batılı demokratik ülkelerle ticaret ve güvenlik anlaşmaları imzalamaya başlamıştır. İngiliz siyasetçilerin de sıklıkla kullandığı ve Londra hükümetinin 2021 yılının Mart ayında yayımladığı “Küresel Britanya stratejisi”, eski “güneş batmayan imparatorluğun” yeniden canlanması ümitlerini bir kez daha yeşertmiştir. İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) bağımsız bir küresel dünya gücü olduğunu kanıtlamak için Asya-Pasifik’teki ortaklarıyla kendi yolunu çizmeye çalışmaktadır. Fakat bunu yaparken Londra, aynı zamanda Çin’in kuşatılması sürecinde ABD’yi desteklemektedir.
Bu doğrultuda Londra, bölge devletleriyle ikili serbest ticaret anlaşmaları yapmaya ve güvenlik-savunma paktları kurmaya yönelmektedir. Bu bakımdan AUKUS oluşumu, İngiltere’nin Asya-Pasifik’te Londra merkezli bir hegemonya kurma hedefini yansıtmaktadır. Burada “Londra merkezli” denmesinin sebebi, İngiltere hükümetlerinde grand-strateji bakımından Amerika’dan sürekli bir ayrışma veya ona karşı bir üstünlük kurma çabasının görülmesidir. Örneğin İngiltere, Hindistan ve Japonya’yla yeni ikili ekonomik-askeri ittifaklar kurarak; yani bir ölçüde ABD’yi dışlayarak söz konusu çemberi genişletmek isteyebilir. İngiltere’nin Asya-Pasifik açılımı, onun küresel imparatorluk hedeflerine geri döndüğü şeklinde yorumlanmaktadır.Bu bakımdan AUKUS, ABD ve İngiltere’nin bölgedeki hegemonya arayışlarının bir parçasıdır.
İngiltere, AUKUS içerisinde yer almasına rağmen Çin’le ilişkilerini korumaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Londra, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması, iklim değişikliği, Covid-19 salgını, sürdürülebilir kalkınma ve diğer ekonomik alanlarda Çin’le işbirliği yapmayı planlamaktadır.[i] ABD ise İngiltere’nin yüzünü Avrupa’dan Asya-Pasifik’e çevirmesini ve Çin’i daha fazla baskılamasını istemektedir. Bu bağlamda Washington yönetimi, İngiltere başta olmak üzere G-7 ülkelerinin Çin’in ekonomik projelerine alternatif olan “Daha İyi Bir Dünya İnşa Et Projesi”ne (B3W) destek vermesini istemektedir. İngiltere’nin de yer aldığı G-7 ülkeleri bu planı desteklemektedir. Ancak Londra, söz konusu projeyi kendi çıkarları doğrultusunda yumuşak güç argümanı olarak kullanmayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan İngiltere’nin karşılaştığı en büyük zorluk, Asya-Pasifik’te hem ABD hem de Çin’e alternatif olabilecek bir ekonomik-kalkınma projesi geliştirememiş olmasıdır.
İngiltere, ABD’den farklı olarak Çin’i açık bir şekilde eleştirmekten ve ona cephe almaktan kaçınmaktadır. Nitekim günümüzde ABD ve Çin arasında kutuplaşma ve yeni bir “Soğuk Savaş” süreci yaşanmaktadır. Fakat bu mücadelesinin arka planında Avrupa’da Rusya ve İngiltere arasında bir başka “Soğuk Savaş” daha yaşanmaktadır. İngiltere, Avrupa içerisinde Avrasyacı güçlerden (Fransa ve Almanya’dan) farklı olarak Rusya’ya karşı daha düşmanca bir tavır sergilemektedir. Batı Dünyası’nın baş aktörleri ABD ve İngiltere, kendi içerisinde de mücadele halinde olup İngiltere, ABD’nin Asya-Pasifik’teki çıkarlarını (gözü kapalı bir şekilde) takip etmeyi istememektedir. Bu açıdan Londra, Pekin’le ilişkilerinde Washington’dan farklı bir gündem belirlemektedir.
Rusya’yı bir kenara bırakırsak İngiltere’nin Çin’le ilişkileri aslında daha pragmatiktir ve ilişkilerde, karşılıklı çıkar esasına dayalı bir iyimserlik havası hakimdir. Bunun sebebi İngiltere’nin uzun yıllardır Çin’in Kuşak-Yol Projesine gösterdiği ilgidir ve Çin’deki ekonomik yatırımlarını esas almaktadır. İngiltere’nin AUKUS antlaşması bile iki ülkenin arasını bozmamıştır. İngiltere, Çin’i çoğu zaman eleştirse bile Pekin’e karşı doğrudan cephe almamaktadır.Kısacası İngiltere’nin Çin’le ilişkileri bozulamayacak kadar olgundur. Buna karşılık Çin de İngiltere’yle ilişkilerini pozitif yönde tutmaya çalışmaktadır. Hatta İngiltere’nin girişimi olan AUKUS anlaşmasından sonra bile Çin, en büyük öfkesini ABD ve Avustralya’ya yöneltmiş ve İngiltere’yi uyarmaktan olabildiğince kaçınmıştır.
Burada İngiltere’nin ABD’den farklı olarak Çin stratejisinde itidalli-kontrollü bir krizi tercih ettiği söylenebilir. İngiltere-Çin gerginliğine yol açan en büyük faktör, uluslararası siyasetteki kutuplaşmadır. Nitekim küresel konjonktür, devletler arasındaki ilişkilere de yön vermektedir. Bu bölünme öncelikle İngiltere ve Kıta Avrupası arasında yaşanmıştır. BREXİT kararıyla Kıta Avrupa’dan koparak daha bağımsız bir dış politikaya yönelen İngiltere, daha sonra Rusya ve Çin’i ötekileştirerek Küresel Britanya ideali peşinde koşmaya başlamıştır. Çin’in “öteki” olarak ilan edilmesi ve bu doğrultuda hedef gösterilmesi, İngiltere’nin Asya-Pasifik’teki varlığını meşrulaştırmaya yönelik bir zemin oluşturmaktadır.
Tüm bu “kontrollü kriz” stratejisine rağmen İngiltere ve Çin, aslında birbiriyle rekabet eden hasım devletlerdir. Çünkü İngiltere’nin de Asya-Pasifik’te kendi gündemi vardır ve bu çıkarlar Çin’i tehdit etmektedir. Buradan hareketle İngiltere’nin Asya-Pasifik stratejisinin hem Çin hem Rusya hem ABD için birer tehdit arz ettiğini söylemek mümkündür. Sonuçta Londra yönetimi, Avrasya ve Asya-Pasifik merkezli güç mücadelesi ve rekabet çağında Küresel Britanya’yı inşa etmek için çabalamaktadır.
[i] “China emphasises importance in relations with the UK”, ECNS, https://www.ecns.cn/news/politics/2024-03-22/detail-ihcytyps2805815.shtml, (Erişim Tarihi: 23.03.2024).